18 Mart 2024

İktidardan iki "başarılı (!)” icraat daha

Nas’ı referans göstererek faize karşı çıkanların, faiz lobilerini suçlayarak mütedeyyin dindar seçmenleri konsolide etmeyi başaranların böyle yüksek faizlerle borçlanma konusunda söyleyecek sözleri kalmadı mı artık?

Euro tahvil ihracı

Yerel seçimlere sayılı günler kala, ülkenin bakanları seçim alanlarında AKP-MHP iktidar blokunun adaylarına açıktan oy isterken, Hazine ve Maliye Bakanı da sosyal medyada bu kampanyaya ekonomideki başarıları anlatarak katkıda bulunuyor.

Euro tahvil ihracına 5 kat teklif

Öyle ki, Bakan M. Şimşek, birkaç gün önce gerçekleştirilen ve beş kattan fazla talep gelen 2 milyar Euroluk tahvil ihracının, “bu sene yatırım yapılabilir nota sahip ülke ihraçları dışında gerçekleşen ilk Euro ihracı olduğunu” belirterek, “bu başarılı ihraç, uluslararası yatırımcıların ülkemize olan güveninin, programımıza duyulan inancın açık bir göstergesidir” ifadesini kullandı.

Ne acıdır ki bu ülkede bir zamanlar bu tür borçlanmaya ülke çıkarları açısından karşı çıkan söylemler daha egemen iken, şimdilerde “kolay dış borçlanmanın büyük bir başarı olarak takdim edildiği” bir dönemi yaşıyoruz.

Çünkü iktidarın bu söylemine gerçekte karşı çıkacak tek kesim olan sol partiler ve emek örgütleri çok güçsüzler, dolayısıyla da sesleri duyulmuyor. Böyle bir ortamda, küresel finansal sermayenin savunucuları ve sağcı politikacılar ve ekonomistler rahatça böyle bir borçlanmayı savunabiliyorlar.

‘Akbaba Fonlar’ın ülkeye olan ilgisi

Oysa bu tür borçları ülkeye verenler ülke sevdalısı değiller. Bunu veren ve uluslararası düzeyde “Akbaba Fonlar” olarak da adlandırılan ve örneğin Arjantin’deki borç temerrüdüne neden olan ve ülkeyi IMF kapısına götüren bu fonlar ve varlık yönetim şirketleri (BlackRock ve Fidelity gibi) bizim karakaşımız kara gözümüz için ülkemize gelmediğine göre, bu ilginin başka bir nedeni olmalı.

Bu neden, AKP-MHP iktidar blokunun, bu borçlanma karşılığında dünyanın şu anda çağdaş hiçbir hükümetinin sunmadığı kadar yüksek faiz getirisini sunması olmasın sakın?

Bakan Şimşek tweetinde hangi faiz oranlarından bu ihraçların yapıldığını belirtmiyor ama Bakanlığın konu ile ilgili basın açıklamasında bu bilgi mevcut. Buna göre,  21 Mayıs 2030 vadeli tahvillerin kupon oranı yüzde 5,875 ve getiri oranı yüzde 6,125. Ortalama getirinin yıllık yüzde 6,5 civarında olacağı tahmin ediliyor.  

Çağdaş ekonomiler bizim verdiğimiz faiz oranının yarısından borçlanabiliyor

Aşağıdaki grafikten de görülebileceği gibi, dünyada 10 yıllık euro tahvil faizi yüzde 3’ün altında seyrederken, biz bunun iki katı bir faiz ödemek zorundayız. Yani yabancı fonların ülkeye olan ilgisinin asıl nedeni Şimşek’in uygulamakta olduğu programa olan güvenden ziyade, ülkenin 300 olan CDS risk primi eklendikten sonra dahi, bu tahvillerin Avrupa’nın iç bir yerinde sunulmayan yükseklikte bir faiz getirisi sunuyor olması. Yabancı fonların ve büyük varlık yönetim şirketlerinin akbabalar gibi üşüşmelerinin nedeni bu olsa gerek.

Bedeli çocuklarımız ödeyecek

Diğer taraftan bu borçlanmanın bedelini, yıllar boyunca, vergi mükellefleri olarak bizler ödeyeceğiz ve gelecekte çocuklarımız ödeyecek. Bu yüzden de “bu programla hiç olmazsa ülkeye döviz geliyor” diye naif bir savunu içine girmemek gerekiyor. Asıl sorulması gereken soru “ülkeyi bu hale kimlerin ve neden getirdiği” sorusudur.

Ülkenin mevcut dış borç stokunun 480 milyar doları, 1 yıl vadeli dış borcunun ise 226 milyar doları aştığını biliyoruz. Kısaca bu yüksek faizli borçlarla borç stokları daha da artarken, omuzlarımızdaki borç yükü de ağırlaşacak.

Şimdi soralım: “Emperyalist sömürüye boyun eğmek ne zamandır başarı olarak kabul ediliyor, böyle yüksek bir tefeci faiziyle borçlanmak nasıl bir başarıdır?” Bu başarıyı bizim değil, borcu verenlerin başarı hanesine yazmak daha doğru olacaktır.

Hani Nas vardı?

Ayrıca Nas’ı referans göstererek faize karşı çıkanların, faiz lobilerini suçlayarak mütedeyyin dindar seçmenleri konsolide etmeyi başaranların böyle yüksek faizlerle borçlanma konusunda söyleyecek sözleri kalmadı mı artık?

Merkezi Yönetim Bütçesi açığı şubatta azaldı

İkinci başarı (!) ise bütçe gerçekleşmelerinde sağlanmış. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan bütçe gerçekleşmeleri raporuna göre, Şubat 2024 merkezi yönetim bütçe açığı geçen yıla göre yüzde 10 azalmış ve 154 milyar TL; Ocak-Şubat 2024’te ise (2 aylık) 304 milyar TL olmuş.

Buraya kadar tablo iyi gibi gözüküyor ama bütçe açığı gerçek durumu gösterme konusunda yetersiz bir ölçüdür. Onun yerine Hazine nakit açığına bakılması gerekir. Anlık gerçek durumu en iyi bu Hazine nakit açığı gösterir.

Aşağıdaki tablodan görülebileceği gibi, Şubat ayındaki Hazine nakit açığı 198 milyar TL ve Ocak-Şubat Hazine nakit açığı (2 aylık) 405 milyar TL olmuş. Yani bir ayda 64 milyar TL, iki ayda 100 milyar TL’nin üstünde Hazine’de nakit açığı var.

Seçim ekonomisi harcamaları arttı

Kısaca, piyasaya iki ayda 100 milyar TL’den fazla ekstradan nakit sürülmüş. Neden acaba? Yaklaşan yerel seçimler öncesinde ekonomide suni bir rahatlık yaratarak kendi seçmenlerini konsolide etme çabası mı söz konusu? Bu neden, normalde daha sonra yapılacak olan bazı kamu ödemelerini öne çekerek Hazine’nin kaynaklarını seçim ekonomisi için kullanmak olmasın sakın?

Bu nakit açığı da kuşkusuz borçlanma ile karşılanmış. Nitekim Ocak-Şubat aylarında Hazine toplamda net 269 milyar TL’lik bir borçlanma yapmak zorunda kalmış. Bu borç da yine vergi mükellefleri olarak bizler tarafından ödenecek, çocuklarımıza kötü bir miras olarak kalacak.

Ayrıntılara bakınca, Bakan Şimşek’in (adını koymadan) uygulamakta olduğu tipik bir IMF programının toplum yararına herhangi bir başarısından söz edebilmek mümkün değildir.

Bu program net bir emperyalist finans sermayeye teslimiyet programıdır ve işçi sınıfı ve tüm emekçilere bedel ödetmeyi hedefleyen egemen sınıfların yürütmekte oldukları sınıf savaşının sonuçlarına sahiptir. Bu yüzden de bunu “başarılı” olarak nitelemek yerine, bütünüyle reddetmek gerekir.

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

IMF ve Dünya Bankası küresel kapitalizmin hizmetinde

Faiz indirimi kararlarında frene basıldı, bunun azgelişmiş ülkeler için önemli sonuçları olacak

Halkın enflasyonun düşeceğine inandırılması çabası iktidar blokunun çaresizliğinin göstergesi

Bakan Şimşek, “ halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerektiğini” söylüyor. Oysa ikna edilmesi gerekenler halk değil. İktidarın asıl ikna etmesi gerektiği kesim, aşırı fiyatlamalarla yüksek kârlar elde ederek enflasyonu da fırlatan sermaye kesimi, enflasyon fırsatçıları...

Hani verdiğin sözler? Türkiye Avrupa'nın atık çöplüğü oldu ya!

22 yıldır neoliberalizmi esas alarak ülkeyi kâr ve rant için beton yığınına çeviren siyasal iktidar, etrafındaki büyük sermaye grupları ve bu iktidarın ayakta kalması için bilerek ya da bilmeden ona destek verenler ülkenin bir atık çöplüğüne dönüşmesinin ilk elden sorumlusudur