29 Ekim 2013

CHP bir kere şaşırtsın, başörtüsüyle uğraşmasın

CHP'de parti içinden bir grup serbestliğin kalkması için Danıştay'a başvuruyor

Sanırım hiç bitmeyecek.

CHP'nin başörtüsüyle imtihanı…

Ve bu imtihandan her seferinde sınıfta kalışı…

Partinin geçmişine bakıyorsunuz…

Gün geliyor, 28 şubatta doruğa ulaşan başörtüsü karşıtı cephenin önde gelen üyelerinden biri oluyor.

Gün geliyor başörtülü-çarşaflı adaylara parti rozeti takılıyor.

Partinin etkinliklerinde örtülü kadınlar da yer alıyor, ya da parti oy alsın diye örgütlerde çalışıyor, çabalıyor.

Bir bakıyorsunuz partinin genel başkanı “başörtülü kızların üniversiteye gidişine” destek verirken ya da “kamuda kıyafet serbestisine” demokratik gerekçelerle karşı çıkmaz iken…

Parti içinden bir grup serbestliğin kalkması için Danıştay'a başvuruyor.

Son tartışma konusu Hac'a giden AK Partili iki kadın vekilin, Konya milletvekili Gülay Samancı ve Kahramanmaraş Milletvekili Sevde Beyazıt Kaçar'ın Meclis Genel Kurul'una başörtüleriyle gelecek olması…

CHP bunu sorun yapıyor, bununla ilgili partinin sorumlu makamlarından“izin vermeyeceğiz” açıklamaları yapılıyor, CHP grubunun Çarşamba günü bu konuyu tartışmak üzere basına kapalı toplanması kararı alınıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu şunları söylüyor:

"Her ülkede bir anayasa vardır, yasalar vardır, tüzükler vardır. TBMM'nin bir içtüzüğü vardır. Bütün bunlar önemlidir. Ama bir de yasalar, içtüzük kadar önemli olan gelenekler vardır. TBMM'nin 90 yıllık geçmişine baktığınız zaman şunu görüyorsunuz: Burada kılık kıyafet konusunda her zaman belirli bir yol izlenmiştir, belirli bir adap izlenmiştir. O bakımdan yasalar kadar güçlü olan, tüzükten de tüzük hükümlerinden de daha güçlü olan TBMM'nin siyasi kültürünün, siyasi geleneklerinin korunmasının biz parti olarak önemli olduğunu düşünüyoruz.”

Siyasi gelenek diyor Loğoğlu, adaptan bahsediyor. Hangi gelenek bir kadının giyimiyle ilgili kişisel tercihlerinden ya da inançlarından daha önemli olabilir ki? Ya da gelenek diye, 90 yıldır uygulanmadı diye bir hak görmemezlikten gelinebilir mi?

Hürriyet com tr'deki bir habere göre de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile partinin genel merkezinde buluşan Grup Başkanvekili Engin Altay, şunları söylüyor:  

“Biz bu süreci laikliğin tasfiyesi olarak tanımlıyoruz. Cumhuriyetin ve laikliğin temel niteliğine vurulacak en önemli darbe olarak değerlendiriyoruz. Toplumun da buna sessiz kalacağını sanmıyorum. Bu konuda asıl müştekinin de Meclis Başkanı olduğunu düşünüyoruz. Meclis Başkanı ‘İç tüzükte engelleyici bir durum yok’ demişti türbanlı vekillerin meclis çalışmalarına katılması hakkında. Peki, “İçtüzükte yazılmayan her şey serbest mi? Mini etekle, şortla, çarşafla, burkayla gelinir mi Meclise? Bu durum bir kıyafet anarşisi doğuracaktır, bunu görmüyor mu meclis başkanı. Meclis Başkanı sorularımızın yanıtını versin”.

Meclis ülkedeki tüm grupların, inançların, kültürlerin temsil edildiği yer değil mi? Bu ülkede yaşayan milyonlarca örtülü kadın var. Onların içinden, onlar gibi  birilerinin Meclis”te olmasının ne sakıncası var? Bunun laikliğe saldırıyla re alakası olabilir? 

Unutmayalım.

Meclis'in en utanç verici günlerinden biri 2  mayıs 1999'dur. O gün Meclis'e başörtüsüyle yemin etmek için gelen Fazilet Partisi milletvekili Merve Kavakçı, rahmetli Bülent Ecevit'in kendisine hiç yakışmayan bir uslupla “burası devlete meydan okunacak yer değildir, bu hanıma haddini bildiriniz” sözleriyle apar topar Meclis'ten ayrılmak zorunda kaldı.

O günlerde başörtülü kadınlar zor günlerden geçtiler. Aradan 14 yıl geçti. Türkiye'de kişisel özgürlükler adında yeterli olmasa da adımlar atıldı.

Şimdi; CHP'li milletvekillerinin, Meclis”e başörtüsüyle gelecek milletvekillerine tutumları umarım eski hatıraları canlandırmaz.

Kadınların ne giyip giymeyeceklerine, bedenleri üzerindeki söz haklarına ne iktidardan ne muhalefetten artık müdahale gelmese…90 yılda bir mesafe kaydedilmiş olsa… 

Yazarın Diğer Yazıları

Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer? 

Ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldU

“Milliyetçi-muhafazakâr seçmen CHP’ye, DEM Parti’yle yan yana durduğu için ne der”e teslim olmamak

İki hafta önce Öcalan’ı Meclis’te konuşturmayı önerebilecek kadar ‘açılan’ iktidar ortağı ile potansiyel süreçle ilgili olumlu konuşan iktidarın Cumhurbaşkanı ne oldu da pozisyon değiştirdi?

"
"