17 Nisan 2020

Vekilin hayatı daha önemli, 'halk' kim ki?

Meclis Başkanlığı Sağlık Bakanlığı'ndan 'seçilmişler' için talep etmiş. Testler yapılmış. Ve en çok şu cümle canımı yaktı: Yeter miktarda olması durumunda personele de uygulanacakmış

Yeni yönetim sistemiyle Meclis'in işlevi neredeyse kalmadı. AKP-MHP'den oluşan çoğunluk yukarıdan iletilen talepleri el kaldırarak oyluyor, işi bitiriyor. Muhalefet istediği kadar konuşsun-çabalasın bir etkisi olmuyor. 2018 yılında MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Alaattin Çakıcı'nın serbest bırakılması için gündeme getirdiği yasa o günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından reddedilmiş hatta Erdoğan şöyle konuşmuştu: "Bizim kişilere karşı işlenen suçları affetme yetkimiz olamaz ancak devlete karşı işlenen suçları affedebiliriz." O günlerde iki parti arasında gerginliğe neden olan Erdoğan'ın itirazı, partisinin geldiği oy oranı, MHP'ye duyulan ihtiyaç sebebiyle bugün için unutuldu-unutturuldu. Çakıcı ve kişiye-topluma karşı suç işlemiş 70 bin kişi tahliye oldu. Çoğu tutuklu, eline kalemden başka bir şey almamış, sözünden-düşüncesinden başka 'suç'u olmayan siyasetçi, gazeteci, avukat içeride bırakıldı. Virüsün herkesi tehdit ettiği bu günlerde aralarında kronik hastaların hatta 70 yaşının üstünde isimlerin bulunduğu düşüncesinden dolayı cezaevinde bulunanlar tehlikeli bulunarak özgürlükleri ile birlikte yaşam hakları da hiçe sayıldı.

İktidar ve ortağı elleri kaldırdı, 'dışarı çıkarttıkları' için değil 'içeride bıraktırdıkları' için duydukları sevinçle hatıra fotoğrafı çektirdiler. Hakkını yemeyelim muhalefet yasayı daha adil şekile getirmek için uğraştı, ama son gece oylamaya üç partiden sadece 51 milletvekili katılarak 'vicdanlarda derin bir yara' bıraktı.

Vekiller geçen hafta yine iktidar ve ortağının 'çabasıyla' akademisyenleri düşüncelerinden ötürü kolayca görevlerinden uzaklaştıracak bir yasayı da geçirdiler. Üzerine eski 'yol arkadaşları' şimdi muhalefette olan Ahmet Davutoğlu'nun kurucuları arasında olduğu Şehir Üniversitesi'ni kapatmanın yolunu açtılar.

Bitmedi. Haftalardır salgına karşı 'zorunlu üretim yapması gereken sektörler hariç', işyerlerinin çalışanların hakları korunarak kapatılması çağrısı yapan sendikalara kulağını tıkayan siyasetçiler iş kendi sağlıklarına gelince Meclis'i 45 gün tatile çıkardı. (CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, T24'e verdiği demeçte "Milli Mücadele döneminde hep açık kalmış Meclisi" hatırlattı.) İşçiye, memura çalışmaya devam diyenler kendi hayatlarını garantiye aldı. Üstelik 'ücretsiz izne çıkarılan işçilere virüsün işsiz bıraktığı-bırakacağı' çalışanlara aylık 1177 TL, günlük 39 TL 'bahşeden' bir torba yasa ile. Tabi kendileri 18 bin 893 liralık maaşlarını almaya devam edecekler.

16 Nisan Perşembe günü Sözcü Gazetesi'nin internet sitesinde okuduğum bir haber ise tüm bunları üzerine bana 'pes' dedirtti. Haber şöyle:

TBMM Başkanlığı, milletvekillerinden gelen talep üzerine Sağlık Bakanlığı ile irtibata geçerek Koronavirüs tanı testlerinin Meclis'e de getirilmesini istedi. Koronavirüs tanı testleri, bugün TBMM Hastanesi'ne getirildi.

Meclis yetkilileri, testin milletvekillerinin hizmetine sunulduğunu, yeter miktarda olması durumunda personele de uygulanacağını belitti. İlk gün test yaptıran milletvekilleri arasında sonucu pozitif çıkan bulunmadığı öğrenildi.

Haberden de göreceğimiz gibi Meclis Başkanlığı Sağlık Bakanlığı'ndan 'seçilmişler' için talep etmiş. Testler yapılmış. Ve en çok şu cümle canımı yaktı: Yeter miktarda olması durumunda personele de uygulanacakmış. Yani bırakın memleketi aynı çatı altında görev yapan çaycısından kavasına sekreteryasından polisine, temizlik personeline 'yeter miktarda olursa' yapılacak testler. Dışarıda hâlâ maskeye bile ulaşma sorunu yaşanırken Meclis'e özel getirtilen testler. Tabi onlar 'seçilmiş'. Onlar 'vekil' biz 'halkız'…

Alınan kararların çoğunda iktidarın oy çoğunluğu var, muhalefet direnmeye çalışıyor. Ancak '45 gün tatilden' özel teste muhalefetin de daha çok ses çıkarması gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"