07 Ağustos 2020

İnsanların karnının 'gurultusu', milliyetçi cephe 'gürültü'sünü bastırır

İktidar, ister şu anki 'milliyetçi-islamcı' yapısı ile ister olası yeni ortaklarla altı iyice çizilecek 'milliyetçi cephe'yle sesini yükseltsin…

Birkaç gelişmeyi bir arada okumak gerekiyor, siyasette ve ekonomide. Önce MHP lideri Devlet Bahçeli'nin İYİ Parti'yi, Meral Akşener'i yeniden 'eve' çağırdığı açıklama. Hem Akşener hem parti yetkilileri bu çağrıya açık ve net hayır yanıtı verseler de ben bu defterin kapandığını düşünmüyorum. Defterden kastım, MHP liderinin 'İYİ Parti'yi de Cumhur İttifakı saflarına çekerek' oluşmasını-gelişmesini-kalıcılaşmasını istediği 'milliyetçi cephe'… Çünkü her geçen gün yönetilmesi güçleşen Türkiye'de Cumhur İttifakı bundan böyle kitlelere daha çok 'milliyetçi-İslamcı' söylem, vaat, icraat göstermek isteyecek. Bunun için İYİ Parti'nin muhalefet safından kopartılması, 'bu dilin yaygınlaşması-kabulü' açısından önemli… Bahçeli bu çıkışıyla önümüzdeki günlerde AKP lideri Erdoğan'ın 'İYİ Parti'ye muhtemel çağrı konusunda' önünü de açmış oldu.

 

Seçimlerde artık bırakın tek başına kazanmayı MHP ile birlikte bile yeni sistemin gerektirdiği oy oranına ulaşamayacağı kesinleşen Erdoğan'ın İYİ Parti'ye, Bahçeli icazetli ittifak teklifi yapması bana uzak ihtimal gelmiyor. Tabi kimse dönüp Bahçeli'ye; İYİ Parti'ye 'Pensilvanya'nın ileri karakolu', Akşener'in 'memleket masası' önerisine 'FETÖ masası' diyordunuz hatırlatması yapmayacak. Akşener'in Bahçeli'ye yanıt verirken kullandığı 'ne zaman Erdoğan'ın ilgisi azalıyor, partime sardırıyor' cümlesi de altının çizilmesi, 'ilgi azalması'ndan kastın iki parti arasında (AKP-MHP) büyüyen bir anlaşmazlık bilgisi mi olduğunun da düşünülmesi gerekiyor. Başta ekonomisi yönetilemez hale gelen Türkiye'de, hikayesi kalmamış iktidara destek olmayı İYİ Parti yönetimi ister mi bilmiyorum. Ama 'memleketin içinde bulunduğu krizden çıkarmak için elimizi taşın altına koyuyoruz da' diyebilirler. Tabi bütün bunlar birer varsayım. Ancak bu varsayımları, bu konuda nabız yoklayan analistler ve siyasetçilerle konuşarak aktarıyorum.

Konu ister ülkenin yönetilmesi olsun ister seçim ittifakları, 'Şehirli milliyetçilerin' tercih ettiği yüzde 10'lar civarındaki İYİ Parti ile yine yüzde 10'lar seviyesinde, ağırlıkla Kürt seçmenin tercih ettiği HDP'nin belirleyici olduğu süreçleri yaşamaya devam edeceğiz. 

Diğer partilere gelince…

DEVA ve Gelecek Partileri'nin hem yeni kurulmuş olmaları (sözlerini aktaracak alan bulamamaları), hem anketlerde çıkan oy oranları şimdilik bu ikisini denklemde çok fazla önemli kılmıyor. Zaten her iki parti de AKP-MHP ikilisinin ürettiği 'dinsel-milliyetçi sloganik dilden' potansiyel oy tabanlarını da düşünerek çok uzak duramıyor, muhafazakar seçmen için yeni yol haritası çizmekte zorlanıyor.

CHP ise kurultaydan yeni çıktı, Muharrem İnce ve bir grup partilinin ayrılma ihtimali ile meşgul. Oysa parti daha bir yıl önceki seçimlerde kurduğu ittifaklarla büyük şehirleri kazanarak başarı sağlamıştı. Üstelik kazanan adayları (belediye başkanları) bir yandan belediye işlerini gerçekleştirirken, pandemi sürecinde her türlü engellemeye rağmen yardımlaşmayı da iyi organize etti. CHP her ne kadar eleştirilse de; bence kaçınılmaz hale gelmekte olan erken seçimin (2021 içinde olacağını tahmin ediyorum) muhalefet açısından hâlâ tartışmasız çatı oluşumu. Ancak bu kez çatının 'ilkeleri ve hedefleri net belirlenmiş', tüm katılanların şeffaf bir şekilde yan yana durduğu bir fotoğrafa ihtiyacı var. Bu konuda çalışmaların yapıldığı bilgisi geliyor. Oluşturulması için çalışılan ve geniş tabanlı olması hedeflenen bu yapının başta yeni anayasa ve yeniden parlamenter sisteme dönüş olarak belirlenen ayaklarının toplumdan destek bulması muhtemel. (Kemal Kılıçdaroğlu son kurultayda 13 maddelik bildirgede bu konulardaki partisinin durduğu yeri kamuoyu ile de paylaştı).

Ancak iktidara aday olacak partinin/partilerin demokrasiye, parlamenter sisteme, hukuk devletine dönüş öncelikleri kadar ülkeyi içine girdiği ekonomik krizden çıkarmak gibi bir görevi-misyonu olacağı da açık. Gerçi Türkiye'nin içinde bulunduğu krizin sebeplerinin başında da demokrasi ve hukukun olmaması geliyor. Şu an doğal olarak insanlar kontrol edilemeyen kura, düşen borsaya bakarak telaşlanıyor. Başta enflasyon, açıklanan rakamlara güvenmiyor. İşsizlik resmi rakamlarla bile bakıldığında (geniş işsizlik yüzde 23,1) ürkütücü. Borçlandırılmış reel sektör ve hane halkı… Yurt dışına beyin göçü, iktidar tabanından gençlerin bile yaşamak için yurt dışını hedeflemesi. Korkuların, endişelerin, güvensizliğin temeli kuvvetli… Haklılar da… Ancak Türkiye'nin sorunu sadece kur, borsa, faiz değil. Ülkenin kötü yönetilmesi. Devletin, bürokrasinin partileşmesi, memleketin sadece küçük bir grubun aldığı kararlarla yönetilmesi. İşlevsizleştirilen, anlamını yitirmesi için çabalanan Meclis, iktidar kontrolündeki yargı, medya adı altındaki propaganda aygıtlarının psikolojik savaşı… Merkez Bankası'nın bağımsızlığını yitirdiği, 'faiz sebep enflasyon sonuçtur' gibi bir tanımın arkasından gidildiği, kamu bankalarının arka kapıdan döviz satarak kuru dengeleyebileceğini sandığı bir sistemin çok uzun süre gitmeyeceği belliydi. Bu konuda uyarı yapanların hainlikle, dış güçlerle işbirliğiyle suçlandığı günlerden geçildi/geçiliyor. Hiç şüpheniz olmasın, iktidar kısa bir süre sonra daha yüksek sesle 'dış güçler, içerideki ortakları bizi kıskanıyorlar' diye bağırmaya başlayacak… Kimi hukuki operasyonlar yapmaya/artırmaya, gözdağı vermeye çalışacak. Yurt dışı askeri operasyonlara/restleşmelere ağırlık verecek.

Ancak iktidar, ister şu anki 'milliyetçi-islamcı' yapısı ile ister olası yeni ortaklarla altı iyice çizilecek 'milliyetçi cephe'yle sesini yükseltsin… İnsanların karnının 'gurultusu' tüm 'gürültüleri' bastırır. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Kimse demokrasiden, sandıktan, siyasetten umudunu kesmesin… Bu ülkede başkasını ötekileştirmeden bir arada yaşamak isteyen çoğunluk, makul çoğunluk var.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"