04 Nisan 2022
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi ile başlayan savaş beşinci haftasını doldururdu. Bu savaş ile birlikte bir kez daha hayatımızdaki pek çok şeyin tehlike altında olduğunu görmemiz gerekiyor.
Kaybedilen ve alt üst edilen hayatlar, yerlerinden, yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılan insanlar, aksayan tedarik zincirleri ve bunun beraberinde gelen gıda ve enerji fiyatlarındaki devasa artışlar, kayıp ve kesintiye uğramış geçim kaynakları, kapıdaki küresel bir kıtlık ve açlık tehlikesi, gıda ve enerji başta olmak üzere, temel ihtiyaçlara eşitsiz erişim yüzünden ülkeler arasındaki ve ülke içindeki mevcut eşitsizliklerin daha da artması, tahrip edilen doğa, artan iklim krizi riski ve daha niceleri…
Bu ve benzeri sorunlar ortada duruyor ama savaşla ilgili tartışmalar giderek bunlardan uzaklaşıyor ve yerini Türkiye'de sürmekte olan ateşkes müzakerelerine bırakıyor.
Diğer taraftan, bu görüşmeler yapılan her işten siyasal iktidara üstün başarı çıkartmaya çalışan bizim medyamızın sunduğu kadar hızlı ve olumlu yürümüyor. Hem Moskova hem de Kiev'in açıklamalarından hareketle, müzakere masasındaki konularda bir miktar fikir birliği olsa da, bu müzakerelerde şu ana kadar, bırakın bir barış anlaşmasını sağlamayı, ateşkes konusunda dahi çok az ilerleme kaydedildi.
Çünkü taraflar kabul edilebilir çözümler konusunda anlaşamıyorlar. Örneğin Ukrayna'nın pozisyonu iki ana konu etrafında oluşuyor: Tarafsızlık ve ülkenin toprak bütünlüğü. Tarafsızlık güvenlik garantilerini gerektiriyor. Bu hem Rusya'nın, hem de Ukrayna'nın üzerinde anlaştığı bir konu olsa da, iki tarafın da bu konuya bakışları farklı. Rusya'nın garanti altına almak istediği şey Ukrayna'nın tarafsızlığı (örneğin NATO dışında kalması), buna karşılık Ukrayna'nın garanti altına almak istediği şey kendi toprak bütünlüğü. Bunlar aynı şeyler değil ve ayrıca farklı garantör ülkeleri ve farklı garanti mekanizmalarını gerektiriyor.
Bu arada Rusya, yeni bir hamle yaparak, Kiev çevresindeki askeri operasyonunu azaltacağını ve gücünü güneye ve doğuya "kaydıracağını" açıkladı. Ancak bu açıklama müzakerelerin ciddileşmesinden önce zamana oynama gibi görünüyor. Çünkü Rusya, Kırım'a bir kara köprüsü kurduğunda ve Ukrayna'nın merkezindeki Dnipro Nehri'nin doğusundaki toprak istekleri yerine getirildiğinde, ateşkes ve nihayetinde bir barış anlaşması yönünde ilerleme olabileceği görüşünde. Nitekim Putin'in yaklaşık 150,000 yeni askerin seferber edilmesini emreden bir kararnameyi imzalaması da en azından Rusya'nın bu savaşı bitirmeye henüz niyetli olmadığını gösteriyor. (1)
Diğer yandan, tarih bize emperyalist ulus-devletler arasındaki karşıtlıklar ve çıkar çatışmaları devam ettiği sürece, her barış döneminin geçici bir ateşkesten başka bir şey olmadığını, böyle bir barışın potansiyel yeni savaşların gölgesi altında kaldığını gösteriyor.
Slavoj Žižek'in dediği gibi: "İşgalci devletler işgal ettikleri topraklarda barışı isterler. Nasıl ki geçen yüzyılda Nazi Almanya'sı işgal ettiği Fransa'da ve İsrail işgal ettiği Batı Şeria'da barış istediyse, Putin de Ukrayna'da barış ister. Bir soğuk savaş yerine böyle "sıcak bir barışı", yani "barışı koruma ve insani misyonlar kisvesi altında askeri müdahalelerin meşrulaştırıldığı kalıcı bir hibrit savaşı tercih eder". (2)
Bu yüzden de, İstanbul'daki ateşkes görüşmelerinde "Dünya sizden iyi haberler bekliyor" türünden barış için soyut çağrılarda bulunmak yeterli değil. Çünkü korkulan daha büyük savaşları önlemenin yolu, sürdürülmesi için sürekli bölgesel savaşlar gerektiren "barış" türlerine bel bağlamamak ve gerçek bir dünya barışını savunmaktır.
Ayrıca Suriye topraklarında hali hazırda on yılı aşkın bir süredir devam eden savaşın (resmi olarak bir ulusal güvenlik meselesi olarak görüldüğünden) sona erdirilmesine yanaşmazken, Ukrayna'daki benzer bir işgal ile patlayan savaşa karşı çıkmak da samimi değil.
Bu olsa olsa, uluslararası düzeyde tüketilmiş olan itibarın ve emperyalist devletler nezdindeki güvenin yeniden sağlanması (3) ve bunun da iç siyasete tedavül edilmesine dönük bir çaba olarak değerlendirilebilir.
Diğer yandan, Ukrayna savaşının başta savaşan iki ülkenin ekonomileri olmak üzere, dünya ekonomisi, azgelişmiş ülke ekonomileri ve Türkiye ekonomisi üzerinde önemli etkileri oluyor ve daha da olacak. Ayrıca savaş küresel bir borç krizi, enerji krizi ve temel gıda krizinin yanı sıra, özellikle de yoksul ülkelerde olmak üzere, küresel yoksulluğun ve açlığın daha da derinleşmesine neden oluyor. Keza yeni mülteci akımları gibi sorunlar da yaşanıyor.
Bu yazıda biz bu savaşın dünya ekonomisi üzerindeki büyüme ve enflasyon başta olarak üzere, makro etkilerine odaklanacak ve savaşla ilgili diğer konuları sonraki yazılarımızda ele alacağız.
Bilindiği gibi makroekonomik etkiler denilince ilk akla gelen ekonomik büyüme üzerindeki etkilerdir. Bunun nedeni ekonomik büyümenin (niteliğine bağlı olarak) sadece istihdamı ve işsizliği, gelir dağılımını etkilemesi değil, asıl olarak sermayenin kârlılığı ve dolayısıyla da sermaye birikiminin gidişatı hakkında bir fikir vermesidir.
Bir başka deyimle, kapitalist ekonomilerin büyümesi bir bütün olarak toplumun ekonomik refahının büyümesinden ziyade, sermayenin ve servetin bir büyümesidir. Bu yüzden de ekonomiler yeterince büyümediğinde ya da küçüldüğünde, sermaye birikimi aksamaya uğrar ki bu daralma büyük çapta olduğunda bu durum "ekonomik kriz" olarak adlandırılır. Bu yüzden de özellikle de burjuva iktisadı savaş gibi olguların öncelikli olarak ekonomik büyüme üzerindeki etkilerine odaklanır.
Nitekim K. Rogoff, Ukrayna savaşının, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Batılı ülkelerdeki yaşam standartlarını artıran "barış temettüsünü" sona erdireceğini, zira bu savaş yüzünde artacak olan savaş harcamaları yüzünden bütçe açıklarının ve faiz oranlarının kaçınılmaz olarak yükseleceğini, bunun da ekonomik büyümeyi yavaşlatacağını ileri sürüyor. (4)
Bu durum kapitalizmin gidişatını analiz etmemiz açısından önemli olduğundan, bizler de ekonomik büyüme konusundaki etkileri dikkate almak durumundayız. Ancak bizim önceliğimiz, daha ziyade savaş yüzünden ekonomideki ortaya çıkan olumsuzlukların işçi sınıfının ve bir bütün olarak emekçi halkların yaşamlarını ekonomik olarak nasıl etkilediği ve politik olarak bunun nasıl sonuçlanabileceğidir.
Hesapta bu yıl dünya ekonomisinin Covid - 19 salgınının neden olduğu şoktan kurtulduğu yıl olacaktı. Uluslararası mali kurumlar ve iktisatçılar bu yılın sonu itibarıyla ABD, Avrupa ve Çin ekonomilerinin salgın öncesindeki duruma geri dönmelerini, yükselen ve azgelişmiş ekonomilerin ise daha yavaş toparlanarak da olsa, büyüyerek normale dönmelerini bekliyorlardı. Enflasyonun ise arz-talep dengelenmesi ve uygulanan etkin para politikalarıyla kademeli olarak bu yılın sonuna kadar düşmesini öngörüyorlardı.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Ukrayna savaşının başlamasından bu yana bu kesimler net olarak "savaşın küresel ekonomik büyümeyi ciddi oranda yavaşlatacağını, hatta resesyonun yanı sıra artacak olan enflasyonla birlikte bunun bir stagflasyonla sonuçlanabileceğini" ileri sürüyorlar.
OECD'nin son ara raporuna göre; "savaş yüzünden küresel büyüme yıllık 1 puanın üzerinde azalabilir ve küresel enflasyon yıllık 2½ puana yakın artabilir. Rusya'dan yapılan enerji ithalatı, bu ülkeye uygulanan yaptırımlar veya Rusya'nın arzı azaltması yüzünden örneğin yüzde 20 oranında azalırsa, ülkelere göre değişik etkilere yol açsa da, Avrupa ekonomilerindeki gayri safi hâsıla yüzde 1 puanın üzerinde azalır. (5)
Dünya Ekonomik Görünümü Raporu'nu Nisan ortasında açıklayacak olan IMF'nin Başkanı Kristalina Georgieva, yaratacağı küresel ekonomik daralma ve enflasyon artışından yola çıkarak, Ukrayna'daki savaşı "küresel ekonomide, özellikle de yoksul ülkelerde büyük bir dalga etkisi yaratacak güçlü bir deprem gibi" tanımlarken, bir diğer IMF çalışması bu etkilerin üç kanaldan gerçekleşeceğini ileri sürüyor:
"İlk olarak, gıda ve enerji gibi emtia fiyatlarının hızla yükselmesi enflasyonu körükleyecek ve düşen gelirler yüzünden talep yavaşlayacak. İkinci olarak, dünya kötüleşen dış ticaret, kırılan tedarik zincirleri ve azalan işçi dövizlerinin yanı sıra artan mülteci akımlarıyla boğuşacak. Üçüncü olarak, azalan iş güveni ve giderek artan yatırımcı belirsizliği varlık fiyatları üzerinde baskı yaratacak, bu finansal koşulları zorlaştıracak ve bunun sonucunda yükselen piyasalardan sermaye çıkışları hızlanacak. (6)
Dünya Bankası, savaşın başta temel gıda olmak üzere meta fiyatlarında ciddi artışlara neden olduğundan hareketle, özellikle de azgelişmiş ülkelerdeki yoksulların daha da zor durumda kalacağına ve borçlu azgelişmiş ülkelerin dış borçlarının rekor düzeyde artarak bir borç temerrüdü riskinin doğabileceğine dikkat çekerken (7) , UNCTAD bu yıl küresel ekonomik büyümenin 1 puan azalarak yüzde 2,6'ya gerileyeceğinin ve az gelişmiş ülkelerin dış borç geri ödemelerini yapabilmeleri için 310 milyar dolarlık bir ilave finansmana ihtiyaç duyacağının altını çiziyor. (8)
JP Morgan ekonomistleri, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin bir sonucu olarak, 2022'de dünya ekonomisine ilişkin daha önceki büyüme öngörülerini yüzde 1,6 puan düşürerek yüzde 2,3 olarak ve enflasyonu yüzde 3,2 puan artırarak yıllık yüzde 7,1 olarak revize ederken (9) , İngiliz Ulusal Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (NIESR), savaş yüzünden küresel GSYH seviyesinin yüzde 1 oranında azalmasını öngörüyor. Bu, küresel GSYH'den yaklaşık 1 trilyon doların yok olması demek. Kuruluş ayrıca bu yıl küresel enflasyonun yüzde 3 artacağını tahmin ediyor. (10)
McKinsey ekonomistleri, Covid - 19 salgınından bu yana ilk kez bu yıl salgının küresel ekonomik büyüme açısından en büyük risk olma özelliğini Ukrayna savaşına kaptırdığını, Rusya-Ukrayna çatışması uzarsa ve enerji ve finans alanında yaptırımlar ve karşı yaptırımlar sürdürülürse, bu yıl Avrupa ekonomilerinin tam bir durgunluk içinde olabileceğini, dahası Fed'in faiz artırımlarını sürdürmesi halinde ABD ekonomisinin bu yıl yatay gideceğini, hatta daralabileceğini ileri sürüyor. (11)
Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch ise (31 Mart 2022 tarihli raporunda) (12) , yükselen petrol fiyatlarının neden olduğu şoklar ve Fed'in faiz oranlarını artırmasının ardından doğan stagflasyon riskine dikkat çekiyor (stagflasyon ekonomik durgunluk, yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğin bir arada olduğu bir kriz biçimi). Bu öngörü altında 2023 yılına ilişkin ABD ekonomisinin daha önceki büyüme öngörüsünü yüzde 1,6'dan yüzde - 0,1'e ve Avro bölgesininkini yüzde 2,3'ten yüzde 0'a kadar düşürüyor.
Son olarak, Chicago Booth'daki IGM Forumu, önde gelen Avrupalı ve ABD'li ekonomistlerden oluşan bir panel düzenledi. Bu panelde konuşan iktisatçıların ezici bir çoğunluğu Rusya'ya karşı uygulanan ekonomik ve mali yaptırımların Rusya'da derin bir durgunluğa yol açacağını ileri sürdüler. Bunların yaklaşık beşte dördü işgalin etkilerinin hem küresel büyümeyi yavaşlatacağına, hem de küresel enflasyonu artıracağına inanıyor. Bir kısmı Rusya'dan petrol ve gaz ithalatının tamamen yasaklanmasının Avrupa ekonomilerinde yüksek bir resesyona neden olacağı konusunda hemfikir. Ayrıca dolardan kaçışın hızlanacağı ve alternatif paralara yönelimin artacağı düşünülüyor. (13)
Savaşın Türkiye ekonomisi üzerindeki olası etkilerine gelince; bu savaştan Ukrayna ve Rusya ekonomisi dışında en fazla etkilenecek olan ekonominin Türkiye ekonomisi olduğu konusunda adeta bir fikir birliği mevcut. Zira Türkiye'nin bu iki ülke ile dış ticareti 13 milyar doları bulduğu gibi, bu iki ülke buğday, ayçiçeği, enerji ve petrol temini ve turizm (dolayısıyla döviz) gelirleri konusunda Türkiye ekonomisi açısından son derece önemli.
Bu yüzden de bu savaşın bu yıl ve gelecek yıl ülke ekonomisinin büyümesinde ciddi bir yavaşlamaya neden olması bekleniyor. Öyle ki, S&P Global, Türkiye için 2022 yılı GSYH büyüme tahminini yüzde 3,7'den 2,4'e ve 2023 yılı tahminini yüzde 3,1'den 2,9'a düşürdü. (14)
Dünya meta ticaretinin ve sermaye akımlarının önündeki engellerin bütünüyle kaldırılarak sınırsız genişlemesini sağlayan kapitalist küreselleşme, geçen yüzyılın özellikle de son 20 yılında, emperyalist ülkelerdeki sermayenin yurtiçinde düşen kârlılığını tekrar yükseltmeye yarayan önemli bir araç olarak işlev gördü.
Ancak bu işlev 21'nci yüzyılda teklemeye ve 2008 finansal krizi ve ardından gelen büyük durgunluğun etkisiyle tersine dönmeye başladı. Kâr oranları tekrar inişe geçti. Kârlılıkta henüz bir toparlanma sağlanamadan, bu sefer önce Covid - 19 salgını, ardından da Ukrayna savaşı bu iniş sürecini daha da hızlandırdı.
Yani küreselleşmenin ikinci yüzyılı hızla soluyor. Bir zamanlar anında üretime dayalı imparatorluklar inşa edebilen kapitalistler bugünlerde yurtdışındaki fabrikalarındaki üretimin kesintiye uğraması ihtimaline karşı içerde üretim alternatifleri aramaya başladılar. ABD'nin en simgesel çokuluslu şirketlerinden birinin CEO'su, "Çin'deki üretimlerini gözden geçirmeye başladıklarını" itiraf etti. Her batılı şirket artık ne kadar jeopolitik riske maruz kaldığını hesaplamaya başladı. 'Tarihin Sonu'nun yazarı Fukuyama ile 'Medeniyetler Çatışması'nın yazarı Huntington arasındaki 1990'ların büyük entelektüel tartışmada Fukuyama'nın yanında yer alan CEO'ların çok büyük bir kısmı artık Huntington'un haklı olduğuna inanmaya başladı. Çünkü artık durum değişiyor, militarizm ve amansız kültürel rekabet ekonomik rasyonaliteyi gölgede bırakıyor. (15)
Bu gelişmenin, azalan doğrudan yabancı sermaye yatırımları, merkez ekonomilere giderek artan oranda geri dönen sıcak para hareketleri (portföy yatırımları), küresel borsalardaki hızlı iniş çıkışlar ve sınır ötesi işgücü akımlarının azalması gibi bazı somut göstergeleri mevcut.
Örnek olarak, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana, iki ülkede yüzlerce McDonald's şubesinin kapanmasının yanı sıra, beş yüz yabancı şirket Rusya'dan çekildi. Bu tamamen geri çekilen şirketler arasında Rusya'da hem büyük iş gücü kullanan (emek yoğun), hem de otomotiv gibi sermaye-yatırım yoğun teknoloji şirketleri göze çarpıyor. (16)
Rusya'nın bu savaşla birlikte, kendisine karşı uygulanan bir askeri-mali yaptırım olarak uluslararası ödeme sistemi SWIFT'ten büyük ölçüde çıkartılması, küresel çapta ABD dolarından uzaklaşma eğilimini güçlendirecek gibi görünüyor. Çünkü gelecekteki yaptırımlardan endişe duyan Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkeler (dolarla ödemelerin zorlaşmasıyla birlikte), kripto para birimlerine ve altın ve renminbi gibi diğer ödeme araçlarına yöneleceklerdir.
Ayrıca Batıdaki bazı Rus oligarklarının servetlerinin dondurulması, çok uzak olmayan bir gelecekte, başta Ruslar olmak üzere benzer olası yaptırımlardan endişe duyan diğer uluslara mensup büyük servet sahiplerinin servetlerini Asya ülkelerine kaydırmalarıyla sonuçlanabilir.
Son olarak, savaşın uluslararası yatırımcılar arasında riskten kaçınmayı artırması da hayli muhtemel. Bu da 2022'den itibaren aralarında Türkiye'nin de bulunduğu azgelişmiş ülkeler açısından hali hazırda oldukça maliyetli olan dış finansman temini maliyetlerini daha artıracaktır. Fed' in, ABD'deki yüzde 8'e yaklaşan enflasyonu gerekçe göstererek, bu yıl beş-altı kez daha faiz artırımına gidecek olması bu maliyetleri daha da artıracak ve aralarında Türkiye'nin de bulunduğu dış finansmana bağımlı ekonomileri daha da zora sokacaktır.
Bu yüzyılda, tıpkı 1970'lerdeki petrol şoklarının ardından yaşandığı gibi, arz yönlü şoklar, savaş, durgunluk ve yüksek enflasyon kapitalizmi uzun sürecek yeni bir ekonomik krize sokmuş gibi görünüyor. Bunun beraberinde ciddi finansal istikrarsızlıkların, borç ve döviz krizlerinin de gelmesi de hayli muhtemel.
Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaş, bundan sonraki gerilimli bir çatışma döneminin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Çünkü küresel kapitalizmin artık iyice yüzeye çıkan iç çelişkileri ve çatışmaları, küresel sermaye grupları ve ulus devletler arasında daha yoğun ticari çatışmalara, ekonomik ve mali yaptırımlara, siber saldırılara, dezenformasyon kampanyalarına ve jeopolitiğin bir aracı olarak askeri güç kullanımına neden olacak gibi görünüyor.
Özcesi insanlık, ekonomi ve doğa üzerinde devasa olumsuz etkilere sahip savaşlara karşı genel olarak dünya çapında barışın inşa edilmesini talep etmek ve bu yönde mücadele etmek çok değerli, bundan vazgeçilemez.
Ancak şu an yaşandığı gibi, kendinden sonraki daha büyük çatışmaların önünü açar nitelikteki, güçlü tarafın kazanımlarını korumaya dönük ateşkes ya da "içi boş barış" görüşmelerine de fazla bel bağlamamak ve kalıcı bir dünya barışı için asıl olarak savaşların içinde yeşerdiği kapitalizme ve emperyalizme son vermek gerektiğinin bilincinde olmalıyız.
Dipnotlar:
Suriye’nin işgalinin bölgedeki jeopolitik ve Suriye’nin komşularının iç siyasetlerine etkileri açısından büyük etkileri ve sonuçları olacağı açık
Son haftalarda Türkiye, Esad rejiminin Ankara ile ilişkileri normalleştirme çabalarını reddetmesinin ardından isyancı örgütlere yeşil ışık yaktı. Elde edilen sonuç dikkate alındığında, bundan böyle Türkiye muhtemelen ülkedeki en etkili dış aktör olarak ortaya çıkacaktır
“Kara Cuma” dünyada şirketlerin satışlarını patlatarak kậrlarını artırdıkları bir kapitalist oyunun adı. Aynı zamanda halk açısından bir aldatmaca zira halk daha öncesinde şişirilmiş fiyatlardan büyük çapta yapılan indirimlere kanarak daha fazla tüketmeye yönlendiriliyor
© Tüm hakları saklıdır.