12 Kasım 2020

Normal bir demokraside Lütfi Elvan'ın bakan olmasının imkansız olması gerekirdi

Çorlu Tren Katlimı kendisinin Ulaştırma Bakanı olduğu sırada "yenilenmesi için 2 yıl kapalı kalan" hatta meydana geldi

Hazine ve Maliye'den sorumlu bakanlığa Lütfi Elvan getirildi. Elvan görevin kendisi için "sürpriz" olduğunu söyledi. Aslında normal bir demokraside kendisinin yeniden bakanlık görevine getirilmesinin sürpriz değil imkansız olması gerekirdi. Neden mi? 8 Temmuz 2018 tarihinde Çorlu yakınlarında meydana gelen "tren katliamı"; kendisinin Ulaştırma Bakanı olduğu sırada "yenilenmesi için 2 yıl kapalı kalan" hatta meydana geldi. Tren Çorlu yakınlarından geçerken yağış nedeniyle rayların altındaki toprak menfez kaydı, 5 vagon devrildi, 25 kişi öldü, 345 kişi de yaralandı. Yazarken, söylerken ne kolay değil mi, "öldü"… Ya geride kalanlar… Anneler, babalar, eşler, evlatlar… Elvan bakan olarak atandığında haklı bir isyanda bulundular. Çorlu Tren Katliamı Aileleri hesabından şu paylaşım yapıldı: "2013 - 2015 yılları arasında Ulaştırma Bakanı idi. Sözde yenileme çalışması yaptırdığı Trakya Demiryolları hattında Çorlu'da 25 canımız katledildi. Hesap vermek bir yana şefinden, müdürüne genel müdür yardımcısından bakanına herkes terfi ettirildi."

Gelelim kaza ile ilgili davaya. TCDD'de Demiryolu Bakım Müdürü olarak görev yapan Turgut Kurt, Çerkezköy Yol Bakım Şefliği'nde Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat, Yol Bakım Şefliği'nde Hat Bakım ve Onarım Memuru olarak görevli Celaleddin Çabuk ile TCDD bünyesinde çalışan ve kazanın olduğu 2018 mayıs ayındaki yıllık umumi muayene raporunda imzası bulunan, Köprüler Şefi Çetin Yıldırım hakkında "taksirli ölüme ve yaralanmaya neden olmak"tan 2'şer yıldan 15'er yıla kadar hapis istemiyle Çorlu 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı.

Her zamanki gibi faturayı üstlenen - üstlenecek bir "üst yönetici" yoktu davalılar arasında. Ne TCDD genel müdürü, ne Ulaştırma Bakanı... Çorlu Davası avukatlarından (ülkenin pek çok yerinde hak davalarından tanıdığımız) Can Atalay ile son durumu konuştum. Bana 28 Ekim tarihli bilirkişi raporunu yolladı. 36 sayfalık raporun sonuç kısmında en çarpıcı bölüm şu idi:

"Trenler modernize edilirken yol üst yapısının uygun hâle getirilmesi yeterli değildi. Alt yapı ve sanat yapılarının da buna uygun hâle getirilmesi gerekirdi." 

Yani yeni trenlerin geçtiği hattaki alt yapının bu sisteme uygun olmadığı tespitini yapmışlardı. Bunun sorumlusu sadece "alt yönetim" olabilir mi? Can Atalay'a yanıtı belli bu soruyu sorduğumda "daha dehşet verici olanı size söyleyeyim" diyerek sanıklardan Çetin Yıldırım'ın dava sırasında anlattığı şu bilgiyi paylaştı:

TCDD 1. Bölge sınırlarında (kabaca İstanbul'un da içinde olduğu Kocaeli'ye kadarki bölge) 300'den  fazla köprü ve menfez Çorlu'da 25 kişinin öldüğü köprüler ile neredeyse aynı durumda.

İnsanın tüylerini diken diken eden bir bilgi. Gelelim 28 Ekim yani 15 gün önce mahkemeye teslim edilen son bilirkişi raporunun çarpıcı noktalarına. Aynen aktarıyorum:

- Menfezin kapasitesi 10 yıllık tekerrürlü taşkın debisine denk gelmektedir, yani yetersizdir.

- Havzanın yapısı ve arazide tarım yapılması akarsu yatağının yönünü ve yolunu zamanla değiştirmektedir ve demiryolu şevleri korunaklı değildir. Bu durum menfezlerin dolmasına ve kapasitelerinin yetersiz kalmasına neden olmaktadır.

- Kaza km: 161-968'deki menfezin üzerindeki ray ve traverslerin altındaki balast ve dolgu tabakalarının boşalması ile meydana gelmiştir. Bu menfez kazadan önceki şiddetli yağış sonrasında komşu drenaj yapılarının işlevini yerine getirememesi nedeniyle üç havzadan gelen akış ile karşı karşıya kalmıştır.

- Yapılan değerlendirmelerde suyun menfez seviyesinin üstüne çıktığı menfezin kısmen basınçlı su kısmen hava emerek çalıştığı, su seviyesi daha da yükseldikçe menba tarafından emilen suyun girdap yaparak yol şevinin stabilitesini bozduğu ve şevin göçmesine neden olduğu belirlenmiştir.

- TCDD ve özellikle AR-GE Dairesi Başkanlığı'nın Merkez ve 1. Bölge Demiryolu Emniyet ve Risk Yönetimi Müdürlükleri'nin küresel iklim değişikliğinin farkında olmaları gerekmesine karşın, yaptıkları risk analizlerinde kaza oluşana kadar bu kadar olan değişimleri dikkate almadıkları ve risk analizlerinin temel nedeni olan proaktif tedbirler önermedikleri görülmektedir.

- Olumsuz hava koşullarında kontrol görevini yerine getirmek üzere görevlendirilen personelin, görevlerini sağlıklı olarak yerine getirebilmesi için meteorolojik olaylarla ilgili eş zamanlı, güncel ve sürekli bilgi akışı gerekmektedir. Bu bilgi akışı TCDD Genel  Müdürlüğü ile Meteoroloji Genel Müdürlüğü arasında kurulacak koordinasyon ve sürekli veri akışı ile gerçekleşebilecektir. Ancak böyle bir koordinasyon mevcut değildir.

- Trenler modernize edilirken yol üst yapısının uygun hâle getirilmesi yeterli değildi. Alt yapı ve sanat yapılarının da buna uygun hale getirilmesi gerekir.

- Demiryolu alt yapısı ve sanat yapılarında olağanüstü hava koşulları ile ilgili gerekli önlemleri almayan (balast tutucu duvar dahil) ve meteorolojik durum ile ilgili hava koşulları hakkında gerekli koordinasyonu sağlamayan TCDD Genel Müdürlüğü AR-GE birimi, Merkez ve 1. Bölge Demiryolu Emniyet ve Risk Yönetimi Müdürlükleri ve diğer ilgili müdürlüklerin kusurlu olduğu,

- Demiryolu alt yapısı ve sanat yapılarını üstyapıda yapılan yenilemelere uygun hâle getirmeyen TCDD Genel Müdürlüğü'nün alt yapı ve sanat yapılarını yenilemeden sorumlu başkanlığının kusurlu olduğu,

- Mevcut durumda demiryolu alt yapısı ve üst yapısının olası problemlere karşı düzenli olarak kontrol edilmesi için sorumlu personel olan yol ve geçit kontrol memurlarını yeterli sayıda istihdam etmekle sorumlu başkanlığın kusurlu olduğu görüş ve kanaatine varılmıştır.

Küresel iklim değişikliklerinin dikkate alınamadığı olası sel ya da olumsuz hava koşullarına karşı meteoroloji ile irtibatın bile kurulmadığı yeterli personel çalıştırılmadığı alt yapının yeni trenlere uygun hâle getirilmediği tespitleri… Dünyanın demokrasi ile yönetilen herhangi bir ülkesinde, böyle büyük bir kaza olduğu zaman, süreçte ihmali olabilecek kişiler yargı önüne çıkar. En azından yargı sürecinde daha üst bir göreve atamaları yapılmaz. Ama yer ne yazık ki Türkiye. Ve ülkede milyonlara her gün farklı bir propaganda çalışmasıyla dünü unutturuluyor.

Ülkeyi yönetenler halka hesap verme diye bir usulden haberleri yokmuş gibi yaşıyor. Dünü hatırlamadıkça yeni acılar yaşanıyor. Ve ne yazık ki er ya da geç herkes kendi acısıyla baş başa kalıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"