19 Kasım 2018

Çakıcı'dan Avrupa'ya “operasyon” iddiaları

"Ne kadar çok insan 'hainlikle, teröristlikle' itham edildi, iftiraya-medya lincine uğradı, mağdur edildi diye hayıflandım"

Erken bir saatte gelirler. Hava henüz ağarmamıştır.

Kapınız çalar uyku sersemi kapıya yürürsünüz.

Birinin elinde bir kamera, kapı açıldığı andan itibaren kayıt başlar.

“Polis. Hakkınızda yakalama ve evinizde arama kararı var.”

Yanlarına ya muhtarı ya bir komşuyu ya da varsa konutunuzdaki güvenlik görevlisini almışlardır.

Şaşırırsınız, ev halkı da (eş, sevgili, anne, baba) kalkmıştır.

Bir anda evin her yeri, en mahreminiz didik didik edilmeye başlanır.

Birkaç saat arama, sonra arabaya konulup önce muayene sonra Emniyet.

Götürülürken kimi kelepçe takar kimi sadece kolunuza girer. 

Sonra demir parmaklıklar…

Parmak izleri, fotoğraflar…

Geçmeyen saatler…

Sonra ya “yara almış” bir halde “tutuksuz yargılanmak üzere” dışarısı ya da cezaevi.

Cuma günü “ikinci kavala” operasyonu diye anılan akademisyen baskınları olduğunda aklıma ilk bu süreç geldi.

“Aydınların ve gazetecilerin sabah 6 kardeşliği” diye geçti içimden.

Ne kadar çok insana bu “uğursuz deneyim” yaşatıldı diye düşündüm.

Ne kadar çok insan “hainlikle, teröristlikle” itham edildi, iftiraya-medya lincine uğradı, mağdur edildi diye hayıflandım.

Tesadüfen o sırada bir akademisyen arkadaşım vardı yanımda.

Boğaziçi Üniversite’sinden Bilgi’ye Türkiye’nin önemli üniversitelerinden bölüm başkanları öğretim üyeleri gözaltına alınmıştı.

Şöyle dedi: "Göreceksin akademi suskun-sessiz kalacak belki öğrenciler daha net tepki koyar".

Dediği gibi oldu akademinin çoğu görev saydı “mırıldandı” ama kamuoyunda tepki yoğun oldu.

4 gün gözaltı süresi var deniliyordu 14 kişi için…

Gözaltılar yapılırken polisten açıklama geldi:

"Açık Toplum Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve Anadolu Kültür A.Ş. isimli şirketin sahibi Mehmet Osman Kavala isimli şahsın 27.05.2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı Olaylarını Türkiye geneline yaymak ve yurt genelinde kaos ve kargaşa ortamı meydana getirmek ve bu şekilde Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeyi amaçladığı, Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş. isimli vakıf ve şirketi kullanarak olayları finanse ve organize ettiği tespit edilmiştir."

TCK 312 gibi ağır bir suçlama yöneltiliyordu muhataplarına. Ama bir kısmı “avukatlarının deyimiyle” jet hızıyla sorgulanıp aynı gün serbest kaldı, diğerleri de hafta sonu bırakıldı. Sadece bir akademisyen (Yiğit Aksakoğlu) tutuklandı. Sorguya giren avukatlara içeride müvekkillerine ne sorulduğunu ve ne yaşandığını sordum. Şöyle anlattılar:

-Osman Kavala bir yıl önce tutuklandığında Savcılık “Gezi’deki ve 15 Temmuz darbe girişimindeki” rolü iddialarıyla “Hükümetin ortadan kaldırmaya” teşebbüs deyivermişti. Büyükada’da Otel’de (bu davanın geldiği traji komik durum kamuoyunun bilgisinde…MS)  yapılan bir toplantıda Henry Barkey ile “olağan ötesi irtibat” kurduğu iddia ediliyordu. Savcılık bir yıl önce “kendine yakın medyaya sızdırdığı haberlerde” elinde pek çok bilgi olduğunu söylüyordu. Ancak bir yıldır yazılamayan iddianame “delillendirmede sıkıntı yaşandığını” ortaya koydu. Yapılan operasyon ile göz altına alınan müvekkillere Kavala ile irtibat halinde 5 yıl önceki Gezi eyleminde birlikte organizasyon içinde oldukları gerekçe gösterildi. Buradan ve sorulardan iki sonuç çıkardık. Birincisi Kavala’nın iddianamesi hazır kısa sürede yayınlanacak ama tek başına olmaz diye yanına “ek kişiler” lazımdı. İkincisi yaklaşık 3 bin sayfayı bulduğu, yüzlerce sayfa dinlemeye yer verildiği söylenen Kavala iddianamesinde 15 Temmuz ile ilgili iddialar değil Gezi üzerinden bir “suç oluşturma gayreti” olduğunu müşahade ettik.  

-Müvekillerin önüne 2013 yılına ait “FETÖ’cü olduğu iddia edilen polislerin yaptığı dinlemeler” konuldu. Buradaki konuşmalar üzerinden bir yargıya varmışlar. İktidarın Gezi ile ilgili kaygılarının kanıtlanması misyonuyla hareket edilmiş. Ama her biri bir diğerinden farklı bu konuşmalar üzerinden atılı suç iddia eden için fazla zorlama olmuş.

-Cuma günü 4 günlük süre denince biz en erken pazartesi sorgu olur diye bekliyorduk ama ilginç bir şekilde hızlı hareket ettiler. Toplam 20 kişilik bir gözaltı listesinden bahsediliyordu. Biz tahminen ilk 14 kişilik grubun ardından Salı diğer 6 kişi için (kim oldukları bilinmiyor) yeni operasyon olacağını tahmin ettik.

-Arap Baharı, Ukrayna, Soros üzerinden bir benzerlik kurarak “Gezi”yi kriminalize etme çabası vardı sorularda ve yorumlarda. Kolluk iyi çalışmış (avukatın yorumu MS) kendi algısı ve iktidarın beklentisiyle sonuçlar çıkarıp, sorular hazırlamış.

Neden şimdi?

Dört farklı kişiyle Türkiye’nin adalet konusunda muhtemelen yeni bir “lekesi olacak” bu gözaltıların “nedenini ve zamanlamasını” da konuştum.  (Sorguya katılan iki avukat,  Ankara’dan siyaset içinden bir yetkili bir de Avrupa Birliği ile yakın irtibatı olan Türkiye vatandaşı bir gözlemci.) Dünyada da tanınan Türkiye’nin saygın hukukçularından Prof. Dr. Turgut Tarhanlı’dan Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümünden Prof. Dr. Betül Tanbay’a, sivil toplumun tanınan isimlerinden Yiğit Ekmekçi’den Çiğdem Mater’e  ülkede ve dünyada tepki çeken gözaltıların perde arkasını-ortaya atılan iddiaları dinleyip, not ettim. Şunları söylediler:

-Bu çapta önemli isimlerin gözaltına alındığı bir operasyondan en üsttekilerin habersiz olduğunu düşünmek saflık olur. Ancak önümüzdeki hafta Yüksek Düzey Siyasi Diyalog Toplantısı için Türkiye’ye gelecek Avrupa Birliği üyelerinin ziyaretinin hemen öncesi yapılan operasyon kuşku verici. (22 Kasım Perşembe günü AB Dış ilişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn Ankara’ya geliyor.)

-İktidar haberli ama iktidar çok parçalı şu ara. Bir yanda daha milliyetçi çizgiyi güvenlikçi politikayı öne çıkaran, AB’den ve değerlerinden hoşlanmayan bir grup. Öte yanda temsil ettikleri makamlar itibariyle başta ekonomi iyi gitsin ve “ben-biz” kazanalım diyen “yararcı” diğer grup son olarak “tıkandık yeni hikaye yazmak lazım-kuruluş günlerine dönelim” diyen daha çok  “demokrasiyi” savunanlar. Operasyon birinci grubun ürünü.

- Akademisyen operasyonuyla Alaattin Çakıcı ile irtibatlı 24 kişinin gözaltı kararının aynı zamana gelmesi tesadüf olmayabilir. Bunu da dikkate almak gerekir. (MHP Lideri Devlet Bahçeli Çakıcı’yı cezaevinde ziyaret etmiş, af tartışmalarının merkezinden Çakıcı da yer almıştı.)

-Önümüzdeki günlerde iktidar yeni bir “paket” açıklama hazırlığında idi. Bunun önü kesilmek istenmiş de olabilir.

İddialar çeşitli. Konu hassas tartışmalar çok boyutlu. İşin özü ise net. Herkes için hukuk herkes için adalet. Güçlü olanın değil haklı olanın eşit şekilde yararlandığı hukuk sistemi. En basit ve ilk adım. Yakın zamanda zor gözüküyor. Niye mi? Trump geçtiğimiz hafta sonu şunu söyledi: Cumhurbaşkanı ile (Erdoğan) çok iyi anlaşıyorum. Biliyorsunuz Pastör Brunson’ı geri verdi.

Not: Bu yazıyı yazmaya gelirken evimin önünde küçük bir ilan tahtasına yazılmış bir not gördüm. “Arkadaşımız Özlem Laçin’i kaybettik.".. Özlem evim basılıp Emniyet’e götürüldüğüm gün konuttaki genç güvenlik görevlisi arkadaşımdı. Polislerin arasında giderken “ağabey sizi seviyoruz, inanıyoruz” diye fısıldamıştı. 17 ay sonra özgürlükte beni sevgiyle karşılayanlar arasında o da vardı. Bu erken ölüm hayatın  çok kısa olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Soğuk bir İstanbul akşamında kararmaya başlayan havaya bakarak “memleketim için aydınlık” diledim.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"