11 Mayıs 2014

Her şey 'Ananı da al git' dediği gün başladı

'Oysa kendisi; hemen her gün uzun uzun konuşuyor; konuşmaları pek çok kanaldan canlı yayınlanıyor, elinde belge olmadan onlarca insanı suçlu ilan ediyor'

Aslında her şey Başbakan’ın “ananı da al git” dediği gün başladı…

O gün kendisine durumunu anlatmak isteyen bir çiftçiye bu cümleyi kurduğunda…

Etrafındaki korumalar bir yandan “kolum ameliyatlı” diyen çiftçinin arkadan kolunu büküyordu…

İktidara geldiği ilk günden beri Erdoğan “anaların ne derece kutsal olduğunu” anlatıyordu her fırsatta…

Kendi “annesine” sevgisi, saygısı, bağlılığı gerçekten müthişti…

Annesinin tabutu başındaki gözyaşları toplumun büyük kısmını da etkiledi…

Eminim o an bu topraklardaki pek çok isim onun gözyaşlarına, acısına eşlik etti…

Peki ya başka evlatların anneleri?

Onların acılarına karşı ne hissediyordu Başbakan?

Roboskili annelere bir özrü çok gördüğünde…

Berkin Elvan’ın annesini kalabalıklara yuhalattığında…

Ali İsmail Korkmaz’ın, Ethem Sarısülük’ün annelerinin acısına başını çevirdiğinde…

Hrant Dink’in evlatlarının annesi Rakel Dink’i evinde ziyaret edip “katillerinin bulunacağına” söz verip, katledilmesinde zaafiyeti olan memurları terfi ettirip, davayı takibi bıraktığında…

Bir fotoğraf şekillenmeye başlamıştı.

Başbakan’ın “duyarlılığını” başka annelere, o annelerin evlatlarına göstermediği gün bugünlerin sinyaliydi…

Her geçen gün hoşgörüsü, empatisi, iyi niyeti azaldı…

Bağıran, çağıran, ders veren, öğreten, hedef gösteren, hakaret eden…

Dün…

Kürsüde konuşan Metin Feyzioğlu’na herkesin içinde…

Ne “edepsizliğini” bıraktı ne “bunlardan bir şey olmaz”ı…

Danıştay kuruluş yıldönümünde; Barolar Birliği Başkanı’na önce oturduğu yerden laf attı, ardından ayağa kalktı “bağırmaya” devam etti, Cumhurbaşkanı’na da “hadi çıkalım” diyerek salonu terk etti.

Fikirlerine katılmadığı, içeriğinde yanlış bilgiler olduğunu düşündüğü, hoşlanmadığı, uzun bulduğu bir konuşmayı “bağırarak”, “hakaret ederek” kesti.

Oysa kendisi; hemen her gün uzun uzun konuşuyor; konuşmaları pek çok kanaldan canlı yayınlanıyor, elinde belge olmadan onlarca insanı suçlu ilan ediyor, iktidar gücüyle oradan oraya sürüyor, sevmediklerine hakaret ediyor, kalabalıklara yuhalatıyor, benimsemediği fikirleri yok saymak, konuşturmamak, yazdırmamak için gazetecileri işsiz bırakıyor, dün “suçlu ilan ettiği insanların, “savcısıyım” dediği davaların bugün avukatı, dün “dostu” olduğunu söylediği insanların bugün karşısında yer alıyor, onları şeytanlaştırıyor…

Kısaca “yapılmasını istemediği her şeyi” başbakan sıfatıyla yıllardır, yaptı, yapıyor…

Erdoğan’ın Danıştay töreninde yaptığı ilk değildi, muhtemelen de son olmayacak.

Aslında her şey…

Analar, evlatlar ve acılar ayrıldığında başladı…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"