20 Şubat 2023

Deprem notları: Toplum yan yana durmak istiyor, hiçbir siyasetçi buna engel olmasın

Felaket anında öyle bir uyanış, fark ediş oldu ki… Biz birbirimizin canıyız, ilacıyız, yoldaşıyız, biz halkız. Farklı görüşlerde olunabilir ama ortak geleceğimiz için bir masa etrafında oturup konuşmalıyız. Toplum yan yana olmak istiyor, hiçbir siyasetçi buna engel olmasın. Cumhuriyetin 100. yılında tarihi seçimler öncesinde bir ve bir arada olmak-durmak önemli

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı, eski Enerji Bakanı Berat Albayrak kendisiyle konuşan bir AKP seçmeninin “Valla AK Parti’ye o kadar güveniyoruz ki Sayın Bakanım, Cumhurbaşkanımız çıksa, şuradan Ay’a kadar dört şeritli yol yapacağım dese, vallahi inanırız” dediğini aktarmıştı mutlulukla.

Erdoğan "Ay’a dört şeritli yol yapacağız" demedi ama 2023 yılında Ay’a gidileceğini ‘müjdelemişti’. ‘Ay’a gitmeyi hedefleyen iktidar ve liyakatsiz isimlerle doldurduğu kurumları, ülkeyi sallayan deprem sonrası bölgede pek çok yere en az iki gün gidemedi. İktidar ortağı Devlet Bahçeli 15 gün sonra bugün bölgeyi o da Erdoğan ile birlikte görecek. Üstelik depremin vurduğu yerler arasında kendi doğduğu Osmaniye de var. Ankara’dan arabayla 6 buçuk saatte gidilebilecek bir yer bu il. Daha acısı her fırsatta, pek çok konuşmasında ‘varlığını armağan ettiğini söylediği Türk milletine’ ve depremden sonra dışarıda kalan yüzlerce hemşehrisine, kendi boş evinden başta yemek servisi yapılması ya da en insani ihtiyaçlara kullanılması için kapıların açılması talimatını vermedi.

Albayrak’ın paylaşırken mutlu olduğu ‘aya dört şeritli yola inanma’ vurgusunun alt metninde, aynı zamanda AKP’nin propaganda aygıtlarının yapısına duyulan güven de vardı elbette. Neredeyse tamamı ele geçirilmiş medya adı altındaki propaganda aygıtları, ne soracakları ya da soramayacakları önceden yazılarak ellerine verilen ‘gazeteci’ adı altındaki propaganda elemanları bir yanda… Sosyal medyada örgütlenmiş maaşlı trol ordusu öte yanda. Tarihten bugüne bugünden tarihe bin bir çarpıtmayla kurulan-kurgulanan diziler başka bir tarafta… Tüm bunlar oy için, kutuplaştırarak kendi seçmenini bir arada tutmak için yapıldı. Biz ve onlar vurgusu toplumun bir arada durma duygusunu tahrip edip durdu.

Gazetecilik yapmaya çalışan bir avuç kişi için ise gelsin soruşturmalar, hapisler, itibarsızlaştırma çalışmaları, hedef göstermeler, sokakta şiddet…

Peki ya son deprem felaketi? Aygıtlar burada da devreye girmeye çalıştı elbet. Daha önce ‘başarılı’ olmuşlardı ne de olsa…

17-25 Aralık montajdı.

‘Ne istedilerse verilen’ eski ortak Fethullahçıların darbe girişimine kadar giden yargı-ordu-polisteki yapılanması ‘kandırıldık’ diye açıklandı. Alakalı alakasız herkes terör destekçisi olarak fişlendi bir tek siyasi ayak sorgulanmadı.

Maden kazaları fıtrat, her felaket kader idi.

Yanlış ekonomik reçetenin yarattığı ekonomik buhran doğru olmayan bilgilerle ‘dünyada da sıkıntı var’ diye geçiştirilmeye çalışıldı.  

Zaten durumu eleştirenler, terörist, beşinci kol faaliyeti yürütücüleri, hainlerdi.  

Son deprem felaketinde önce ‘asrın felaketi’ tanımı devreye sokuldu. Bütün aygıtlar haberlere böyle başlayacaktı. Eh felaket asrın ise iktidar ne yapsındı? Tuttu mu tutmadı…

Sonra acıya ve ihtiyaçlara kapanan mikrofonlar, görüntüler  mucizelere yöneldi. Elbet herkes mucize istiyordu-arıyordu ama ya geride kalanlar? Olmadı…

Sonra ‘bağış’ adı altında vatandaşın parası bir cepten bir cebe aktarıldı, bunun tüm ekranlarda şovu yapıldı. Bu da tepki çekti.

Ve tabii bilinen yöntem. Baktın olmuyor ‘deftere not ediyorum ha’ diye tehdit et. Bunun AKP yargısı eliyle er ya da geç hapisle sonuçlanacak bir süreç olduğunu herkes biliyordu. Ama bu da etki etmedi.

Seçimleri erteleme konusunda nabız tutmaya kalktılar, toplum öyle sert bir tepki verdi ki ondan da vazgeçmek zorunda kaldılar. Tabii net tarih açıklanana kadar herkes tetikte olmalı.

Muhalefetteki partiler; Millet İttifakı’ndan Emek ve Özgürlük İttifakı’na, hiçbir ittifakta olmayan diğer partilere alanda daha organize bir faaliyet yürüttüler. Acıları sarmaya çalıştılar. Partiler, partililer, milletvekilleri, belediye başkanları alandaydı.

Ancak… Bu felaketi, bu acıyı dindirmek için seferber olan gerçek kahramanlar; Edirne’den Trabzon’a Antalya’dan Yozgat’a Türkiye’nin dört bir yanındaki gönüllülerdi. Kilis hariç deprem bölgesindeki tüm illeri gezmiş bir gazeteci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, alanda her kimlikten, her inançtan, her siyasi görüşten binlerce insan birbirinin yanında idi. Birbirinin elini tuttu, yardımcı oldu, derdine samimiyetle ortak oldu. Siyasetçinin kutuplaştırma çalışması halkın sağduyusuna, vicdanına çarptı.

İktidar başta sivil toplum örgütleri, kendi kontrolünde olmayan hiçbir yapıdan haz etmedi. Onları kapatmaya, itibarsızlaştırmaya, hedefe koymaya, yöneticilerini yargılayarak hapse atarak sivil toplumu yok etmeye, buralarda faaliyet göstermeyi zorlaştırmaya çalıştı. Kısmen de başarılı oldu.  

Ancak felaket anında öyle bir uyanış, fark ediş oldu ki… Biz birbirimizin canıyız, ilacıyız, yoldaşıyız, biz halkız.

Türkiye geleceği için tarihi bir noktada duruyor. Ya büyük acının bizi yan yana getiren ortamından ortak geleceğimiz için bir birlik hikâyesi çıkaracağız. Ya da birbirimizi ötekileştirmeye, kutuplaşmaya devam ederek felaketin altında kalacağız. Ben umutluyum. Bir kere tuttuk birbirimizin elini kolay kolay bir daha bırakmayız. Burada özellikle muhalefetteki tüm partilerin, halktaki bu birlikteliği içselleştirerek adım atması. Farklı görüşlerde olunabilir ama ortak geleceğimiz için bir masa etrafında oturup konuşmalıyız. Toplum yan yana olmak istiyor, hiçbir siyasetçi buna engel olmasın. Cumhuriyetin 100. yılında tarihi seçimler öncesinde bir ve bir arada olmak-durmak önemli. 

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

Yazarın Diğer Yazıları

Murat Karayalçın: CHP Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı ile görüşmesini doğru buluyorum

"Anayasa yapım süreci önemlidir. Bu konuda da karşılıklı birbirini dinleyerek, geniş toplum kesimlerinin de görüşü alınarak bir süreç işletilebilir. Burada partiler üstü ortak bir devlet aklı inşa edilebilir"

Kurtlar sofrasında bir ‘Özel CHP’si; Bahçeli’nin mesajı kime, yol ayrımı mı var?

Şu an karşılıklı satranç hamlelerini izliyoruz. Siyasette adeta bir ‘kurtlar sofrası’ kurulmuş

Yerli, milli, helal Rolex’li, ticarete gelince İsrail’e ‘eyvallah’lı iktidar

Her fırsatta ‘yerli ve milli’ olmayı öne çıkartıp, Gazze’de İsrail’in ortaya koyduğu zulmü ‘sözle’ kınayanların, gerçek hayatta kişisel lükslerinden ve ‘ticaretten’ vazgeçmediklerini görüyoruz