10 Şubat 2020

"Türkiye’nin siyasi geleceği Bahçeli’nin yanında duracağı ittifakla şekillenecek"

Önümüzdeki günler önemli siyasi gelişmelere şahit olabiliriz

Başlıktaki cümle muhalefetteki partilerden birinin yöneticilerinden birine ait. Bir süre önce yaptığımız bir sohbet sırasında sarfetti bu cümleyi. "FETÖ’nün siyasetteki ayağı tartışmalarından İlker Başbuğ’a açılan davaya" geniş-uzun sohbetin bir yerinde. Siyasetin yakın gelecekte nasıl şekilleneceğine dair tahminini söylerken. "31 Mart ve 23 Haziran’da Devlet Bahçeli’nin de desteğine rağmen yanında durduğu ittifak kaybetti ama?" diye araya girdim. "O yerel seçimlerdi geçti, ben ileriye yönelik bir durumdan bahsediyorum" dedi. Ardından ekledi: "MHP ve Bahçeli sadece yüzde 8-10 oy demek değil. Onun temsil ettiği sadece oy ile tarif edilemeyecek bir güç de var. Başka da bir şey söylemeyeceğim bu konuda…"

"FETÖ’nün siyasi ayağı"… Hiç bitmeyen, bitmeyecek ve son günlerde giderek büyüyen tartışma. Uzun süre bu kişilerle en ufak bir ilgisi olmayan kişileri "hedefe koyan-şeytanlaştıran" iktidarın, insanların "biz yapmadık" demekten kimi bağlantıları sorgulamadığı-korkudan sorgulayamadığı dönemlerden gelinen süreç. Yukarıdaki sohbeti detaylandıracak iki yazı. Birincisi bir dönem AKP’ye yakın bir gazeteci. Karar yazarı Ahmet Taşgetiren. 7 Şubat Cuma günkü yazısından iki bölüm aktaracağım. Önce "iktidar muhasabesi"nden bahsettiği birinci kısım:

Şu açık gerçek ki: Bu davalar özellikle TSK bünyesinde büyük operasyonlar gerçekleştirdi. En sembolik olanı hiç şüphesiz Genelkurmay Başkanı’nın (İlker Başbuğ) terör örgütü lideri olarak tanımlanması ve cezaevine konması idi. Cezaevinde ölümler oldu vs. bu dönemin TSK’da, varsa tüm cuntalaşmaları keenlemekün (hiç olmamış gibi) bir hale getirdiği vakıadır. Asker adına siyaset dizaynı iradesinin çözüldüğü de bir vakıadır. İktidar oturup muhasebe yaptığında bu dönemde (Henüz FETÖ tanımlaması yoktur). "Gülen Hareketi'nin" devlet bünyesindeki uzantılarından ne kadar istifade ettiğini herhalde değerlendiriyordur.

Sonra "kapanmamış hesap" başlıklı yazıdaki İlker Başbuğ ile ilgili bitiriş notu:

Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sert tepki gösterdi Başbuğ’a... "Kendisini iyi tanırım" diye bir not düştü. Başbuğ’u "Meclis iradesi"ne karşı suç işlemekle itham etti. Tepkinin sertliği, Cumhurbaşkanı’nın "Kapanmamış hesap"ı gördüğü ve etkisiz hale getirilmesini istediği şeklinde okunabilir. Bahçeli de dikkat çekici biçimde işin üstünde duruyor. Acaba Başbuğ’un çıkışı ile kesiştiği bir nokta var mı? sorusu da akılda tutulacak bir sorudur.

Sahi; Devlet Bahçeli’nin uzun süredir altını çizdiği, sorguladığı "FETÖ’nün siyasi ayağı" konusu ile İlker Başbuğ’un Haber Global’deki "26 Haziran 2009'da askeri şahısların, askeri mahalde işlediği suçlarda dâhil özel yetkili mahkemelerde yargılanmasının önünü açan yasa teklifi getiriliyor. Bunu kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili, bu araştırılsın" sözleri arasında bir kesişme var mı?

Gelelim bir diğer yazıya. Murat Yetkin’in 7 Şubat günü yazdığı yazıya. 17 Ocak’ta Bahçeli’nin gazetecilerle sohbeti sırasında bir kere daha altını çizdiği siyasi ayak noktasından itibaren önemli noktaları hatırlatıyor yazı:

Bahçeli’nin bu sözlerinden üç gün sonra, 21 Ocak’ta hemen hemen bütün gazetelerde, 2017’den bu yana, "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme" ve casusluk suçlamasıyla tutuklu bulunan emekli MİT görevlisi Enver Altaylı’nın iddianamesi haberleri vardı. Savcı Muhammet Ali Korkmaz imzalı iddianame, Bahçeli’nin bu açıklamasından iki gün önce, 16 Ocak tarihinde Ankara Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuştu. Bahçeli’nin iddianamenin içeriğinden 18 Ocak’ta gazetecilere "çok önemli şeyler" açıklamasını yapmadan önce bilgi sahibi olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Altaylı’nın hem MHP, hem de MİT ile ilginç ilişkileri olmuştu. Altaylı, MİT’ten resmen ayrıldıktan sonra, Bahçeli’nin de yönetim kademelerinde bulunduğu 1977 yılında MHP’nin yayın organı konumundaki Hergün gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığını üstlenmişti. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden hemen sonra, önceki MHP lideri Alparslan Türkeş’in "teklifi üzerine" Almanya’ya giderek, ülkücü hareket adına Avrupa’daki Türk derneklerinin kurulmasında çalışan Altaylı, 1986’da Almanya vatandaşı olmuştu.

Medyadaki ilk haberlerde, 85 sayfalık iddianamede Kılıçdaroğlu’na da danışmanlık yapmış olan eski ülkücü Rasim Bölücek ile Altaylı’nın çok sayıda (1022 defa) haberleştiği öne çıktı. Ancak bir de Başbuğ boyutu vardı, ilk anda o kadar öne çıkartılmayan. İddianameye göre, Altaylı’da bulunan bir USB hafıza kartında 12 Ekim 2008 tarihli ve "Muhterem Efendim" diye başlayan bir mektup kaydı bulunmuştu. Savcının Altaylı’nın Fethullah Gülen’e yazdığını öne sürdüğü bu mektupta, "Yeni Genelkurmay Başkanının Zatı Alinize bakışı son derece menfidir" deniliyordu. Başbuğ’un ordu içindeki cemaat mensupları üzerine gittiği, yedi generali bu nedenle takip ettirmeye başladığı söylenen mektupta, iddianameye göre şu ifadeler de yer alıyordu: "Başbuğ, yakın çevresine sizin ABD himayesinde olduğunuzu, bu sebepten işlerinin zor olduğunu söylüyor. İlker Başbuğ-Devlet Bahçeli yakınlaşma ve görüşmesini de bu açıdan değerlendirmek faydalı olacaktır."

Söz edilen Genelkurmay Başkanı Başbuğ idi; 28 Ağustos 2008’de görevi devralmıştı. Fethullahçılara karşı tavizsiz tutumuyla tanınıyordu. Ama görevi devralma konuşmasında PKK ile mücadelede "Sadece askeri yöntemler kullanarak başa çıkılamadığı" özeleştirisi, o dönem yankı uyandırmıştı. Başbuğ’un başa gelmesiyle daha sonra Oslo Süreci denilen diyalog kapısı açılmaya başlamış, Türkiye’nin bütün enerjisini tüketen çatışma ortamından çıkma ihtimali baş göstermişti.

Şimdi bu iddianameyle, daha göreve geldiği andan itibaren Başbuğ aleyhinde bir kumpasın işlemeye başladığı öne sürülüyordu.

İddianameye yansıyan, Savcı’nın Altaylı’nın Gülen’e yazdığını belirttiği mektupta Genelkurmay Başkanı olduğu anda Başbuğ’un hedef alınmasının dışında neden bahsediliyor: İlker Başbuğ-Devlet Bahçeli yakınlaşma ve görüşmesinden… Şimdi yukarıdaki iki yazı ışığında muhalefetten bir ismin başlığa da çıkardığım cümlesini bir daha okuyun. Devlet Bahçeli Türkiye’yi 2002 seçimlerine götüren süreci başlatmasından ülkeyi sistem değişikliğine götürmesine (Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi) kritik noktalardaki çıkışlarıyla önemli rol üstlenmiş bir isim. Şu anda açık ve net bir şekilde "Cumhur ittifakı"nın parçası-destekçisi olduğunu-olacağını söylüyor. Ama "FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıkartılsın" konusundaki tavrından da taviz vermiyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da yarınki grup toplantısında siyasi ayakla ilgili bir konuşma yapacağını, belgeler ortaya koyacağını söylüyor. Önümüzdeki günler önemli siyasi gelişmelere şahit olabiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"