15 Eylül 2024

"Fakirin cuğarasına dokunma!"

Daha yüksek fiyatlı sigaranın vergisinde düşüş sağlanırken, daha düşük fiyatlı sigaranın vergisi yükseltildi. Böylece vergi yükü sigara tüketicileri arasında yeniden dağıtılmış oldu. Öyle ki bundan böyle, göreli olarak daha düşük gelirliler sigara vergisinin yükünü daha fazla taşıyacaklar

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla dün Resmi Gazetede yayımlanan 8958 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı uyarınca tütün ve tütün ürünlerine uygulanan Özel Tüketim Vergisi'nde (ÖTV) oranlar ve maktu tutarlar değiştirildi.

Buna paralel olarak sigaradaki vergi yükleri de sigaranın fiyatına göre değişti. Vergideki bu değişiklikler sigara fiyatlarına yansıtılacaktır.

Bu düzenleme konusunda vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl aşağıdaki tweeti paylaştı:

"Bu değişiklikle 60 liralık bir paket sigarada vergi yükü yüzde 82,99'dan yüzde 86,42'ye yükselirken, 80 liralık bir paket sigaradaki vergi yükü yüzde 80,84'ten yüzde 79,92'ye düştü".(1)

Söz konusu düzenlemeler sonrası sosyal medya hesabından paylaşım yapan Tekel Bayileri Yardımlaşma Derneği Başkanı (TBYD) Erol Dündar: "Sigarada yeni fiyat geçişlerine hazır mıyız? 8958 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Tütün içeren Sigaralar, Purolar, sigarillolar, Enfiye ve çiğnemeye mahsus tütünlerin ÖTV 'si yüzde 45'den yüzde 53,5'a yükseltildi. Maktu (sabit) vergi tutarı da 4,8058 liradan 7,8 TL'ye çıkarıldı" paylaşımında bulundu. (2)

Düşük fiyatlı sigara satmayın!

Yani daha yüksek fiyatlı sigaranın vergisinde düşüş sağlanırken, daha düşük fiyatlı sigaranın vergisi yükseltildi. Böylece vergi yükü sigara tüketicileri arasında yeniden dağıtılmış oldu. Öyle ki bundan böyle, göreli olarak daha düşük gelirliler sigara vergisinin yükünü daha fazla taşıyacaklar.

Puronun vergisinin de artırılması vergi yükünün dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmaya yetmez zira puro satışları ve puro tüketicileri normal sigara ile kıyaslandığında son derece sınırlı.

Bingöl'e göre bunun anlamı, "düşük fiyatlı sigara satmayın demek".

Her 100 liralık verginin 12 lirası sigara ve alkollü içkiden

İlk 7 ayda Merkezi Yönetim Bütçesinin 844 milyar lira açık vermesi, iktidar açısından bu ve benzeri zamları kaçınılmaz kılıyor.

Tütün ve tütün ürünlerinden (ve alkollü içkilerden) alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının yüzde 12'yi aştığı, yani devletin topladığı her 100 liralık verginin 12 lirasından fazlasını "ötekileştirilmiş" tütün ve alkollü içki içicilerinin ödediği dikkate alındığında, iktidarın ekonomik krizin faturasını (alkollü içkiye yapacağı yeni vergi zamlarıyla birlikte) halka ödettirmeye devam edeceği anlaşılıyor.

Diğer taraftan bu kadar ağır vergiler tabiri caizse sürekli yolunan kümesteki kazları yani vergi mükelleflerini daha da zor duruma düşürürken, vergi tahsilatlarını da orta vadede azaltacaktır. Çünkü bu tür zamlar, alternatif kullanımların çoğalmasına, bu da kaçakçılığın ve kayıt dışılığın artmasına sebep olacaktır.

Adaletiniz bu mudur?

Bu zammın bir de adalet boyutu var. Dünyanın birçok yerinde de kanıtlandığı gibi, Türkiye'de de dar-düşük gelirli emekçilerin sigara tüketimi, üst gelirli gruplardan oransal olarak daha yüksek. Yani yoksullar (oransal olarak) zenginlerden daha çok sigara tüketiyorlar.

Bunu belki yoksullar açısından, "kederlendikçe yak bir sigara" sözüyle açıklamak mümkün. Ne de olsa yoksulların zenginlere göre, hayat pahalılığı, işsizlik, yalnızlık gibi kederlenecek ya da kaygılanacak çok daha fazla sebepleri var. Ama sigara fiyatları öyle arttı ki, artık "kederden içebilmek" giderek bir hayal olmaya başladı. Bu da sigara tiryakisi bu insanlara karşı yapılan bir haksızlık.

Ayrıca bu zamların "insan sağlığını korumak" gerekçesiyle yapıldığını savunabilmek çok zor. Öyle bir amaç olsaydı, günümüzde insan sağlığını bozan o kadar fazla şey var ki sigara (ve alkollü içeceklerin) bunların yanında esamisi okunmaz. Başta doğayı kirletenler olmak üzere, bu faaliyetler ya davranışlar bırakın cezalandırmayı adeta cesaretlendiriliyorlar.

"Fakirin cuğarasına dokunma!"

Dünkü yazımızda "işçinin kıdem tazminatına dokunma" demiştik. Şimdi Bozkırın Tezenesi rahmetli Neşet Ertaş'ın ağzından: "Fakirin cuğarasına dokunma!" diyoruz.


Dipnotlar:

  1. https://x.com/ozanbingoll/status/1834845485523227068 (14 Eylül 2024).
  2. https://www.gazeteduvar.com.tr/resmi-gazetede-yayimlandi-sigaraya-dev-zam-yolda-haber (14 Eylül 2024).

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.

Yazarın Diğer Yazıları

Narin'in öldürülmesinin nedeni güvenlik ve ahlak yetersizliği mi, yoksa demokrasi ve insan hakları yetersizliği mi?

Türkiye içinde yer aldığı coğrafyanın en sert yönetimlerinden birine sahip. Keza Merkezi Yönetim Bütçesinin çok önemli bir kısmı güvenlik ve kolluk hizmetleri ve görevi insanlara dini telkin vermek olan Diyanet gibi kurumlar için ayrılıyor

Kıdem tazminatıma dokunma, geleceğimi karartma!

Kıdem tazminatı bir lütuf, bağış ya da hayırseverlik kurumu değildir. İşçilerin çalışarak kazandıkları bir haktır, onların mevcut işlerinin ve geleceklerinin güvencesidir. Hangi gerekçeyle ya da biçimde (örneğin Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası) olursa olsun bunun ortadan kaldırılmaması ya da bir başka şeye dönüştürülmemesi, finans kapitale aktarılacak bir kaynak olarak, finansallaşma aracı olarak görülmemesi ve emekçilerin geleceklerinin finans piyasalarının insafına ya da performansına bırakılmaması gerekir

12 Eylül darbesinden siyasal İslamcı rejime doğru 44 yıl

Türkiye ekonomisi 12 Eylül Askeri Darbesinden bu yana karşılaştığı en derin ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Üstelik bu kriz sosyal, siyasal ve ekolojik krizlerle birlikte “çoklu bir krize” dönüşmüş durumdadır

"
"