29 Temmuz 2024
Bugünlerde aşırı sıcaklardan şikâyet etmeyen yoktur sanırız. Öyle ki güneş kremi, güneş gözlüğü ve şapka artık sadece tatildeyken değil, normal günlük hayatımızda da evden çıkarken yanımıza almak durumunda kaldığımız zorunlu eşyalar haline geldi. Durum biraz daha kötüleşirse bunlara şemsiye de dâhil olacak gibi görünüyor.
#CopernicusClimate kurumunun ön verileri 21 Temmuz’da (pazar günü) günlük küresel ortalama sıcaklığın 17,09 dereceye ulaşarak bir önceki rekor olan 17,08 derecenin (6 Temmuz 2023) üzerine çıktığını gösterdi. Üstelik dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı bir gün sonra (Pazartesi) 17.15 dereceye ulaşarak, pazar günü kırılan rekoru da geride bıraktı.
Bu arada, temmuz 2023’ten önce dünya sıcaklık rekoru Ağustos 2016’da 16,8 derece olarak kırılmıştı. Ancak geçen yıl Temmuz ayından bu yana en az 57 gün sıcaklıklar 16,8 derecenin üzerine çıktı.
Copernicus Direktörü Carlo Buontempo yakınlarda yaptığı açıklamada yeni rekorlar kırılacağına vurgu yaptı:
“Asıl şaşırtıcı olan, son 13 ayın sıcaklığı ile önceki sıcaklık rekorları arasındaki farkın ne kadar büyük olduğudur. Şu anda gerçekten keşfedilmemiş bir bölgedeyiz ve iklim ısınmaya devam ettikçe gelecek aylarda ve yıllarda yeni rekorların kırıldığını göreceğiz"(1)
The Guardian Gazetesi’nin yaptığı özel bir haberine göre ise (2), durum çok da uzak olmayan bir gelecekte daha da vahim bir hal alacak. Çünkü dünyanın önde gelen yüzlerce iklim bilimcisi, küresel sıcaklıkların bu yüzyılda sanayi öncesi seviyelerin en az 2,5 derece üzerine çıkmasını, uluslararası kabul görmüş hedefleri aşmasını ve insanlık ve gezegen için yıkıcı sonuçlara yol açmasını bekliyor.
Tamamı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nden (IPCC) olan katılımcıların neredeyse yüzde 80’i bu yüzyılda en az 2,5 derece, yarısı da en az 3,0 derece küresel ısınma öngörüyor. Sadece yüzde 6’sı uluslararası düzeyde kabul edilen 1,5 derece sınırına ulaşılacağına inanıyor. (3)
Dahası, bilim insanlarının birçoğu, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, seller ve hâlihazırda yaşananların çok ötesinde yoğunluk ve sıklıktaki fırtınaların yol açacağı kıtlıklar, çatışmalar ve kitlesel göçlerle dolu "yarı distopik" bir gelecek öngörüyor.
Diğer yandan, "Nature" dergisinde yayınlanan bir çalışmada, Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü'nden (PIK) araştırmacılar, bugünden başlayarak CO2 emisyonlarında ciddi kesintiler yapılsa bile, iklim değişikliği yüzünden dünya ekonomisinin 2050 yılına kadar hasılasının yüzde 19’unu (38 trilyon dolar) kaybedeceğini hesaplıyorlar. Bu hesaba, yaşam kaybı veya biyoçeşitlilik gibi iktisat dışı etkiler dâhil değil. Küresel ısınmayı 2,0 derece ile sınırlandırmanın maliyetinden altı kat daha büyük olduğu tahmin edilen bu zarar, son 40 yılda dünya çapında 1.600’den fazla bölgeden elde edilen ampirik veriler kullanılarak hesaplandı. (4)
Bu çalışmada bilhassa, iklim değişikliğinden en az sorumlu olan azgelişmiş ülkelerin, yüksek gelirli ülkelere kıyasla yüzde 60, yüksek emisyonlu ülkelere kıyasla ise yüksek 40 daha fazla gelir kaybına uğrayacağının ve bu ülkelerin aynı zamanda iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için en az kaynağa sahip olan ülkeler olduğunun da altı çiziliyor.
İnsan faaliyetleri, sıcaklıkları her 10 yılda ortalama 0,1derece arttırıyor. Ancak bu yıl üç doğal faktör daha küresel sıcaklıkların artmasına ve felaketlerin tetiklenmesine yardımcı oluyor: El Niño/La Niña, Güneşteki dalgalanmalar (Güneş enerjisi döngüleri) ve Hunga Tonga-Hunga Ha’apai Yanardağının su altındaki patlaması. Bu faktörler küresel ısınmayı şiddetlendirecek biçimde bir araya geliyor. Daha da kötüsü, alışılmadık derecede yüksek sıcaklıkların devam etmesini bekleyebiliriz ki bu da yakın gelecekte daha da aşırı hava koşulları yaşayacağımız anlamına geliyor. (5)
İklim değişikliği ve aşırı sıcakların büyük çapta ve yaygınlıkta etkileri söz konusu. Öyle ki bu etkiler bazen hiç beklemediğiniz bir yerde, örneğin bir markette temel gıda maddelerinin artan fiyatları biçiminde karşımıza çıkabiliyor.
Tedarik zincirindeki aksamalar ve işgücü kıtlığı gibi pek çok faktör fiyat artışlarına katkıda bulunsa da Communications Earth & Environment Dergisi’nde yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, aşırı sıcaklar hâlihazırda gıda fiyatlarını yükseltiyor ve bu durum daha da kötüleşecek. (6)
Bir diğer çalışmaya göre, sıcaklık artışları gıda ve manşet enflasyonunda doğrusal olmayan, birlikte ve kalıcı artışlara neden oluyor. (7)
Sıcak yaz günleri her zaman sağlık komplikasyonları riski oluştursa da iklim değişikliğiyle birlikte uzun süreli aşırı sıcak dönemlerinde bunlar artıyor. Artan sıcaklıklarla ilgili hastalık vakalarında bir artış söz konusu olduğundan, daha fazla insan sağlık sorunları yaşıyor ve sağlık hizmetine ihtiyaç duyuyor.
İnsan vücudu, şiddetli soğuğa veya sıcağa maruz kaldığında bile sıcaklığını kendi kendine düzenleyebilecek bir tasarıma sahiptir. Vücut aşırı sıcağa hem artan terleme hem de buharlaşmalı soğutma yoluyla uyum sağlar. Ancak nem seviyeleri buharlaşmayı engellediğinde ve dehidrasyon ve tuz kaybı kan basıncını düşürdüğünde ve elektrolit dengesizliğine neden olduğunda, vücut uzun süre ısıya maruz kaldığında, termoregülasyon için doğal sistemler başarısız olabilir. Bebekler ve küçük çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlılar vücut sıcaklıklarını düzenlemekte daha fazla zorlanırlar ve aşırı sıcak olayları sırasında daha büyük risklerle karşı karşıya kalırlar (tıpkı kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet ve solunum yolu hastalıkları gibi kronik tıbbi durumları olan kişiler de olduğu gibi). Kardiyovasküler hastalığın sıcağa bağlı ölümlerin yaklaşık dörtte birinden sorumlu olduğuna inanılıyor. Sıcağa bağlı hastalıklarda daha fazla ayakta ve acil servis başvuruları ve yatarak tedavi söz konusu olması bekleniyor. (8)
Sıcaklıklarla ilgili hastalıklar arasında en başta ısı krampları, sıcak bitkinliği, cilt kanseri ve sıcak çarpması gibi hastalıklar geliyor. Isı krampları, egzersiz sırasında kas ağrısı veya spazmları ve aşırı terleme ile kendini gösteriyor. Isı bitkinliği, vücut normal çekirdek sıcaklıklarını korumak için mücadele ettiğinde ortaya çıkıyor. Belirtiler arasında hızlı kalp atışı (hızlı nabız), kas krampları, soğuk ve nemli cilt, mide bulantısı veya kusma, yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı veya bilinç kaybı bulunuyor.
Sıcaklıkla ilgili en ciddi hastalık olan sıcak çarpması, nabzın artmasına, terlemenin azalmasına ve cildin ısınmasına ve kurumasına neden olur. İnsanlar ayrıca baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi, kafa karışıklığı veya oryantasyon bozukluğu ve bilinç kaybı yaşayabilir. (9)
İklim değişikliği ve buna bağlı olarak görülen aşırı sıcaklar, hâlihazırda neredeyse 1 milyar insanı etkileyen ve dünyanın en büyük hastalık nedenleri arasında yer alan ruhsal bozuklukları daha da kötüleştiriyor. 2021’de yapılan küresel bir araştırma, 16-25 yaş arası insanların yarısından fazlasının iklim değişikliği konusunda üzgün, endişeli veya güçsüz hissettiğini ya da başka olumsuz duygulara sahip olduğunu ortaya koydu. Toplamda yüz milyonlarca insan iklim krizine karşı bir tür olumsuz psikolojik tepki yaşıyor olabilir. (10)
Araştırmacılar, kasırga, sel, kuraklık, aşırı sıcaklar ve yangınların neden olduğu travmadan, kronik bir çevresel kıyamet korkusu olan 'eko-anksiyete'ye kadar iklim değişikliğinin ruh sağlığını etkilediğini ortaya koydular.
Örneğin Imperial College London'da ruh sağlığı üzerine çalışan E. Lawrance, aşırı hava olayları ve afetlerin ani travmatik etkilerinin yanı sıra, "travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete, depresyon, madde bağımlılığı gibi uzun bir ruh sağlığı sorunları kuyruğu" oluşturabildiğini ileri sürüyor. (11)
Ancak sıcak hava dalgalarının etkileri bireysel sağlığın ötesine geçiyor. Bunların daha geniş sosyal ve ekonomik sonuçları da söz konusu. Örnek olarak, aşırı sıcaklıklar asfalt erimesinde olduğu gibi kara yolu yüzeylerine zarar verebilir ve hatta demiryolu raylarının bükülmesine dahi yol açabilir.
Isı dalgaları ayrıca elektrik üretimini, mahsul sulamayı ve içme suyu tedarikini etkileyerek su mevcudiyetinin azalmasına neden olabilir. 2022’de kavurucu sıcak, Fransız nükleer santrallerinin daha yüksek nehir sıcaklıkları ve düşük su seviyeleri soğutma kapasitelerini etkilediği için tam kapasitede çalışamayacağı anlamına geliyordu. Araştırmalar, aşırı sıcakların Avrupa’da ekonomik büyüme üzerinde şimdiden olumsuz bir etkiye sahip olduğunu ve büyümeyi son 10 yılda yüzde 0,5’e kadar düşürdüğünü gösteriyor. (12)
Özetle, küresel ısınma ve iklim değişikliği bağlantılı aşırı sıcakların ekonomik, sosyal ve politik sonuçlarını göreceğimiz bir çoklu krizler dönemindeyiz. Aşırı sıcaklara bağlı hastalıklar, ölümler, ekonomik yıkım, iç ve dış göçler, kuraklık ve seller, açlık ve su savaşları bundan böyle daha fazla görülecektir.
Aşırı sıcakların işçi sınıfını nasıl etkilediği bir diğer önemli konu. Öyle ki Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan yeni bir rapor, dünya genelinde daha fazla işçinin sıcak stresine maruz kaldığı konusunda uyarıda bulunuyor.
“Sıcak stresi, görünmez ve sessiz bir katildir ve hızla hastalığa, sıcak çarpmasına ve hatta ölüme neden olabilir”. Rapor, sıcak stresinin zaman içinde işçilerde ciddi kalp, akciğer ve böbrek sorunlarına da yol açabileceğinin altını çiziyor. (13)
Rapor, özellikle de Afrika, Arap ülkeleri ile Asya ve Pasifik'teki işçilerin en fazla aşırı sıcağa maruz kaldığını ileri sürüyor. Bu bölgelerde işgücünün sırasıyla; yaklaşık yüzde 93’ü, yüzde 84’ü ve yüzde 75’i aşırı sıcaklardan etkileniyor. Bu rakamlarsa mevcut en son rakamlara göre (2020) küresel ortalama olan yüzde 71'in oldukça üzerinde.
Keza, 2020 yılında küresel çapta 4.200 işçi sıcak hava dalgaları nedeniyle hayatını kaybetti. Toplamda 231 milyon işçi 2020 yılında sıcak hava dalgalarına maruz kaldı ve bu rakam 2000 yılına göre yüzde 66’lık bir artışa işaret ediyor.
ILO'nun raporunda yer alan tahminlerine göre, özellikle düşük ve orta gelirli ekonomilerde işyerlerinde aşırı sıcaktan kaynaklanan yaralanmaların maliyeti GSYH'nin yaklaşık yüzde 1,5'ine ulaşabiliyor. (14)
Sermaye kesimi ise aşırı sıcakların insan ve işçi sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerinden ziyade, bu gelişmelerin işçilerin verimliliğini, kâr marjlarını ve şirketlerin borsa değerlerini nasıl etkileyeceği konusunda endişeleniyor.
Yani ne büyük sermaye medyası ne de sermaye lobicilerine bağlı olan politikacılar, iktidarlar emek sömürüsü ve iklim değişikliğinin kesişim noktasını dürüstçe ele alıyorlar.
Bugünlerde doğan bir çocuğun, yaşamı boyunca, büyükanne ve büyükbabalarının karşılaştığından ortalama olarak birkaç kat daha fazla aşırı iklim olayına maruz kalması muhtemeldir.
Hele Türkiye gibi, dünyada 0. 444 Gini katsayısı ile en eşitsiz gelir dağılımına sahip ilk 10 ülke arasında yer alan ve Dünya Mutluluk Endeksi’nde 143 ülke arasında 98’inci sırada yer alan bir mutsuzlar ülkesinde (15) doğan bir bebeğin, bebekliği, çocukluğu, gençliği ve hayatının geri kalan kısmı da büyük ihtimalle yoksulluk ve yoksunluklar içinde geçecektir.
Bu çocukların bir kısmı gençliklerinde örneğin büyük fedakârlıklarla üniversitede okuyup mezun olacaklar ama özel sektörde eğitimine uygun iş bulamayacakları gibi, güvenlik soruşturmaları ve kayırmacılık nedeniyle de kamuda da işe giremeyecekler. Başka ülkelere göç istediklerinde vize alıp gidemeyecekler. Seslerinizi çıkartmak istediklerinde ise devletin sopası başlarına inecek ve hak ve özgürlüklerin, insanca yaşamın ne olduğunu bilmeden yaşamak zorunda kalacaklar. Bir de sebebi olmadıkları küresel ısınmanın ve aşırı sıcakların yok edici sonuçlarına katlanacaklar.
Gözlerimizin önünde “iklim değişikliği”, “kirlilik” ve” biyoçeşitlilik” kaybından oluşan “üçlü bir gezegen krizi” yaşanıyor. İnsan ve diğer canlıların varlığı ve refahı için sadece aşırı sıcaklar değil, aynı zamanda su, hava ve toprak kirliliği ve biyoçeşitliliğin azalması da çok ciddi bir tehlike oluşturuyor.
Bu tehlikelerin ortak özelliği, kapitalizmin maksimum kâr elde edebilmek için doğayı tahrip etmesi çabasıdır. Çünkü insan ve doğa arasındaki ilişkiyi etkileyen kararların çoğu, kapitalist sistemin kâr amaçlı ve piyasa odaklı araçsal değerlerine ve değişim değeri ve meta fetişizmine dayanan “faydacı bir yaklaşımı” esas alıyor.
Bu faydacı yaklaşım doğaya yalnızca insanlar için “yararlılığı” temelinde değer veriyor ve doğanın yalnızca kaynak sağlayan veya insan toplumlarının bağımlı olduğu temel ekosistem hizmetlerini sağlayan kısmının korunması gerektiğini savunuyor. Oysa yaşayan dünya, doğanın korunmasına yönelik faydacı yaklaşımın çok ötesinde bir değerler çoğulluğuna sahiptir.
Özetle, nasıl sermaye işçilerin yaşamlarını çok az önemsiyorsa, iklim krizi ve aşırı sıcaklar da gelecek nesiller için yaşanabilir bir gezegen sağlamak için değil, kapitalistlerin kârlarını ve rantlarını en üst düzeye çıkarmak için tasarlanmış bir ekonominin öngörülebilir neticeleridir.
Yani aşırı sıcaklar kâr sürümlü kapitalist büyümenin ve kapitalist sistemin koruyucusu devletlerin izledikleri doğa karşıtı politikalarla ekoloji üzerinde yarattığı tahribatın ortaya çıkardığı sonuçlardır.
Bu nedenle de “aşırı sıcaklar” ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara neden olan, aynı zamanda da bundan en büyük büyük zararı gördükleri için azgelişmiş ülkeleri daha da gerilere iten bir sorun olarak ve daha da önemlisi, emek üzerindeki etkileri çerçevesinde, bir insan hakları ve işçi hakları ve emek sömürüsü meselesi olarak ele alınmalıdır.
Özcesi, iklim değişikliği ile uğraşmanın ötesine geçerek, ona neden olan kapitalist sistemi, doğa ile uyumlu bir sistemle değiştirmek için mücadele etmek gerekiyor.
Mustafa Durmuş kimdir? Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. 'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989). TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var. Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında. |
Enflasyonla mücadele ya da ücret artışları, sınıflı bir toplum olan kapitalizmde sınıflar üstü sonuçlar yaratmaz, yani tarafsız değildir. Bu nedenden dolayı da bu konularla ilgili tarafsız kalınamaz, emekten yana tavrın çok daha net ortaya konulması gerekir
Çok ciddi bir ekonomik kriz ve toplumsal bir çürümenin ve çöküşün yaşandığı ülkemizde bu çöküşün asıl sorumluları, bu çöküşün sorumluluğunu savaşa yükleyip, böylece işin içinden sıyrılmak istiyor olabilirler mi?
Olası bir saldırıdan potansiyel olarak en fazla zarar görebilecek kesim büyük mülklerin, işyerlerinin ve zenginliklerin sahibi olan sermaye sınıfı olacağından, eğer bir çelik kubbe inşa edilmek isteniyorsa bunun finansmanı bu kesimlerden alınacak servet vergisi ile yapılmalıdır
© Tüm hakları saklıdır.