04 Temmuz 2024

Hayatın renklerine, farklı seslerine ‘kapalı’ memlekette son ‘açık kapıları’ kapatma girişimi

Hayatın seslerine ve renklerine kapanan kulaklar, kendisi gibi düşünmeyeni itibarsızlaştırmak-kriminalize etmek için atılan adımlar memlekete iyilik değil, büyük kötülük getirdi. Açık Radyo ve memleketin bir avuç nefes borusu da kapatılırsa hep beraber boğulacağız

Tek ve buyurgan bir sese boğuldu memleket. Neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi, neyin kötü, kimin vatansever, kimin hain, hangi düşüncenin yararlı, hangisinin zararlı olduğuna karar veren, deklare eden, uyulmasını bekleyen, uymayanın defterini düren… Küçük bir grup gazeteci, aydın, sanatçı hayatın farklı sesleri, renkleri olduğunu unutmamak, unutturmamak için çaba sarf ediyor. Bunlardan biri de 95.0 Açık Radyo. Kimi benim gibi Açık Gazete müptelası Ömer Madra-Özdeş Özbay, Ferhat Kentel dinlemeden güne başlayamıyor. İklim krizinden dünyanın değişik yerlerinde yaşananlara ana akım medyanın değinmediği konuları haber olarak, iyi yorumlarla, iyi konuklarla dinliyor. Kimi cazdan mûsikiye müziğin farklı türlerinin tadını çıkartıyor. Birbirinden farklı, ruhu ‘dimağı’ besleyici programlar yapılıyor. Yaklaşık 30 sene önce “Kainatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” sloganıyla yayına başlayan bu nefes alanı, ilk gün yayınladığı manifesto ile şöyle demişti:

“Temel insan hak ve özgürlüklerini savunan, ‘görüntünün ardındaki görüntü’yü yakalamayı hedefleyen, hayatı ‘birebir’ ölçüde yansıtmaya özen gösteren, aynı zamanda, demokratik sivil toplum örgütleri için bir iletişim merkezi işlevi gören, kültür ağırlıklı, çok kültürlülüğü, kültürler ve kimlikler arası ilişkileri ele alan…”

O günden bugüne bu manifestonun arkasından durdular. Memleketin ötekileştirilen dezavantajlı gruplarıyla, savaştan kaçıp sığınanlarla, muhalif olduğu için hapse atılanlarla hep dayanıştılar. Gazze’de yaşanan soykırımı da büyük devasa şirketlerin doğaya verdiği zararı da hedef haline getirilen sığınmacıları da dert ettiler, haber yaptılar, konuşmaktan geri durmadılar. Ve bu nefes alanının lisansı RTÜK tarafından iptal edildi.

Peki neden? Gelin Açık Radyo’nun sitesinden olayın başlangıcını aynen aktaralım:

“Kamuoyuna RTÜK tarafından duyurulan RTÜK’ün 22.05.2024 tarihli kararı ile Açık Radyo’ya, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8. Maddesinin 1. fıkrasının b) bendinde yer alan, yayın hizmetleri 'Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.' ilkesinin ihlali nedeniyle idari para cezası ve Açık Gazete programının yayınına beş gün durdurma cezası verilmiştir. Keza, anılan kararda, ihlalin bir yıl içinde tekrarı halinde, yayının on güne kadar durdurulacağı ve bir kez daha tekrarı halinde Açık Radyo’nun yayın lisansının iptal edileceği ihtar edilmiştir.

Verilen kararın gerekçesi, 'Açık Gazete' programımızın 24 Nisan 2024 tarihli yayınındaki ifadelerdir.  Karardaki ifadeye göre; ‘… yayına katılan konuğun ‘…Ermeni, yani Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamların 109. Yıldönümü, sene-i devriyesi. Bu yıl da yasaklandı biliyorsunuz Ermeni soykırım anması’ şeklindeki ifadeleriyle ilgili olarak programcıların, bir düzeltme girişiminde bulunmamasının kamusal sorumluluk ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı gibi toplumu kin ve düşmanlığa tahrik eden ve toplumda nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır. Anılan kararın hatalı değerlendirmeler neticesi verildiği açık olup, kararla ilgili yargısal müracaatlar yapılmıştır ve anılan sürece ilişkin gelişmeler kamuoyu ile paylaşılacaktır.  Bununla beraber, aşağıdaki hususları da şeffaflık ilkemiz doğrultusunda kısaca kamuoyu ve siz sevgili dostlarımızla paylaşmak isteriz:

Bildiğiniz gibi, Açık Radyo’nun temel sloganı ‘Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” olmuştur. Bu çerçevede, radyomuzun, 'Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ şeklindeki bir yasa maddesini ihlal ettiğinin iddia edilmesi bile bizim için son derece anlaşılmaz ve üzücü bir durumdur. 

Yargısal süreç içinde de ifade etmeye çalıştığımız üzere, Açık Radyo, ilk yayına geçtiği andan başlayarak her zaman düşünce ve ifade özgürlüğünü ve bunun doğal bir sonucu olan basın özgürlüğünü savunmuştur. Düşünce ve ifade özgürlüğü ve bunun uzantısı olan basın özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü, gerek Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve gerekse Anayasamızda ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; bu konuda uygulamaya yol gösterecek sayısız uluslararası ve ulusal yargı kararı da mevcuttur. Kaldı ki, ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun esaslı temellerinden biri olduğu gibi çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin de gereğidir.”

İfade özgürlüğünü kullanan bir katılımcının konuşması üzerinden başlayan süreçte henüz yargı son kararı vermeden “yayın sürdü“ diye (beş program yayın durdurma cezası) bir medya kuruluşunun lisansını iptal etmek, sesini kesmeye çalışmak, kesmek... Gelin sadece birkaç günde yaşananlar üzerinden bir memleket turu atalım:

-Ankara’nın göbeğinde işlenen bir cinayetin siyasi uzantılarını sisler ardında bırakmaya çalışan bir dava görülüyor. İktidar ittifakının sürüp-sürmemesi üzerinden pazarlık yapıldığı iddialarının ortada olduğu bir durum var.

-Dışişleri Bakanlığı Suriye politikasını eleştirenlere ‘salt siyasi rant amacıyla mesnetsiz ithamlarda bulunan kesimlerin, bölgemize nüfus etmeye çalışan egemen güçlerin vekilleri haline geldiği’ ithamında bulunuyor. Eleştiren hedefte…

-Suriyeli sığınmacılara saldırılar, linç girişimleri yapılıyor. Savaştan kaçan çoluk-çocuk milyonlarla sıradan halkı karşı karşıya getiren siyasetten provokasyona riskli bir durum yaşanıyor.

- ‘Diktatör-katil’ tanımlamalarından yeniden görüşülebileceği söylenen Esad ile ’diyalog kapılarını açılacak olma ihtimali’ Suriye’de Türkiye’nin daha evvel desteklediği ‘grupların’ Türkiye’nin askeri-sivil kişilerine-noktalarına saldırı yapıyor. 2011’den bugüne Türkiye’nin Suriye’de ne yaptığını, ‘devlet politikasını’ gerçek anlamda bilen kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

-Memur ve emekli maaş zammına küçük de olsa fark olarak yansımasın diye temmuz başına ertelenen başta elektrik zamları zaten zordaki milyonları daha da zora sokacak şekilde hayata geçiyor.

-TÜİK’in başta İTO, enflasyon araştıran kuruluşlarla giderek açılan farkıyla “İlk altı ayda yüzde 24.7 enflasyon gerçekleşti” demesi aslında milyonların maaşından tırpanlanan para anlamına geliyor. Gıdadan kiraya sürreal artışlar ile maaşa yapılan zam. Bu arada asgari ücrete sıfır zam.

-Bir ‘rektör’ Türkiye-Avusturya milli maçının kazanılmasından sonra “Viyana 341 sene sonra düştü” diye tweet atıyor. Konuyu ‘şehitlere’ getiriyor.

-Saray’dan bir yetkili, erken seçimin yapılırsa birkaç yıl sonra o da ‘Erdoğan’a yeniden Cumhurbaşkanlığı yarışına katılması için bir olanak olduğu için’ gidilebileceğini söylüyor: “Bu noktada ülke liderliği birikimi ve dünyadaki güçlü ve birçok konuda öncü siyasi etkisi açısından Türkiye’nin büyük bir değeri olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 2028 seçimlerinde son kez adaylık yolu açmak bu istisnai durumlardan sayılabilir.”

-Bu ülkenin en saygın üniversitelerinden Boğaziçi Üniversitesi kayyım ataması sonrası yaşadığı baskılara rağmen başta akademisyenler dik duruyor-direniyor. Toplu mezuniyet törenini bile yasaklayan zihniyete karşı öğrenciler Güney Meydan’da alternatif mezuniyet töreni düzenliyor-düzenlemek zorunda kalıyor. Bilimin, bilim insanının bile ‘bizden-onlardan’ diye ayrıldığı zamanlar…

-Bugün itibariyle Çiğdem Mater’den Tayfun Kahraman’a 800 gündür hapisteki Geziciler. Osman Kavala’nın yedi yılı bitiyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ sekizinci yıla gidiyor. AİHM, AYM kararları yok sayılıyor.  

Bitirirken…

Bu ülkede hayatın renklerine, farklı seslerine kapalı bir yapı var. Bunun kalıcılaşması için çaba gösteriliyor. Otoriter pratiklerin rutin hale gelmesi, sıradan insanların bunu içselleştirmesi-normal karşılaması-ses çıkarmaması her geçen gün ekonomiden dış politikaya özgürlüklere daha büyük bir sıkıntıya yol açıyor. Hayatın seslerine ve renklerine kapanan kulaklar, kendisi gibi düşünmeyeni itibarsızlaştırmak-kriminalize etmek için atılan adımlar memlekete iyilik değil, büyük kötülük getirdi. Açık Radyo ve memleketin bir avuç nefes borusu da kapatılırsa hep beraber boğulacağız. Bu karar, lisans iptali geri alınsın. Konuşmak, tartışmak, farklı fikirleri duymak önemlidir. Açık Radyo ile dayanışıyorum. “Merhaba kainat” sesini her sabah duymak istiyorum.   

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

“Milliyetçi-muhafazakâr seçmen CHP’ye, DEM Parti’yle yan yana durduğu için ne der”e teslim olmamak

İki hafta önce Öcalan’ı Meclis’te konuşturmayı önerebilecek kadar ‘açılan’ iktidar ortağı ile potansiyel süreçle ilgili olumlu konuşan iktidarın Cumhurbaşkanı ne oldu da pozisyon değiştirdi?

"
"