25 Haziran 2014

TÜSİAD tarafını belli etti: Partiler üstü Cumhurbaşkanı istiyoruz

TÜSİAD'ın yeni Başkanı Haluk Dinçer, çözüm sürecini 'Olağanüstü cesaretli girişim' olarak tanımlarken 'yeterince şeffaf olmamakla' eleştirdi

TÜSİAD'ın yeni Başkanı Haluk DinçerEski başkan Muharrem Yılmaz'ın "beklenmedik istifası" ile görevi "gönülsüz kabul ettiğini düşündüğüm" isim.

Bugün gazetecilerle ilk kez biraraya geldi ve sorum üzerine "gönülsüz değil, doğal olarak gerek dernek içinde, gerek üst yönetiminde bulunduğu Sabancı Grubu'nda istişareler yaptıktan  sonra" görevi üstlendiğini söyledi. 

Başkanlıkla ilgili soru geldiğinde (5 Haziran Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesi sonrası) henüz yönetimde bunun tartışılmamış olmasından dolayı "başkanlık sorularına olumsuz yanıt verdiğini" anlattı. 

Oysa o günlerde TÜSİAD kaynakları hem Dinçer'in, hem Sabancı ailesinin ikna edilmeye çalışıldığını, başarılı olunmazsa, 10 Haziran günü yapılan toplantıda yönetimden bir ismin başkan olacağını, "1 haftadan çok başkansız kalacak derneğin tartışılmaya başlanacağını" anlatıyordu. 

Bu konuda son bir bilgiyi de paylaşıp geçeceğim.

Haluk Dinçer'in başkanlığı devralması için TÜSİAD'ın en önemli isimlerinden Bülent Eczacıbaşı'nın Güler Sabancı'yı arayıp nasıl ikna etmeye çalıştığını, Rahmi Koç'un Erol Sabancı ile konuştuğunu da biliyorum.

Erol Sabancı'nın kendisini ikna etmeye çalışanlara "Biz daha önce başkan verdik. (Yakın zamanda Ömer Sabancı) Diğer aileler de vermeli" dediğini kayda geçireyim. 

Bu konuyu geçiyorum. 

Sonunda Haluk Dinçer başkan oldu.  Gazeteci olarak tanıdığım bir isim kendisi. 

Hem Sabancı grubunda, hem Türk-Amerikan İş Konseyi'nde sessiz ama etkili çalışmış bir isim.

Ama biraz geriye gidersek. Türkiye'nin oyu az ama söylediği söz çok etkili olan Yeni Demokrasi Hareketi'nin (YDH), Cem Boyner'in partisinin kurucuları arasında. 

"Eksiksiz demokrasi"  kavramını sık kullanan TÜSİAD'da Parlamento Komisyonu başkanlığını yürütmüş bir kişi. 

Demokrasi vurgusu açısından derneğin en etkili dönemlerinden biri olan Ümit Boyner döneminin de destekçilerinden.

Yani Sabancı ailesi ve oradaki görevi onun için önemlidir ama gerektiği zaman gerekli çıkışı yapabilir.

Gelelim bugüne. 

Gazetecilerle ilk buluşmasına çok iyi bir hazırlık yaparak gelmiş. TÜSİAD'ın güncel gelişmelere dönük görüşlerini net şekilde dile getirdi. 

Bağımsız Merkez Bankası'nın öneminin de altını çizdi, vergi aflarının kayıt dışını özendirdiğini de söyledi. Yargı alanındaki reform gerekliliğinden de bahsetti. 

Konuşmasında vurguladığı en önemli konu ise kutuplaşmayla ilgili olandı. Şöyle söyledi:

"Türkiye gündemi toplumsal kutuplaşmaya yenik düştü. Bu kutuplaşma uzlaşmaya izin vermiyor. Ne söylendiğine değil, kimin söylendiğine bakılıyor. Siyasetin ayrıştırıcı söylemi kutuplaşmayı keskin hale getiriyor. Kurumlar arasında sağlıklı ilişkiler kurulamıyor. Tüm kurumlar bu ağır kutuplaşmadan nasibini alıyor. Teorik olarak Türkiye'de demokratik düzen var ama bundan faydalanamıyoruz." 

Kutuplaşmadan bahsedildiğinde bu tarifin taraflarından biri hükümet. Son dönemde özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan'ın toplumun pek çok kesimi gibi TÜSİAD'a da çok şefkatli davranmadığı ortada.Bir önceki başkanı vatan hainliğiyle suçlaması hâlâ kulaklarda.

Pek çok meslektaş gibi ben de Dinçer'in 'hükümet ile dernek arasındaki ilişkiler" üzerine söyleyeceklerini merak ediyordum. Dinçer'e göre bu "garip" bir merak. 

"Hükümetle ilişkiniz nasıl olacak gibi son derece garip sorular sorulmaya başlandı son günlerde. TÜSİAD’ın hükümetle, iktidarla küsme durumu söz konusu olamaz. Ben dernek başkanlığım sırasında sayın Başbakan ile de, bakanlar ile de, bürokrasi ile de iyi ilişkiler kurup, yürüttüm. Ama muhalefetle de ilişkilerimiz iyidir." 

Dinçer cumhurbaşkanlığı seçim sürecini önemsediklerini belirterek seçimden galip çıkanın partiler üstü bir konumda olması gerektiğini kaydetti: 

"TÜSİAD olarak bizim için önemli olan seçilecek kişinin cumhurbaşkanı seçildikten sonra partiler üstü bir anlayışla, birleştirici rolünü üstlenmesidir. Bugünkü ağır kutuplaşma sürecinde gereken reformları yapmamız mümkün değil. Uzlaşmacı ve uzlaştırıcı bir kişi olmalı. Bize göre tüm adaylar saygın adaylardır. Biz cumhurbaşkanlığı seçiminin sonrasını önemsiyoruz." 

1 Temmuz günü AK Parti'nin adayı belli olacak. Olağanüstü bir değişiklik olmazsa bu isim Erdoğan. Onun gönlünde yatanın ise seçilirse "partili cumhurbaşkanı", başka bir deyişle "sık sık Bakanlar Kurulu'na başkanlık ederek (Anayasa 104'ün verdiği yetkiyle) elini hükümetten ve partisinden çekmeyen bir anlayış" olduğu biliniyor.

Aslında TÜSİAD burada tavrını da koymuş, tarafını belli etmiş oluyor. 

Soru- cevap kısmında Başbakan'ın, aralarında Dinçer'in de bulunduğu işadamlarıyla buluşmasında bu görüşlerin aktarılıp aktarılmadığını sordum. Dinçer bize anlattıklarını söylediğini tekrarladı ve şunu ekledi:

"Sayın Başbakan'ın cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle ilgili sorusuna, bizim kimin seçileceğine ilişkin bir yaklaşımımız olmadığını söyledim, 'siz istiyorsanız, bu sizin tercihinizdir' dedim."

Ve çözüm süreci. Dinçer'in tanımı "olağanüstü cesaretli girişim." Desteklemeye devam sözü ancak birkaç eleştiri:

"Biz TÜSİAD olarak çözüm sürecine başından beri destek verdik. Sürecin ekonomik ayağına destek olduk, bölgeye ziyaretler düzenledik. Sürece yönelik çok eleştirdiler var ki, ben de bunlara katılıyorum. Yeterince şeffaf değil mesela, yeterince adım atılmıyor. Gerçi sürecin doğal ilerleme içinde olduğunu da biliyoruz. Bu arada muhalefet sürece yeterince katılmıyor."

Son söz; Haluk Dinçer kötü başlamadı. Ve özellikle demokrasi konusunda beklenenin üzerinde performans gösterebilir. 

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"