11 Mart 2019

Resmi rakamlarla ‘yeni sistem krizi’

Hukukun güvende olmadığı bir ülkede ne yatırım gelir ne ekonomi büyür

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin (tek adamlığın) ülkeyi nasıl uçuracağını şöyle anlatıyordu Tayyip Erdoğan:

Her şeyden önce bu defa burada ekonomi yönetimi birleşecek ülke ekonomide bir sıçramayı gerçekleştirecek. Ekonomideki sıçramanın neticesi nereye olacaktır? Halka olacaktır. Şimdi bizim, göreve geldiğimizde 3 bin 500 dolar kişi başına milli gelirdi, şu anda ise biliyorsunuz 10 bin 500 küsur dolar kişi başına milli gelir. Buraya nasıl geldik? Burada bir defa mali disiplini sağladık, istikrar ve güveni sağladık ve buraya o şekilde gelmiş olduk.

Cumhurbaşkanlığı sisteminin (24 Haziran seçimleri sonrası resmen başlayan dönemin) ilk büyüme rakamları geldi. Türkiye geçen yıl yüzde 2.6 büyürken son çeyrekte (ekim-aralık) yüzde 3 daraldı. Yani 2018 son çeyreği itibariyle ekonomik kriz ‘resmi’ olarak da başladı. 2017’de 851 milyar dolar olan milli gelir 784 milyar dolar oldu. Yani Türkiye 67.4 milyar dolar fakirleşti. 2017’de 10.597 dolar olan kişi başı milli gelir 9632 dolar oldu. Memlekette yaşayan herkes 965 dolar kaybetti.

Büyümedeki zayıflamanın en önemli nedenlerinden birisi, geçen yılın son çeyreğinde iç talepte yaşanan sert daralma oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre hane halkının tüketimi 2018'in son çeyreğinde yüzde 8,9 daralırken, iç talep 2018'in genelinde yüzde 1,1 büyüyebildi. Yılın son çeyreğinde beyaz eşyadan otomotive sağlanan vergi avantajlarına rağmen bu sert fren düşündürücü.

Bir diğer risk yaratan sinyal. Uzun zamandır sıkıntı yaşanan yatırımlardaki daralma dördüncü çeyrekte yüzde 12,9 oldu. Bu yüzde 13’ler civarında gezinen işsizliğin (bu resmi rakam daha da yüksek bir işsizlik var) ne yazık ki daha da artabileceğini gösteriyor. Büyümeyi destekleyen kalemlerin başında kamu harcamaları geliyor. Dördüncü çeyrekte yüzde 0.5, 2018 boyunca yüzde 3’lük bir büyüme gözlemleniyor. (Bu yıl içinde de kriz sürecek, derinliği henüz kestirilemiyor. Devlet bir yandan borçlandırılıyor, seçim yatırımı daha çok olsun, krizin etkisi en azından 31 Mart’a kadar çok anlaşılmasın diye Merkez Bankası’nın martta Hazine’ye devretmesi gereken kar bile ocak ayında aktarılıyor.)

T24 ekonomi yazarı Barış Soydan’ın analizi çok önemli bir noktayı ortaya koyuyor:   

2001 Krizi’nin ardından yakalanan hızlı büyüme temposu, Türkiye'nin vasat büyüme döngüsünü bu kez kırabileceğini düşündürmüştü. AKP’nin ilk döneminde kişi başına gelirdeki ortalama artış oranı yüzde 5.9’du. Ama ikinci dönemde yüzde 1.5’e düştü. Üçüncü ve dördüncü dönemlerde ise yüzde 2.2 ile sınırlı kaldı. İçinde bulunduğumuz dönemin ortalaması, muhtemelen bunun da altına inecek.

Bu analizden şu açıkça ortaya çıkıyor: Erdoğan önce yanındaki kurucu/zaman zaman kendisinden farklı düşünen istişare ettiği arkadaşlarını tasfiye etti. İlk dönemdeki Avrupa Birliği hedefinden uzaklaştı. Her geçen gün daha da otoriterleşen bir rejim inşa edildi. Bir dönem işbirliği yaptığı Gülencilerin darbe girişimini kendi yararına çevirdi. “Halkım beni affetsin” diyerek kendini ve yakınındakileri kurtarırken hayatlarında bu insanlarla yolu kesişmemiş pek çok insanı cezaevlerine doldurdu. Bir dönem barış için yan yana geldiği Kürt hareketinin temsilcilerini cezaevlerine yolladı. Barış diyen akademisyenler yargıya taşınırken ‘medyadan sanata ve üniversitelere’ korku atmosferi nedeniyle   fikirsel üretim çölleşti. ‘Terörist, hain, suçlu’ çeperi giderek genişledi. Şu an AKP ve MHP seçmeni hariç hemen herkes hedefte…İzlediği dış politikada Rusya ile ABD, S-400 ile Patriot arasında sıkışmış durumda. ABD’nin ekonomik tehditleri önümüzdeki ayların siyasi/ekonomik olarak zor geçeceğini gösteriyor.

Çok net görülüyor: Hukukun güvende olmadığı bir ülkede ne yatırım gelir ne ekonomi büyür. ‘Tek ses’e mahkum ülke sadece ekonomide ‘resesyon’ yaşamaz. ‘Tek ses’e mahkum bir ülke 2018’de olduğu gibi ne yazık ki yeni ‘kur’ ve ‘faiz’ şoklarına açık bir ülkedir. 17 yıldır yönetilen bir ülkede ekonomiden dış politikaya her krizin sorumlusu ‘iç ve dış güçler’ olarak tarif edilemez. Edilirse inanan kalmaz. Halkı bölerek / ötekileştirerek ‘ezan’ gibi en kritik konuları bile siyasete malzeme yaparak siyaset sürdürülemez. Bedel ödeyerek de olsa ekonomi yeniden büyüme sürecine girebilir / toparlanabilir. Ama biraz daha fazla oy için / birkaç fazla belediye başkanlığı için ‘yıkılan gönüllerin tamiri / her geçen gün sayıları artan mağduriyetlerin telafisi’ giderek zorlaşıyor. Acil demokrasi / acil hukuk…

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"