11 Ağustos 2013

Eylül sendromunda ilk tarih: 7 Eylül

Bayramın üçüncü günü İstanbul 2020 ile geçti. İstanbul mekânlarından birinde karşılaştığım bir kişiyle, bu tanımı, biraz ikincisini de kapsayan şekilde konuşma fırsatı buldum

Herkesin ağzında bir eylül sendromu…
Eskiden yazın hemen arkasından gelecek bir “ekonomik krizi” tarif etmek için kullanılırdı…
Şimdi olası “sokak olayları” için kullanılıyor.
Her zaman dolu olan, ama bayramda rahatlamış İstanbul mekânlarından birinde karşılaştığım bir kişiyle, bu tanımı, biraz ikincisini de kapsayan şekilde konuşma fırsatı buldum…
Kişi; İstanbul’un 2020 olimpiyatlarını alması için çalışan “yetkili” birisi…
Endişeli…
Kendisini görür görmez bayramlaşma faslından sonraki ilk sorum “Adaylıkta şansımız nasıl?” oldu. 
“Benim ağzımdan yazmayın, ama" diye başladı söze ve şunları söyledi:
“Aslında mayıs ayına, yani Gezi Parkı olaylarına kadar, açık ara öndeydik ama şimdi biraz zorlaştı işimiz…”
Gezi’den dünyaya yansıyan görüntüler “güvenlik” konusunda soru işaretleri yaratmış…
Aslında bu yılın mart ayında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üç aday şehri de gezmiş ve teknik bir rapor yayınlamıştı.
IOC Asbaşkanı Crag Reedie’nin liderliğinde yapılan ziyaretten sonraki Türkiye teknik raporunda güvenlikle ilgili şu notlar düşülmüştü:
“PKK ile yapılan görüşmeler, silah bırakma süreci güvenlik anlamında, önemli ve olumlu bir adım. Suriye sınırında yaşanan gelişmeler her ne kadar İstanbul’a uzak bir alan da olsa güvenlik riski oluşturur.”
Teknik raporda en önemli kaygı noktalarından birinin “şehir trafiği” olduğunu da hatırlatayım.
Kaynağım, tam anlamıyla her şey bitti, demiyor ama “zor” kelimesini birkaç kez kullanıyor.
Ardından da ekliyor:
“Gezi’nin üstüne bir de Mersin’de yapılan Akdeniz Oyunları’nda dopingli çıkan atlet ve haltercilerimizi de koydunuz mu zorumuzu daha iyi tarif edebilirim size sanırım.”
Dünya Anti-Doping Örgütü’nün (WADA-World Anti Doping Agency) Türkiye’yi ve sporcularını yakın izlemeye aldığını da kaydediyor.
Bu da olimpiyat yapmaya aday bir ülke için son derece negatif bir durum.
Ya rakipler?
Yani Tokyo ve Madrid…
Kaynağıma göre şu an herkesin şansı eşit.
Ve adam adama markaj çok önemli…
Çünkü kararın açıklanmasına 27 gün kaldı. (7 Eylül günü açıklanacak)
Şu aralar en büyük lobi çalışması Moskova’da yapılıyor.
Rusya'nın başkenti Moskova, ilk defa Uluslararası Atletizm Federasyonu'nun (IAAF) düzenlediği 14. Dünya Atletizm Şampiyonası'na ev sahipliği yapıyor.
Kaynağıma göre 18 Ağustos’a kadar sürecek şampiyonada lobi fırsatı büyük.
Ayrılırken “Umudumuzu yitirmedik” dedi ve ekledi:
“Bizim için eylül sendromunun tarihi ayın 7’si…O tarihe kadar ciddi bir sorun yaşanmazsa ve lobi faaliyetimizi tüm hızıyla sürdürürsek alabiliriz. Çünkü gerçekten Türkiye olimpiyatları almaya hiç bu kadar yakın olmamıştı.”
Eve döndükten sonra “İstanbul 2020 için çalışan iki kişiyle de” telefonla konuşuyorum.
Benzer şeyler söylüyorlar.
Hiç kimse tam kaybettik ya da kazandık, demiyor.
Ancak içlerinden birinin söylediğini not düşmek istiyorum: 
"Ben Madrid’i az da olsa daha şanslı görüyorum.
İstanbul için güvenlik ve doping risk oldu.
Japonya için en büyük dezavantaj 2011 yılında meydana gelen nükleer felaket Fukuşima…
Sızıntı hâlâ tam anlamıyla durdurulabilmiş değil.
(Daha geçen hafta Nükleer Denetleme Kurumu, yeraltı sularını kontrol etmek için kurulan bariyerlerde sızıntı olduğunu, bunun da nükleer tesiste biriken radyoaktif suların Pasifik Okyanusu'na sızmasını hızlandırabileceği anlamına geldiğini açıkladı. M.S. Kaynak BBC ).
Fukuşima’nın çevreye olumsuz etkisi yüzünden Japonya’nın adaylık şansının azaldığını söyleyebilirim.
Madrid’e gelince... İspanya’nın en büyük riski ekonomisinin krizde oluşu.
Ama belki de krizden çıkışının anahtarı olimpiyatlar olur.
O anahtarı seve seve İspanya’ya verirler.”
Bayramın üçüncü günü İstanbul 2020 ile geçti.
Umarım bu şehir olimpiyatları yapmaya hak kazanır.
Çünkü İstanbul her şeyi hak eden nefis bir şehir.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"