Cumhuriyet gazetesi eski köşe yazarı, meslektaşım, aynı toplantı masasında yan yana çalıştığım Kadri Gürsel yeniden cezaevine gönderildi. 31 Ekim 2016 günü başlayan Cumhuriyet'i susturma operasyonunda 11 ayını Silivri Cezaevi'nde tutuklu geçirmişti. Şu an yeniden hapise konan ve burada bir ayı geçiren Musa Kart, Hakan Kara, Güray Öz, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper 9 ay tutuklu kalmıştı. Ahmet Şık 15 ay, ben 17 ay, Akın Atalay 18 ay kaldı. İstinafın onaylamasıyla 5 yıldan az alan arkadaşlarımız yeniden cezaevine girerken 5 yılın üstünde 'ceza' alan bizler Yargıtay'ı bekliyoruz. Kadri 2,5 yıl 'ceza' almıştı, denetimli serbestlik yasası gereği yattığı süre göz önüne alınarak tekrar hapse girmemesi gerekiyordu. Böyle olmadı, savcılık Kadri'yi çağırdı, o da gitti. Kendi ayağıyla gittiği Adliye'de hepimizin gözüne baka baka kollarına kelepçe vurdular*.
"Allah bildirmesin" diye bir deyim vardır. Bir bilen olarak söyleyebilirim. Kendi ayağıyla gidene kelepçe vurulmaz. Deyin ki kelepçeleyecekler; Çağlayan Adliyesi'nin eksi 7. katı tutuklu getirip-götürme yeridir, oradan çıkarırlar, kimse -hatta avukatlarınız bile sizi göremez. Anlaşılan o ki "biz göstere göstere yapalım, iktidara selam çakalım" diye düşünmüş birileri. Kelepçeli mesaj ilk değil bu topraklarda.
Selam çakma işini abartan, iktidarı bile kızdıranlar var. İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi'nde bugün görülen bir duruşmada, skandal bir şekilde hâkim, avukatlık mevzuatına ve giyim kuşam etik kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin etek boyunun ölçülüp, fotoğrafının çekilmesini istedi. Duruşma tutanağına da yansıyan diyaloglarda, hâkimin davacı ve davalı vekillerine etek boyunun avukatlık hukukuna ve örfüne uygun olup olmadığını sorduğu görüldü. Bu harekete tüm avukatlar tepki gösterdi, HSK hakimi görevden aldı, Adalet Bakanı hâkimi kınadı. Soru şu: Siyasette ve adalette yaratılan bugünkü durum olmasaydı o hâkim bir avukata böylesine utanç verici bir muamele yapmaya kalkışır mıydı? Avukatların haksız cezalarla hapse atıldığı, adliye içinde bile şiddete uğradığı, siyasi pek çok davada savunmanın neredeyse "yasak savmak için yapılan" bir işe dönüştüğü ortamı yaratanlar en az o hâkim kadar suçlular.
Bugün Avrupa Birliği'nin yürütme organı Avrupa Komisyonu, Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusunda ciddi bir gerileme yaşandığını ve bunun sebebinin yeni anayasa paketinin yürürlüğe girmesiyle birlikte güçler ayrılığının zayıflaması olduğunu belirten bir rapor yayınladı. Komisyon hazırladığı raporda YSK'nın aldığı İstanbul seçimlerinin tekrarlanması ve bazı güneydoğu belediyelerinde başkanlığın ikinci sıradaki adaya verilmesi kararlarını eleştirdi.
Raporda Türkiye ile yeni faslın açılmasının mümkün olmadığı belirtildi. Avrupa Konseyi 2018 yılında Türkiye'nin ile üyelik görüşmelerinin durma noktasına geldiğini ve yeni bir karara kadar fasıl açılıp kapanmayacağını açıklamıştı. Komisyon bu kararın devam etmesi yönünde tavsiye vermiş oldu.
Türkiye Dışişleri Avrupa'nın raporundaki 'haksız ve orantısız eleştirilerin kabul edilemeyeceğini', ayrıca "Türkiye'nin AB'den uzaklaştığına dair geçersiz ifadelere rağmen Türkiye'nin sapasağlam yerinde durduğunu" söyledi. Bunların söylendiği saatlerde göstere göstere bir gazetecinin bileğine kelepçe vuruluyor, bir avukat giyiminden dolayı mahkeme salonunda inanılmaz bir muameleye maruz kalıyordu.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde henüz Barış Akademisyenleriyle ilgili Anayasa Mahkemesi'nden bir karar gelmemişti. Başlı başına skandal bir dava-hapis süreci yaşayan akademisyenlerin hiç olmazsa Anayasa Mahkemesi'nce hakları teslim edilse. Her ne kadar siyasete bulaşmış da olsa zaman zaman verdiği kararlar haksızlığa uğrayanlara bir yol açabiliyor. Yarın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yargı reform paketi açıklayacak. Bugün yaşananlar yarının habercisi... Memlekete yazık çok yazık...
*Kadri'nin kelepçelenerek cezaevine gönderilmesinden saatler sonra, tahliye kararı geldi. Geç ve ne cezaevine gönderilmesinin ne de kelepçenin açıklaması; ama yine de sevindirici. Musa Kart, Hakan Kara, Güray Öz, Önder Çelik, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper ise hâlâ cezaevinde...