23 Haziran 2023

Numan ‘Kurtulmuş’, Can ‘kurtulmamış’; 'muş’lu mış'lı' bir hukuksuzluk hikâyesi

Uzun süredir AKP içinde ve kabinelerinde üst düzey görev almış Kurtulmuş gerçekten kararı ‘mahkemelerin mi’ verdiğini düşünüyor. Yoksa milyonlarca insanı saf yerine mi koyuyor?

Son dönemde özellikle siyasi davalarda yargının verdiği ‘ceza’lardan bahsedilirken tırnak içine alınmak durumunda. Başka türlüsü hukuka saygısızlık insanların aklına hakaret olur. Gerçi iktidar ve yandaşları hukukla ya da akılla ne kadar ilgililer tartışma konusu. Her gün iktidarın bir temsilcisi ekonomiden dış politikaya ‘post truth’ (gerçek ötesi) bir bilgiyi-görüşü kamuoyuna aktarıyor. Alıcısı da var ne yazık ki. Karşıda muhalefet de olmayınca her şey serbest.

Bugün, Türkiye’de işlevi-gücü azalsa da hala önemli makamlardan birinin başındaki isimden, onun verdiği söyleşiden bahsetmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş’tan. Gazetecilerin herkesle görüşebildiği dönemlerden, 25-30 sene önceden birkaç kez haber için buluştuğum bir isim. Benim için daha da ilginci yüksek lisans yaparken hocalardan biri kendisiydi. O günlerden unutamadığım bir anı şu. Sınıfta derse bir tek ben gelmişim. ‘İsterseniz yapmayalım dersi ya da erken çıkalım’ dediğimde şunu söylemişti: Olur mu hiç? Sizin öğrenme hakkınız, bu üniversitenin öğretme hakkı, benim bilgiyi aktarma hakkım. Bunların her biri önemli bir sorumluluk. Hak en değerli, önemli olgu.

O gün 2 saat boyunca sınıf doluyken yaptığı gibi dersi son dakikaya kadar yaparak tamamladı.

Uzun süre ağır kelimelerle eleştirdiği AKP’ye geçtikten sonra hiç karşılaşmadım. 2015 yılında başbakan yardımcısıyken Rıza Sarraf’a ödül verirken fotoğrafını gördüğümde ‘yazık’ demiştim. Gerçi ‘hayatımda hiç görmediğim yolda görsem tanımayacağım bir kişiye oldu bittiyle ödül verdim’ diyecekti. Ama o günlerde ‘Sarraf’ı tanımayan kalmamıştı’, demek onun dikkatinden ‘kurtulmuş’.

Gelelim bugüne. Bu yazının konusuna. Can Atalay’a. Tam yazalım TBMM Hatay Milletvekili, Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Can Atalay. Onu tanımlayacak çok kelime var aslında. Nerede acı nerede haksızlık varsa o bir insan, o bir avukat olarak orada. Peki şimdi nerede? Daha önce beraat ettiği, aslında dava konusu olması bile başlı başına sorunlu ‘Gezi’den hapiste. Aynı davadan ‘ceza’ alan Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden gibi. Osman Kavala ise bu ‘dava’nın zulmünün ne yazık ki en başındaki isim. Rıza Türmen’in T24’te yazdığı gibi ‘bir devlet hakkında hükmü kesinleşmemiş masumiyet karinesi olan bir yurttaşını, üstelik derhal serbest kalması gerektiğini söyleyen AİHM kararına rağmen, suçlu göstermek için film yaptırmasının kötülüğünü’ tarif edecek kelime yok.

Tekrar Can Atalay’a dönecek olursak. Milletvekili seçildi ve yasalara göre ‘yargılaması devam eden kişi milletvekili seçilince dokunulmazlık hakkına’ kavuşur. Yani Atalay’ın 14 Mayıs’tan bugüne geçen 40 günde çoktan serbest kalması gerekiyordu. Partisi TİP, ana muhalefet CHP Meclis Başkanı Kurtulmuş ile görüştü. Gazete Duvar’dan Can Bursalı’nın haberine göre Yargıtay Birinci Başkanvekili ve dosyanın bulunduğu 3. Ceza Dairesi üyelerinden oluşan heyet, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'u ziyaret ederek Atalay'ın tutukluluk haliyle ilgili görüştü. Bu süreçte Numan Kurtulmuş da televizyona çıktı süreçle ilgili şunları söyledi:

Numan Kurtulmuş'un tutuklu bulunan bir kişi hakkında fikir beyan etme hakkı olabilir ama oradan onu çıkarıp getirmek gibi bir sorumluluğu da yoktur, böyle bir gücü de yoktur.

Ben onu oradan nasıl çıkaracağım? TBMM Başkanı bir yazı mı yazacak, bir karar mı verecek mahkeme adına? Burada kararın verilmesi mahkemenin sorumluluğundadır. Burada siyasetçiler olarak söyleyeceğimiz şey şudur; bir an evvel mahkemelerin kararını vermesi. Yargının gecikmiş olması bizatihi adaleti ortadan kaldıran bir husustur.

'Kurtulmuş’un sorumluluğu da gücü de yokmuş'. Öyle diyor. Kararı vermesi gereken de mahkeme imiş. Uzun süredir AKP içinde ve kabinelerinde üst düzey görev almış Kurtulmuş gerçekten kararı ‘mahkemelerin mi’ verdiğini düşünüyor. Yoksa milyonlarca insanı saf yerine mi koyuyor? Diyelim ‘iktidar-yargı ilgisi-etkisi’ konusunda tamamen bilgisiz. Eski kabine arkadaşı, dışişleri eski bakanı Mevlut Çavuşoğlu’na gazeteci Deniz Yücel pazarlığını sorabilir mesela. ‘Türkiye’yi hemen terk etmeyi kabul ederse tahliye olacak’ diye konuştuğu Almanya’nın başkonsolosluk-büyükelçilik yetkilileriyle ‘anlaşma’ olduktan 10 dakika sonra ‘mahkemenin’ aldığı tahliye kararını. Kitabını da yazdı sürecin Deniz Yücel. Rahip Brunson tahliyesinin nasıl olduğundan da haberi yoktur pek muhtemel Sarraf’a ödül verirken haberi olmadığı gibi.

Adalet Bakan Yardımcılığı’na getirilen Akın Gürlek’in; Demirtaş’tan Kaftancıoğlu’na Sırrı Süreyya Önder’e büyük bir tesadüf eseri ‘muhalif isimlerin yargılayan’ kişi olmasından da haberi yoktur. Ya da diğer bakan yardımcısı Ramazan Can’ın ‘ABD’de 17-25’ten önce ziyaret ettim gerek ticarette gerek siyasette gerek bürokrasi de yükselmenin yolu o şekilde oluyordu’ diye ‘FETÖ’ dönemini anlattığı videosunu da görmemiştir.

Adalet Bakanlığı, yargı, mahkemeler…’Ceza’nın siyasallaştığı, arkasında iktidarın olduğu hiç kimseye her ne yaparsa yapsın dokunulmadığı, zenginin, güçlünün hayatına devam ettiği, muhalifin hayatının zindan edildiği bir dönem.

Numan ‘Kurtulmuş’, hukuka rağmen hala haksızca tutulduğu hapisten ‘kurtulmamış’ Can için mahkemeleri işaret ediyor. Bir zamanlar ‘dakika’nın hakkını savunan Kurtulmuş şimdi hukuken bir dakika içeride kalmaması gereken isim için ne yapayım ki diyor. İktidar sahibi olmak belki de ‘bilmekten ama görmemekten’ geliyor.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

Yazarın Diğer Yazıları

Kalabalık bir yalnızlığın içinde, toplumsallığın çöküşü

Türkiye’nin durumunu dünyanın genelindeki ‘beyin çürümesini de kapsayan’ kalabalık içindeki yalnızlık olarak düşünebiliriz. Bu durumdan çıkışın yolu ortak değerler, acılar, mutlukları elbette demokrasi ve hukukun içinde yeniden anlamlandırmadan geçiyor

Dışarıdaki ‘özgüven’ içeriye ‘baskı’ olarak yansıyor, 2025 özgürlükler konusunda çok zor yıl olacak

Suriye’de oluşan yeni rejimin riskleri, oluşabilecek sıkıntıların faturasının Türkiye’ye yazılması ihtimâli olsa da şu an itibarıyla Erdoğan, Fidan ve Kalın dünyadaki pek çok ülkenin de Suriye’deki gelişmeler konusunda referans aldığı-ciddiye aldığı en önemli üç isim

Hastaneye götürülürken MS hastası Tayfun Kahraman’a yapılan ve ‘soruşturma izni’ verilmeyen eziyetin görüntüleri!

Cezaevi aracı içinde acı çektirilen bir MS hastası Tayfun Kahraman; sen eziyetin resmini yapabilir misin Abidin?

"
"