06 Ekim 2013

Paşa'ya 'Özel' demokrasi olmaz

1997 yılı.. Milliyet”te muhabirim… O günlerde beni en heyecanlandıran haberlerden biri…

 

1997 yılı..

Milliyet”te muhabirim…

O günlerde beni en heyecanlandıran haberlerden biri…

TÜSİAD”ın hazırladığı demokrasi raporu…

Tam adıyla “Türkiye”de demokratikleşme perspektifleri”…

Hazırlık aşamasından itibaren arka arkaya haberler yapıyordum…

Raporu hazırlayan isim daha sonradan kaybettiğimiz Prof. Dr. Bülent Tanör idi…

Raporun en çarpıcı bölümlerinden biri ise Genelkurmay Başkanlığı”nın demokratik ülkelerde olduğu gibi Milli Savunma Bakanlığı”na bağlanması idi…

Rapor yayınlandı ve TÜSİAD içinde ciddi bir tartışma başladı…

Derneğin önde gelen üyeleri, o günkü yönetime bu rapor yüzünden isyan ediyor, kimileri basınla da paylaştığı mektuplar yazarak “sizleri bizim görüşlerimizi yansıtmanız için seçiyoruz kendi başınıza hareket etmeniz için değil” diye eleştiriyordu.

Direk Genelkurmay'ı arayarak özellikle bu konuya katılmadığını söyleyenler de vardı.

Sonunda 8 Nisan 1997”de toplanan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi raporda savunulan her ayrıntının kendilerini bağlamadığını açıklayacaktı.

O günler…

Ülkedeki gerçek iktidarın “asker” olduğu günlerdi…

Sivillerin bir kulağı hep Genelkurmay”dan gelecek açıklamalardaydı..

İş dünyası emekli olan generalleri yönetim kurullarına almak için adeta yarışırdı.

Patronların verdiği davetlerde emekli ya da muvazzaf askerler sivillerden daha fazla değer görürdü.

Ordu ile işadamları arasında hem ticarete hem güç bölüşümüne yönelik adı konmamış bir anlaşma vardı.

Halkın oylarıyla seçilenlerin yeri hep atanmışların gerisindeydi.

O günlerden bugünlere…

Türkiye demokrasi yolunda adımlar atıyor.

Belki de bugünkü hükümet en çok askeri vesayetin geriletilmesi ile anılacak…

Askerin diğer demokrasilerde olduğu gibi sivil yönetimlerin emrinde olduğu bir ülke…

Tüm bunları bana yeniden düşündürten konuya gelince…

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan”ın “ahaber”de  katıldığı program…

Ve orada gazetecilerin kendisine yönelttiği bir soruya verdiği yanıt…

Başbakan Genelkurmay Başkanlığı”nın Milli Savunma Bakanlığı”na bağlanması konusunda şunları söyledi:

“Şu an gündemimizde öyle bir durum söz konusu değil. Şu anda bana bağlı olarak zaten Genelkurmay Başkanlığı çalışıyor. Halimizden memnunuz, gayet iyi yürüyor.”

Şu anki Genelkurmay Başkanı Necdet Özel…

Türkiye”nin 28. Genelkurmay Başkanı..

Sivil yönetimle yani Hükümet ile ilişkilerde olması gerektiği gibi davranıyor…

Yani demokrasi içindeki“yerini” biliyor.

Zaman zaman Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmelerin fotoğrafları da kamuoyuna yansıyor…

Bir zamanlar Genelkurmay Başkanları”nın iktidarlarla her görüşmesi öncesi ve sonrası akıllardaki “gerginlik olur mu?” soruları artık neredeyse tarihe karıştı.

Peki yeter mi?

Bugün Başbakan mevcut Genelkurmay Başkanı ile iyi mesai götürüyor diye “halden memnun olunabilir mi?”…

Demokrasilerde kurallar, kişilere “özel” oluşturulur mu?

Türkiye”de de gerçek anlamlı tüm demokrasilerde olduğu gibi Genelkurmay”ın bağlı olması gereken yer  Milli Savunma Bakanlığı”dır…

Diyeceksiniz ki…

Darbe, muhtıra gibi konuların da haklı olarak üstüne giden Hükümet, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt”ın  27 Nisan 2007”deki “e-muhtıra”sına da sanki diğerlerinden farklıymış muamelesi yapmıyor mu?

Yapıyor da..

Mış gibi demokrasi olmuyor işte…

Ya tam demokrat olunuyor ya da..

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"