Sabah 05.00. Edirne’ye doğru yola çıkıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun illerde yaptığı grup toplantısını izleyeceğim. Erzurum’dan sonra bu ikincisi olacak. Sabah 06.00 civarı Silivri önünden geçiyorum. Benim de bir süre kaldığım A6/47’ye içimden selam yolluyorum. Can Atalay, Hakan Altınay ve Tayfun Kahraman’a. Bir süre evvel Kahraman’ın evladı Vera’nın doğum günü idi. Kılıçdaroğlu da katılmıştı. Yıllardır ne çok evlat, anne babasını bekledi, bekliyor burada…
Sabah 7’yi biraz geçe Edirne’deyim. Kılıçdaroğlu’nun kaldığı otele geliyorum. İlk karşılaştığım koordinatör başdanışman Erdoğan Toprak oluyor. Milletvekilleriyle, partililerle birazdan alanda yapılacak temasların iş bölümünü yapıyor. Tüm ziyaretler öncesi partisinin genel başkanından önce gidilecek alanda önce o oluyor. Günün erkencilerinden biri de parti sözcüsü ve genel başkan yardımcısı Faik Öztrak. Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan da orada. Çay içerken ilk sohbet. Ardından lobide CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka ile karşılaşıyorum. İki yıldır görevde 81 ilin tamamını gezmiş. "Dünyanın etrafını iki kere katettim, 973 ilçenin de üçte birini gezdim, 81’i ikinci kez tamamlayıp, tüm ilçeleri bitireceğim" diyor. Bir yandan partisinin başlattığı ‘YaşamHak’ çalışması çerçevesinde, ‘Kadına Şiddete Son’ otobüsüyle bu yakıcı konuda bir yandan da Türkiye’nin başta ekonomi diğer konularında kadınlarla yüz yüze mahalle mahalle çalışıyor. "AKP kadınlarla kazandı, unutmayalım" diyor.
Saat 09.50 gibi Kılıçdaroğlu ekibiyle beraber kaldığı otelden ayrılıyor. Yanında CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel var. Bir konvoy ile birlikte Edirne’ye 10 km mesafede bir ayçiçeği tarlasına gidiyor. Tarlada çalışanlarla sohbet ediyor. Mayıs’tan beri hemen hiç yağmayan yağmur, tırtıl istilası ürünü neredeyse yok etmiş. Üstüne fırlayan gübre-mazot paralarını da eklediniz mi çiftçinin hali memleketin her yerinde olduğu gibi felaket. Çukobirlik 10 lira 30 kuruş ile açmıştı ayçiçeği ön alımını 14 liraya kadar çıkması bekleniyor. Kılıçdaroğlu fiyatın 'kilo başına 16 TL olması gerektiğini' söylüyor. Tarlada fotoğraflar çekiliyor. Ardından tarlanın yakınındaki Büyük Döllük köyüne kahvaltıya geçiliyor. Köy meydanında koca bir sofra, ‘halkın sofrası’… Ev yapımı akıtma, gözleme, domates, peynir, köy ekmeği, salatalık, karpuz. Tabii çay… Kılıçdaroğlu en çok gözleme ile domates yiyor. Yanına gelenlerle, özellikle çocuklarla fotoğraf çektiriyor. Edirne İl Başkanı Fevzi Pekcanlı hemşerileri ile genel başkanını sık sık bir araya getiriyor.
Sorunlar büyük. Herkes anlatıyor. Ayakta kalmaya, yaşamaya çalışıyorlar… Kılıçdaroğlu konuyu yine üreten ve üretmeden kazanan-faiz-alan çelişkisine getiriyor.
Şöyle diyor:
"Beyler ellerinde viski kadehleri, vergisiz faizden kazanacaklar. Çiftçi, esnaf, sanayici, onların günahı ne? Öbürkünün riski yok. O paraların tamamını millete vereceğim."
Kurulan masanın hemen arkasında, Kılıçdaroğlu’na yakın bir sandalyede oturuyorum. CHP Lideri’nin yan sandalyesinde köyün muhtarı Ahmet Karanfil var. Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden hemen sonra yakınımda oturan köyden bir bey ‘yaşa be ya’ diyor. ‘Bir de şu üç katlı sağlık ocağına doktor işini çözse…’ Haftanın belli günleri doktor gelip ilaç yazıp gidiyormuş. ‘İktidarda değiller biraz bekleyeceksiniz’ diyorum. ‘"Yok o söyleyince de iktidar yapıyor" diyor.
Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında da aynı şeyi hissediyorum. ‘CHP iktidar olmasa da yaptırım gücü var' algısı yerleşiyor. Defterime bu algı önemli diye not düşüyorum. (KYK örneği, emekli ikramiyesi, elektrikte TRT payı gibi uygulamalar.) Bir de "Bay Kemal" konusu. Konuyu buradan açınca kahkaha ve alkış patlıyor. Grup toplantısına - salona tekrar döneceğim. Ama alana devam.
Trakya-Edirne CHP’nin kalesi olarak görülür. Ancak özellikle son dönemde Türkiye’nin dört bir yanından alınan göçlerle bir dönem özellikle AKP ve HDP oylarında artış yaşanmış. CHP’nin elindeki son ankete göre AKP’den İYİ Parti’ye ve CHP’ye kayış var. CHP’nin elindeki Nisan sonu Edirne anketine göre durum şöyle: AKP yüzde 27’lerden yüzde 18’e düşmüş, CHP 46’dan 49.5’a çıkmış. İYİ Parti 16’dan 20.3’e gelmiş.
Akşam üstü Kılıçdaroğlu esnaf ziyaretine çıkıyor. Bir kalabalık arasında kalıyor. Evet doğal olarak bir kısmı partili ama tesadüfen geçen de ilgi gösteriyor. Fotoğraf çektirmek isteyenler, dertlerine çözüm arayanlar… Eline mikrofonu alıyor: "Korsan miting oldu bu. Silivri’ye gönderirler" şimdi diyor.
Orada da huzurdan, birlikte yaşamdan ‘tevazudan’ bahsediyor. "Saray’da işim yok" diyor.
Şimdi gelelim bir süredir söylemini yakından izlediğim Kılıçdaroğlu’nun sabah köyden öğlen grup toplantısından akşam esnaf ziyaretine giderek netleştirdiği sınıfsal dile ‘Bay Kemal’ Çankaya Köşkü Saray’dan, traktör yattan, üreteni faizciden, çiftçi bankalardan üstündür diyor. Kendi cümlelerinden aktarıyorum:
Bankaların karı-çiftçinin, esnafın kârı
"Bankalar para ticareti yapar, kredi verir, faiz uygular karşılığını alır. Eğer bankalar ilk altı ayda yüzde 400 kar elde ediyorsa… Çiftçi yüzde 400 kar elde etti mi? Hayır. Esnaf, sanayici, ücretli? Hiçbir meslek grubu yüzde 400 kar elde etmedi. Bankacılık hariç. Yüzde 400 kar. Neymiş? Beyefendi faize karşıymış. Ne yapacaksın? Karşı olduğunu söyleyeceksin, birileri malı götürecek."
Tarlaya metro var mı?
"Akaryakıta zam geldi. Şehirde yaşıyorsanız icabında arabanızı kullanmazsınız. Belediye otobüsüne binersiniz. Çiftçi ne yapacak? Tarlaya metro ile mi gidecek? Mecburen traktörle gidecek. Traktörle gidecek, üretecek, bizim karnımızı doyuracaksa; ona mazotu indirimli vereceksiniz, KDV'siz, ÖTV'siz."
Traktörle koylara gitmek
"Yata mazotu; ÖTV'siz, KDV'siz veriyorsun. Yat alsın, itirazım yok, koyları gezsin, Akdeniz'i, Ege'yi gezsin, itirazım yok. Ama çiftçiye de mazotu KDV'siz ÖTV'siz ver. O traktöre binip koylara gitmeyecek, tarlaya gidecek tarlaya. Üretmek için tarlaya gidecek."
"Mütevazı Çankaya"
"Biz, ülkemizi mütevazı Çankaya’dan yönetmek isteriz. Bizim hedefimiz şu, Erdoğan’a da söyledim. İsraf haramdır, israf yapma. Bari bir israf genelgesi çıkar. Yetmiyor mu bir uçak sana? Hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmamış kadar sarayın var. Ne yapacaksın bu sarayları?"
"‘Bir avuç kişiye’ kur garantisi yok"
"Buradan kur korumalı mevduat sahiplerine, yani bir avuç kişiye sesleniyorum. Bizim iktidarımızda; sadece ve sadece faizi alacaklar. Öyle döviz garantisi falan filan yok. Üretenle oturduğu yerden para kazanan bir mi?"
Kadınlar, gençler, yoksulluk
"Kadın kardeşlerim sizi yaşadığınız evde erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Kırsaldaki kadınların ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Yoksulluğu yenmek için yoksulu afişe edilmeyecek. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. İnsanın onurunu koruyacaksınız. Yoksulluk kader değildir. Yoksulluğu yaratan iktidarın politikalarıdır. Aile Destekleri Sigortası, 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu hayata geçireceğine dair söz vermiş. N'için bugüne kadar hayata geçmedi? Çünkü yoksulluğu kullanıyorlar, istismar ediyorlar."
Kemal Kılıçdaroğlu bir süredir sol ekonomi politikaları, jargonu ile sınıf siyasetini yükseltiyor. Kimi söylemlerinde inceden bir ‘sol popülizm de’ görmek mümkün…Şimdilik çerçeveyi iyi tutturmuş gözüküyor. Ancak ‘altı masa’ ile önerdiği politikaları nasıl örtüştüreceği de önemli olacak.
Kılıçdaroğlu’nun ekonomi-sosyal politikalar dışında en olumlu tepki aldığı diğer alan ise ‘inançlar ve kimlik siyaseti’.
Şöyle diyor:
"Biz kişilerin inançlarını, kimliklerini, yaşam tarzlarını, siyaset konusu yapmayacağız. Bizim siyaset konusu yaptığımız Türkiye'nin büyümesidir, Türkiye'nin kalkınmasıdır. Ancak şunu söyleyeyim. Dine, inanca saygımız var ama bunun siyasete malzeme edilmesini asla kabul edemeyiz."
Kılıçdaroğlu’nun olumlu tepki aldığı noktalardan biri de bu. Kısa bir not. Grup toplantısının yapıldığı Atatürk Kültür Merkezi’nde yanımdaki koltuğa bir süreliğine bir bey oturdu. İmam imiş. İlçe ve köyü söyledi ama yazmayacağım başına iş gelmesin. "Buradayım çünkü dini istismar etmelerinden bıktım" diyor. Uzun uzun özellikle Cuma hutbelerinden yakınıyor. Zaman zaman cami cemaatine yaptığı konuşmalar yüzünden CİMER’e şikayet edilmiş. "Görevim doğruları söylemek" diyor. Elinde bir tespih var. Bana hediye ediyor. ‘Bu tespih ile çok dua ettim uğurlu gelsin sana’ diye gülüyor.
Sokaklarda dolaşıyorum biraz. Bulgarlar memleketin parası iyice ucuzladığı için günlük ya da hafta sonu buradan hemen her çeşit ürünü alıp dönüyor. Hatta kimi levhalar Bulgarca. Şehrin ekonomisine hareket getirmiş. Ama şehrin ‘yerlileri’ kendilerinin bakıp ‘başkalarının almasından’ pek hoşnut değil. Ciğerciler dolu sayılır. Sadece bugüne özel şehir dışından gelen yoğun CHP katılımına özel değil. Fiyatlar uçmuş. Bir porsiyon ciğer, yarım peynir helvası, bir küçük su 110 TL.
Balıkesir’de rastladığım tablo burada da karşıma çıkıyor. Partinin yöneticileri, parti meclisi üyeleri, milletvekilleri hatta belediye başkanları sokak sokak geziyor. Yolda karşılaşıp not aldığım kimi isimler şöyle:
Levent Gök, Bülent Tezcan, Oğuz Kaan Salıcı ,Onursal Adıgüzel, Fethi Açıkel, Enis Berberoğlu, Yunus Emre, Yüksel Taşkın, Gürsel Tekin, İlhan Kesici, Cihangir İslam, Orhan Sarıbal, Mehmet Tüm, Deniz Demir, Erdem Gül, Emre Yılmaz.
Yazıyı bitirirken… Kemal Kılıçdaroğlu bir yandan kendi söylemi ve tavrı ile ‘aday olma noktasına çok net adımlarla’ yürüyor. Söylemini neoliberalizm karşıtlığı, gerektiğinde kamulaştırmayı talep edecek bir noktada konumluyor. Bu tavır ve söylemin, CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu için yarattığı riskleri ve fırsatları yazarak bitireyim:
-Kemal Bey’in bu dakikadan sonra aday olmaması, başka birini önermesi, partide ve örgütte büyük bir moral bozukluğu yaratır. Sanki dönülmez noktaya geldi. Aday olmaması seçimleri hatta sonrasını bile etkileyebilir.
-Bunu başka türlü, altılı masa açısından okursak adaylığın bu kadar giderek daha net ortaya konması diğer liderlerde rahatsızlık yaratabilir. Çünkü sürekli ‘seçim tarihi belli olunca adayımızı açıklayacağız’ diyorlar.
-Her ne olursa olsun potansiyel cumhurbaşkanı adayı-cumhurbaşkanı en az iki yıl Türkiye’yi yöneteceği için gün, hafta vererek verdiği kimi sözler, adayı destekleyecek partilerce onay görmezse…Seçim sürecinde ve sonrasında bununla ilgili bir sorun olur mu?
Kemal Kılıçdaroğlu’nu iyi izlemek gerekiyor.
Murat Sabuncu kimdir?
Murat Sabuncu İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.
Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.
En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360’da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. Çıktıktan sonra sekiz ay gazeteyi yönetti.
T24’te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay’ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bekliyor.
Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini “Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi” adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne’da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.
|