27 Mart 2024

Erdemoğlu’nun önerdiği servet vergisi kimleri hedefliyor?

Süper zengin Erdemoğlu’nun önerileri, depremin ve krizin faturasının halka kesilmesidir, halka kemer sıktırmaktır

Erdemoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erdemoğlu

Türkiye’nin en büyük holdinglerinden olan Erdemoğlu Holding’in yönetim kurulu başkanı İbrahim Erdemoğlu’nun, Ekonomim Gazetesi’nden Vahap Munyar’a konuşurken, özellikle de yaptığı servet vergisi önerisi çok dikkat çekti.

Birçok insan bazı Batı ülkelerinin dolar milyarderlerinden böyle önerilere, özellikle de Covid-19’dan bu yana, alışkın ama Türkiye’de ilk kez böyle bir şey süper zengin biri tarafından dillendiriliyor. Acaba süper zenginimiz, sınıf olarak kendilerinin de ellerini taşın altına sokmalarını öneriyor?

Dünya’daki en zengin 500 kişiden biri

Erdemoğlu, Forbes’in her yıl açıkladığı dünyadaki en zengin 500 kişi arasında 497’nci sırada yer alan tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Öyle ki dergide, 2023 yılındaki net servetinin değeri 5,3 milyar dolar olarak yer alıyor. (1)

İbrahim Erdemoğlu, kardeşi Ali Erdemoğlu ile birlikte, halı üretiminde kullanılan malzemelerin en büyük üreticilerinden biri olan SASA Polyester'in yüzde 75’inden fazlasına sahip. SASA’nın ise Koch Industries’in kimyasallar, polimerler, kumaşlar ve elyaflar üreten bir yan kuruluşu olan Invista ile 935 milyon dolarlık bir lisans ve teknik hizmet anlaşması var.

Servet büyük ölçüde halka arzlardan

Erdemoğlu kardeşler SASA'nın yüzde 51’ini, 2015 yılında, 102 milyon dolara satın almışlar ve sonrasında halka arzlar yoluyla şirketin hisselerinin değerini inanılmaz bir biçimde büyüterek bugünkü serveti yaratmışlar. Yani sadece 8 yıla sığan bu süper zenginliğin arkasında büyük ölçüde borsadaki halka arzlar var.

Holding aynı zamanda, iki özel şirket olan Merinos Halı ve Dinarsu Halı’yı da bünyesinde tutuyor. Öyle ki bugün Erdemoğlu Holding, Türkiye ve Rusya'da 8 lokasyondaki üretim tesisleriyle dünyanın en büyük halı üreticilerinden birisi.

“6 milyon TL’nin üzerinde varlığı olan herkes servet vergisi ödesin!”

İbrahim Erdemoğlu, Munyar’la görüşmesinde, "6 Şubat depremlerinin neden olduğu büyük bütçe açıklarını telafi edebilmek ve İstanbul’daki kentsel dönüşümü fonlamak üzere tek seferlik bir servet vergisinin alınmasını" öneriyor.

Ona göre, toplam servetinin değeri 6 milyon TL’nin üzerinde olan herkesten yüzde 1-2 oranında ve bir kerelik olmak üzere, bir servet vergisi -24 ay veya 36 ay taksitlerle, alınabilir. Servet (varlık) hesaplamasına, arsadan bina ve konuta, şirketten hisse senedine, tahvil ve bankadaki mevduata kadar her şeyin dâhil edilebilir.

Erdemoğlu’na göre, bu şekilde toplanacak 150 milyar dolarlık bir fon, merkezi yönetim bütçesi dışında, şeffaf, denetime tabi ayrı bir fonda tutulsun. (Meclis denetiminden kaçırılan bu para şeffaf biçimde nasıl kullanılabilir?) Bunun 50 milyar doları 6 Şubat depremlerinin zarar verdiği 11 kente (-ki bunların arasında Erdemoğlu’nun memleketi olan Adıyaman da var) harcansın. 100 milyar doları da başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi’nin kentsel dönüşümü için kullanılsın. (2)

Erdemoğlu’nun yanlış bildikleri ya da söyledikleri

Öncelikle, Erdemoğlu kamudaki istihdam sayısının ciddi olarak azaltılması da dâhil olmak üzere,  4-5 yıl boyunca kemer sıkma politikalarının hayata geçirilmesini savunuyor.  Ona göre "Hepimiz aynı gemideyiz", o yüzden de mealen, kamu emekçileri işsiz kalarak, servet sahipleri de servet vergisi ödeyerek fedakârlık yapmalı.

"Kamuda istihdam edilen sayısı çok mudur, neden çoktur ve bunun ne kadarı son yıllardaki güvenlikçi, militarist ve siyasal İslamcı politikalara uygun olarak alınan üniformalı istihdamdan oluşuyor?" gibi soruları irdelemeden, kamusal istihdam bir kambur olarak niteleniyor ve işsizliğe davetiye çıkartılıyor.

Ayrıca Erdemoğlu, kamucu sosyal güvenlik sistemine de karşı çıkıyor ve  “Dünyada birçok ülkede 4 çalışana karşı 1 emekli, bizde ise 1,6-1,7 çalışana karşılık 1 emekli olduğunu” ileri sürüyor. Bunun da SGK açıkları yüzünden bütçe açığına yol açtığını söylüyor.

Oysa DİSK-AR’ın yenilerde yayımlanan bir araştırmasına göre, Avrupa ülkelerinde ortalama aktif/pasif oranı 1,6 düzeyinde. Fransa, Polonya, İtalya, Belçika, Finlandiya gibi ülkelerde aktif/pasif oranı Avrupa ortalamasının altında. Türkiye'de aktif-pasif oranı ise 2021’de 1,9 (2023’te bu oran 1,7’ye geriledi.) (3)

Yani Türkiye’deki aktif/pasif oranı Avrupa’dakinden daha küçük değil, eğer bu bir sorunsa, her yerde sorundur, sadece Türkiye’de değil.

Ayrıca SGK açıklarını kapatmak hatta sosyal güvenlik sistemini güçlendirmek için mevcut durumda "vergi harcamaları" adı altında, yüzde 70’i sermaye kesimi ve zenginlerden muafiyet, istisna ve indirim adları altında alınmayan 2,2 trilyon liralık verginin toplanması yeterli olur. Sırf bu açıklar için servet vergisi almaya gerek yok.

Sermayenin vicdanı mı sızlıyor?

İkincisi, servet vergisi önerisi ilk bakışta bazı Batı ülkelerindeki bir kısım zenginlerin servet vergisi alınması yönündeki açıklamalarına benzer bir açıklama gibi gözüküyor.

Hatta bu açıklamayı, "vicdan ve sorumluluk sahibi zenginlerimizin ellerini taşın altına sokmaya hazır oldukları" biçiminde yorumlayanlar da -başta V. Munyar olmak üzere- var. 

Servet vergisi adı altında halkın elinde kalan son varlıklarına mı göz dikiliyor?

Ancak, bu öneri adil gibi gözükse de, birincisi servet vergisinin eşiğinin 6 milyon TL’den başlatılması, ikincisi bu parayla ülkenin kaymağını yiyen inşaat sektörünün büyük şirketlerinin fonlanacak olması, önerinin ilericiliğinin aksine, gerici ve emekçi karşıtı karakterini ortaya koyuyor.

Öncelikle, vergiye esas olacak servetin hesabına menkul ve gayrimenkul her şey dâhil ediliyor. Ancak bugün büyük kentlerde ortalama bir konutun değeri 6 milyon TL’yi zaten buluyor. Bu da elinde konutundan başka serveti olmayan örneğin bir emekli memurun servet vergisi ödemek zorunda kalacağı demektir.

Oysa servet vergisi, dünyadaki uygulamasına bakıldığında, genellikle aşırı yükseklikte serveti olanlardan alınan ve mükellef tabanı dar bir vergidir. Yani gelir vergisi ya da tüketim vergisi gibi geniş tabana yayılabilecek bir vergi değildir.

Erdemoğlu, önerisiyle aslında nesnel olarak dünyada tartışılan servet vergisinin ülkede uygulanmasının önünü kesiyor zira niyetinden bağımsız bir biçimde, onu korkutucu bir şey olarak gösteriyor.

Eşit oranda vergi almak adaleti sağlamaya yetmez

Keza, verginin tek seferlik ve tek bir orandan alınması da, her ne kadar "Herkes eşit oranda ödeyeceğinden adaletli olur" algısı yaratsa da, doğru değil.

Zira örneğin 6 milyon TL serveti olan bir kişinin bunun üzerinden ödeyeceği 60-120 bin TL’lik bir vergi, büyük servet sahipleri açısından çok önemsiz bir miktar iken, bir memur ya da işçi emeklisi ya da halihazırda bir çalışan ya da küçük esnaf konumundaki konut sahibi için ciddi bir maliyettir, ağır bir mali yüktür.

Bu nedenle de, doğrusu servet vergisinin, başlangıçta, sadece finansal servetlerle -örneğin bankadaki mevduat- sınırlı tutulması ve vergi eşiğinin 1 milyon dolardan -yaklaşık 33 milyon TL- başlatılmasıdır. Ayrıca bu verginin tek seferlik değil, her yıl ve matrah arttıkça artan oranda, yani artan oranlı bir tarife ile alınması vergilemede adalet açısından daha uygundur.

Böylece örneğin, bankada 1-5 milyon dolar karşılığı TL mevduatı olanlardan yüzde 3, 5-10 milyon dolar karşılığı TL mevduatı olanlardan yüzde 5, 10-50 milyon dolar karşılığı TL mevduatı olanlardan yüzde 7 ve 100 milyon dolardan fazla TL mevduatı karşılığı olanlardan yüzde 10 vergi alınması gibi bir uygulama söz konusu olabilir.

Özetle, süper zengin Erdemoğlu’nun önerileri, depremin ve krizin faturasının halka kesilmesidir, halka kemer sıktırmaktır. Önerdiği sözde servet vergisi ise gerçek bir servet vergisi değildir, çalışan sınıfların ve bazı emeklilerin -örneğin ev sahibi olanlarının- varlıklarına, birikimlerine göz diken, diğer taraftan süper zenginlerin servetlerinin dikkatlerden kaçırılmasına hizmet eden bir vergidir.

Dip notlar:

  • https://www.forbes.com/profile/ibrahim-erdemoglu/?list=billionaires (25 Mart 2024)

  • https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yuzde-1-servet-vergisi-gelsin-150-milyar-dolar-deprem-kaynagi-yaratilsin (25 Mart 2024)

  • DİSK-AR, “Avrupa’da ve Türkiye’de Emeklilerin Durumu”, https://arastirma.disk.org.tr (23 Mart 2024).

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

IMF ve Dünya Bankası küresel kapitalizmin hizmetinde

Faiz indirimi kararlarında frene basıldı, bunun azgelişmiş ülkeler için önemli sonuçları olacak

Halkın enflasyonun düşeceğine inandırılması çabası iktidar blokunun çaresizliğinin göstergesi

Bakan Şimşek, “ halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerektiğini” söylüyor. Oysa ikna edilmesi gerekenler halk değil. İktidarın asıl ikna etmesi gerektiği kesim, aşırı fiyatlamalarla yüksek kârlar elde ederek enflasyonu da fırlatan sermaye kesimi, enflasyon fırsatçıları...

Hani verdiğin sözler? Türkiye Avrupa'nın atık çöplüğü oldu ya!

22 yıldır neoliberalizmi esas alarak ülkeyi kâr ve rant için beton yığınına çeviren siyasal iktidar, etrafındaki büyük sermaye grupları ve bu iktidarın ayakta kalması için bilerek ya da bilmeden ona destek verenler ülkenin bir atık çöplüğüne dönüşmesinin ilk elden sorumlusudur