01 Kasım 2023

Kapının yanında iki çanta; deprem çantası, hapis çantası...

Tolga Şardan’ın evinden çıkarken yanına aldığı yeşil çanta gazetecinin hapis çantasıdır. Çağrılsa gideceği bir ifade için eğer polisler evi basıyorsa amaç ve sonuç bellidir

Deprem bölgesinde, mesela İstanbul’da yaşıyorsanız, bilim insanlarını dinliyorsanız hazırlığınızı yaparsınız.

Zamanı belli olmasa da bir gün, bir an sallanacaktır yaşadığınız yer ve siz eğer sağ kalırsanız, çantanızın içindeki temiz çamaşır, giysi ve kullandığınız ilaçlar sizi bir süre idare edecektir.

Adı deprem çantasıdır, kapının yanında durur.

Türkiye’de yaşıyorsanız, işiniz gazetecilikse ve bunu halkı bilgilendirmek için korkmadan yapıyorsanız da hazırlığınızı yaparsınız.

Zamanı belli olmasa da bir gün, bir an çalınacaktır kapınız, aranacaktır tüm odalarınız. El konulacaktır telefonunuza, bilgisayarınıza ve sizi alıp götüreceklerdir önce adliyeye, sonra hapse… Bu yüzden içine temiz çamaşır, giysi, kullandığınız ilaçları koyar, kapının yanına yerleştirir, o günün gelmemesini umarak hazır tutarsınız çantanızı.

Adı hapis çantasıdır, kapının yanında durur.

Tolga Şardan’ın evinden çıkarken yanına aldığı yeşil çanta gazetecinin hapis çantasıdır. Çağrılsa gideceği bir ifade için eğer polisler evi basıyorsa amaç ve sonuç bellidir.

Yıllardır gücü eline geçirenin "işine gelmediği için" tutukladığı gazeteciler arasına bugün Tolga Şardan da katıldı. 35 yıllık meslek hayatında yazdığı haberlerle, dürüst gazeteciliğiyle hep tanınmış ama mütevazı bir isim oldu. Milliyet Gazetesi’nde aynı yıllarda çalıştık. Ayrı yerlerde olduğumuz dönemlerde de saygın gazeteciliğini, haberlerini dikkatle izledim.

Tolga Şardan, uzun süredir Emniyet’te ve yargıda yaşananları bir kuyumcu titizliğiyle araştırıp okurlarıyla paylaşan bir gazeteci. Son olarak "MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu yargı raporunda neler var?" başlıklı bir yazı yazdı. Bunun üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma çerçevesinde gözaltına alındı, savcılığa ifade verdi ve Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi uyarınca "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Tolga Şardan, bu yazıda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar'ın Hakimler ve Savcılar Kurulu'na gönderdiği, yargı içinde yaşandığını söylediği usulsüzlükleri içeren dilekçenin haber takibini yapmıştı. Savcılıktaki sorgusunda şunları söyledi:

"Öncelikle belirtmek isterim ki ben 35 yıldır gazetecilik yapmaktayım. Mesleki kariyerimin tamamı güvenlik ve yargı konularından müteşekkildir. Dolayısıyla 35 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı ve güvenlik bürokrasisini yakından takip eden bir gazeteci olarak hangi konuların suç teşkil edeceğini, hangi konuların suç teşkil etmeyeceğini bilecek tecrübeye sahibim. Bana bildirmiş olduğunuz suç iddiasıyla ilgili olarak atılı suçlamayı kesinlikle kabul etmiyorum. Biraz önce kişisel kariyerimle ilgili vermiş olduğum bilgi dahilinde hakkında soruşturma başlatılan konu sizin ve kamuoyunun da bilgisi dahilinde güncel bir konudur. Hatta öyle ki bu konunun başlangıcı İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyeti Başsavcısı Sayın İsmail Uçar’ın kamuoyuna yansıyan dilekçesidir. Bizde kamuoyundan öğrendik ki Sayın Başsavcının iddiaları kamuoyunda da geniş yankı bulmuş, kamuoyunu bilgilendirmesi gereken, haber değeri taşıyan konulardır. Ben de bu gelişme üzerine az önce sözünü ettiğim 35 yıllık mesleki kariyerimdeki oluşturduğum ve Basın Kanunu uyarınca adını vermek istemediğim farklı kaynaklar üzerinden gelişmeleri takip etmeye başladım. Gazeteciliğin temel kurallarından bir tanesi fikri takiptir, yani başlayan olayların devamının halka duyurulması çerçevesinde fikri takip prensibi doğrultusunda yaşanan yeni gelişmelerin halkı bilgilendirilmesi amacıyla yürütülen çalışmalardır."

Tolga Şardan hep gazetecilik yaptı. Başka bir işi olmadı. Polislerin arasında hapse götürülürken meslektaşları ona "Yalnız değilsin Tolga" dediğinde gözyaşlarına hakim olamadı. Bir kişinin değil; bir mesleğin, bir memleketin gözyaşları aslında onlar. Deprem çantasının yanına hapis çantasının konulduğu memleketin…

TIKLAYIN - Tolga Şardan savcılık ifadesinde, "Sadece halkı bilgilendirmek için gazetecilik yaptım" dedi; avukatı yazının ihbar niteliğinde sayılması gerektiğini söyledi

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sol seçmen "güçlü lider" arayışında, iktidar seçmeni "sistem değiştirecek lider"e açık, Kılıçdaroğlu davasının önemi

İktidar partisi seçmenleri de ‘sistemi değiştirecek bir lider arıyor.’ Yani ‘sistemin iflas ettiği’nin herkes farkında. ‘Yeni’ bekleniyor. Burada kritik nokta, kendini solda tarif edenler de dahil ‘sonuç’ güçlü liderden bekleniyor

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

"
"