İki meslektaşımla öğle yemeğine gittim.
Popüler ve kalabalık bir mekana…
Bizden biraz sonra arkadaşlarıyla içeri girdi, göz göze geldik selamlaştık.
Sanırım göz aşinalığı vardı ama ne meslek icabı, ne de başka bir platformda konuşmuştuk.
Ama ben; ünlü ve önemli, halen görev başında olan bir yargı mensubu olduğu için doğal olarak tanıyordum.
Bir saat sonra hesabımızı ödeyip kalktık; masasının yanından geçerken de “Afiyet olsun” dedim.
Ayağa kalktı, masadaki diğer arkadaşlarını da tanıttı ve sordu:
“Ne oldu televizyon programı?”…
Kısaca birkaç cümle söyledim.
“Şu sıralar T24’te yazıyorum sadece” derken “Biliyorum o siteyi, okuyorum” diye sözümü kesti.
Birkaç isim sayıp “Neden medya patronları onlara iş vermiyor?” diye sordu.
Cevabını bildiği soruya kendisi yorumunu da katarak birkaç cümle kurdu.
“Sert eleştiri kelimeleri” barındıran cümleler…
Açıkçası şaşırdım…
Ama esas şaşkınlığım konu yargıya; yani O’nun uzmanlık alanına geldiğinde oldu.
Abartmayı da, abartanı da sevmem.
Ama şu kadarını söyleyeyim…
Yargının en kritik noktalarından birinde görevli olan o isim; mevcut yargı sistemi için öyle şeyler söyledi ki…Şaşırdım…
Birkaçını paylaşayım:
“Özel yetkili mahkemeler kaldırıldı ya sözde. İyi, güzel…Peki ya yerine gelen sistem? Biliyor musunuz adeta bazı noktalarda 'emir alarak yargılama yapma zemini olan' bir düzen yaratıldı. Yargıya bu yapılır mı?. Ben bu değişiklik hazırlanırken meslekten bir Bey’e (ismi söyledi; Türkiye’nin bilinen avukatlarından biri, ama yazmıyorum. MS) 'Göreceksin çok zor günler gelecek' demiştim. Her geçen gün haklılığım ortaya çıkıyor, üzülüyorum...”
Hani kalabalık bir yerde çok şaşırdığınızda etraf görüntüsü yok olur, sadece karşınızdakini görür, duyar hale gelirsiniz ya… Öyle bir andı…
Toplumda, kişiler arasında “yargıya güven” çok tartışılır bir konu. Ancak güvenle ilgili soru işaretlerini “işin merkezinden” birinden duyunca bu son derece kritik bir hal alıyor.
Hatırlatayım; 3. Yargı Paketi ile kaldırıldı ÖYM’ler. Daha doğrusu “şekil değiştirdi...”
Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan Terörle Mücadele Yasası’na taşındı. Hatta sayıları artırıldı. Ama en önemlisi bu mahkemelerin kadroları değiştirilip yerlerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan yeni isimler atandı. Eğer MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile “uğraşmasalardı” ne “şekilleri değişecekti” ne de “kadroları...”
Orada yapılan yargılamaları, çıkan sonuçları “savunacak” değilim. Vicdanım da, ortaya çıkan tablolar da, meslekteki uzmanlık alanım da buna izin vermez. Hele sonuna kadar desteklediğim “çözüm süreci”nin önemli aktörlerinden Fidan’ın düşürüldüğü durumu hiçbir zaman onaylamadım. Ancak konuştuğum üst düzey yargı mensubunun söylediklerinden yargıda derin bir çatlağın olduğunu ve bunun artık saklanmayıp açıkça dile getirildiği bir süreçte olduğumuzu net şekilde anladım.
Yargı mensubu yeni göreve getirilen kimi isimlerle ilgili “İslami terminolojide geçen” bir tanım da kullandı. Ben bunu da yazmayacağım.
Bitirirken…
Şu an Türkiye; hükümet ile cemaat arasındaki dershane tartışmasını, açıkça çekilen kılıçları, karşılıklı sarf edilen cümleleri hayretle izliyor ya…
Yakında yargı ile ilgili konuda öyle bir tartışma fitillenecek ki…İşte o zaman dershane tartışmasının devede kulak kaldığını göreceğiz.
NOT: Uzaktan izlediğim, sağduyusuna ve dürüstlüğüne güvendiğim “üst düzey yargı mensubunun ayaküstü isyanı” yazımı bitirdiğimde
T24’ün özel haberini gördüm. Buraya giriş kısmını ekliyorum. Yorumu size bırakıyorum: Milli İstihbarat Teşkilatı; Taraf gazetesi yöneticileri ve bazı yazarları ile Prof. Mehmet Altan'ın telefonlarının dinlenmesi için sahte isimlerle mahkeme izni sağlamasına ilişkin olarak "hukuk devleti" adına tartışma yaratacak bir savunma yaptı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan imzasıyla, savcılığın soruşturma izni talebinin reddedilmesi için hazırlanan yazıda, "MİT'in, sahte isimlerle mahkemeleri kandırarak değil, hâkimleri koordine ederek dinleme kararları aldırdığı" belirtildi.