16 Mayıs 2019

Öcalan’a avukat izni: Yumuşama isteği var; yol haritası yok

İktidar daha doğrusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu hamleyi seçim için mi yapıyor?

Önce 2 Mayıs’ta 8 yıl aradan sonra İmralı’ya gidişine ‘izin verilen’ Abdullah Öcalan’ın avukatları. Sonra 6 Mayıs’ta avukatlarınca Öcalan’ın Suriye’nin kuzeyi ile ilgili verdiği mesajın ve açlık grevindekilere yönelik sözlerinin kamuoyuna aktarılması… O mesajda Öcalan’ın ‘Türkiye’nin hassasiyetleri’ diye vurguladığı bölümü hatırlayalım:

“Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle, yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz. İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır."

11 Mayıs’ta iktidarın ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin “Bana sorarsanız avukatıyla görüşsün” demesi.

Ardından 13 Mayıs tarihinde eski PYD Eş Başkanı, TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim’in açıklaması:

“Türkiye’nin topraklarına ya da iç işlerine karışmadık. Öcalan’ın ‘Türkiye’nin hassasiyetleri’ dediği şeyleri biz de saygıyla karşılıyoruz. Hiçbir zaman tehdit olmadık. O da bizim için bir duyarlılık noktasıydı. Ama gerçeklerde biraz farklı bir yön de var. Bizim bölgelere saldıran çetelerin geçişi hep Türkiye üzerinden oldu. Sistemimizi oluşturduktan beri her türlü tehdide maruz kaldık. Söylemleriyle buradaki sistemi terörize etmeye çalışıyorlar. Bütün bu yaklaşımlar öbür taraftan geliyor. Umuyoruz ki onlar da Sayın Öcalan’ın bu talebine saygı gösterirler. O zaman biraz daha kolay anlaşabiliriz. Hassasiyet denilen şey karşılıklı saygıdır.”

Ve 16 Mayıs’ta Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi üyelerini kabulünün ardından yaptığı Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme yasağının kaldırıldığına dair yapılan açıklama:

“Daha önce verilen kısıtlama kararları söz konusuydu. Bu kısıtlama kararları kaldırıldı. Görüşme yasağına ilişkin bu kararlar kaldırıldı ve görüşme imkanı getirildi. Hukuken bu konudaki engeller kalktıktan sonra avukatının görüşme imkanı da hukuken söz konusu olmuştur.”

Gül’ün verdiği bir diğer bilgi; Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin İmralı’yı ziyaret etmiş olması. (Bu heyet İmralı’ya en sona 2016’nın Nisan ayında gitmişti.)

“İstanbul, Diyarbakır, Silivri, Şanlıurfa cezaevlerine gidildi, İmralı’ya da gidildi, orayı da ziyaret ettiler. İlgili şahıs, tutuklu, mahkumlarla görüşmeler sağlandı. Genel itibarıyla da daha önceki ziyarete göre olumlu gelişmeler olduğunu da ifade ettiler. Biz işkence, kötü muameleye sıfır tolerans anlayışıyla çıkmış, özgürlükçü, demokrasiyi geliştiren bir anlayışla yola devam edeceğiz. Bu konudaki eleştiri ya da önerileri de dikkatle takip edeceğiz.”

Son durumun siyasi olasılıklarına geçmeden önce insani bir vurgu yapmak lazım. Adalet Bakanı’nın ağzından Öcalan’a uygulanan yasağın (tecridin) kaldırıldığının açıklanması kritik noktaya gelen açlık grevlerini belki de sonlandıracak. Hatırlayalım Leyla Güven 190 gündür, diğer HDP’li vekillerden Murat Sarısaç, Dersim Dağ, Tayip Temel 75 gündür açlık grevinde. Aynı şekilde 16 Aralık’tan beri yani 150 günü aşkın bir süredir cezaevlerinde de yüzlerce mahkûm açlık grevi yapıyor.

Gelelim kritik soruya. İktidar daha doğrusu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu hamleyi seçim için mi yapıyor? Görüşlerine başvurduğum süreçler konusunda bilgi sahibi iki milletvekili ve bir siyasi analist şunları anlattı:

-Birincisi seçimleri tabii önemsiyorlar. Ancak iş bu kadar basit değil. Dışarıda yaşanan büyük sıkışmanın (ABD-Rusya arasında hem S-400 hem Suriye konusunda) bir sonucu olarak da okumak gerekir. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin Türkiye’deki yetkililerle bu konuda yoğun teması var. Mart sonunda Jeffrey’nin açıklamasını hatırlayın. Ne demişti:

 “Türkiye ile Türk sınırının belirli bir kısmında YPG güçlerinin olmadığı güvenli bir bölgenin oluşturulması için çalışıyoruz. Çünkü Türkiye, YPG ve onun PKK bağlantıları konusunda çok rahatsız ve biz de bunu anlıyoruz. Başkan Trump bunu net bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletti. Ancak bazıları Kürt olan SDG ortaklarımızın kimse tarafından kötü muamele görmesini de istemiyoruz. Herkesin ihtiyacını karşılamaya çalışan bir formül üzerinde çalışıyoruz…”

‘Türkiye’nin hassasiyetlerini’ anlayan ama SDG’den de vazgeçmeyen tavır. Buna dikkat edin.

-İkincisi belki de vahimi. Erdoğan ‘Yeni çözüm süreci yok’ diyor. Bu cümle hem doğru hem değil. Doğru çünkü içeride iyice gerilen hava dışarıdaki sıkışmışlık-baskı bir yumuşama isteğini-mecburiyetini doğuruyor. Konuştuğumuz kimi AKP’li vekiller ‘gelecekten umutlu’… Arayış var yani… Ama öte yandan Erdoğan’ın-iktidarın bir yol haritası yok. Çok küçük bir çalışma ekibiyle kısa vadeli hamleler yapıyor. Ancak barış, istikrar kritik konular. Üstelik daha önce yarım kalmış umutlar var…

Yukarıda aldığım bilgilerden satır başlarını yazdım. Şunu eklemem gerekiyor. Erdoğan sadece İstanbul seçimlerinde Kürt oylarını almak için böyle bir hamle yapıyorsa, istediğini aldıktan sonra seçimler geçince her şey eskisi gibi belki de kötü olacaksa (burada Kürt seçmenin duruşuyla ilgili bir durumdan bahsetmiyorum) Türkiye’nin önümüzdeki yıllarını daha da zor-sıkıntılı geçireceğini düşünüyorum.

Yok başta Kürt sorunu büyük yara almış adalet sistemi ile ilgili memlekete nefes aldıracak, toplumun tüm kesimlerinin desteğini alacak bir plan yapılacaksa sadece dar kadrosuna sıkışmayan bir hamle olacaksa bunun dikkatle izlenmesi gerekliliğini görüyorum.

Erdoğan’ın bu arayışının dışarıdaki sıkışmışlık kadar; CHP’den HDP’ye İyi Parti’den Saadet’e muhalefetteki sıkı duruş ve kitleleri etkileme kapasitesindeki artışın sebep olduğu aşikâr.

Yazıyı iktidarın çok sert sözlerle eleştirildiği TÜSİAD toplantısının kapalı bölümünden bir anektotla bitirmek istiyorum. İçerideki iş insanlarından birini aktardığı not şöyle:

“Kapalı bölümde de iktidara sert eleştiriler sürdü. Hatta konuşmak için söz alanlar sertlik derecesi yükseldikçe fazla alkış aldı. Ancak aramızda ‘acaba ekonominin başından damat Berat Albayrak alınsa işler düzelir mi?’ diyen küçük bir grup da var idi. Albayrak bu işi yapamadı ama başkanların söylediği gibi hukuk, adalet, demokrasi olmadan sadece Albayrak görevden alınsa ne olur ki..”

Evet herkes tıkanıklığın farkında. Bakalım yollar nasıl açılacak?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"