Altı partinin bir araya gelerek kamuoyuna duyurduğu 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem' çalışması önemli bir zemini tarif ediyor. Farklı siyasi görüşlerden partiler; daha demokratik, barışçı, yaşanabilir 'yarının Türkiyesi' taahhütlerini ortaya koydular. Anlaşılan başta ekonomi, toplumun diğer sorunlarını nasıl çözecekleri yolunda da önümüzdeki günlerde ortak çalışmalar-açıklamalar göreceğiz.
Dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Çalışmada 'Yeni bir sistem öneriyoruz' (sayfa 15) başlığı altında Türkiye'nin anayasal geçmişine dair tespitler yer alıyor. Burada şu satırlar önemli:
"Ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası'nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir."
Ardından gelen satırlarda darbe sonrası hazırlanan anayasalar 'vesayet' vurgusu da yapılarak eleştirilmiş. 1961 Anayasası için "bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanınmış, bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur" denmiş.
1982 Anayasası için "bürokratik kurumları ve vesayetçi bakışı korurken, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler öngörmüştür" denilmiş.
Nihayet 2017 referandumuyla "Meclis'in tamamen göstermelik bir kuruma dönüştüğü" tespiti var. Bölüm sonunda "geçmişin tecrübelerinden istifade ederek, vesayetçi uygulamalara imkan vermeyecek yeni bir başlangıç ve inşa"dan bahsediliyor.
Gelelim metinde ''nispeten kapsayıcı" ve "sonraki anayasalar daha dar kalıplara girmiştir" denilen ve anayasa hukuku literatüründe "etnik vurgu yapılmayan ve yerel özerkliğe yer veren" tek metin olarak değerlendirilen 1921 Anayasası'na. Anayasa konularında dönüp hemen okumasını yaptığım isimlerden biri Murat Sevinç. Onun DW'deki bir söyleşisinden iki bölüm aktaracağım:
"1921'in ilk maddesi, hakimiyeti gökyüzünden yeryüzüne indirmiş ve millete vermiştir. Yani halk kendi kendini yönetir diyor. Bu madde çok etkileyici bir devrim maddesi. Adı konulmamış bir cumhuriyet aslında bu. Cumhuriyet için daha çok zaman geçmesi gerekecek ama bu neredeyse bir cumhuriyet."
Gelelim bu anayasadaki en çok konuşulan maddeye. 'Yerel özerklikler konusuna'. Yine Murat Sevinç yorumu:
"Bugünkü, bölgeli devletlere benzer türde bir özerklik bu. 22 ve 23'üncü maddeyle umumi müfettişlikler kuruldu. Böylece yerel yönetimler arasında bir kontrol mekanizması sağlanmış oldu. Dolayısıyla öyle çok da bağımsız hareket edebilen birimler değildi, yerel yönetimler."
Sevinç bu özerkliği, "ittifak halindeki Türkler ile Kürtlerin savaşta birlikte hareket edebilmesi için adı konmamış bir anlaşma" olarak niteliyor.
Diğer anayasacıların çalışmalarından birer cümle ile 1921'e bakış vermek istiyorum. Özellikle 'yerel özerklikler konusunun anayasacılar tarafından nasıl tarif edildiğine dair' bölümler. Kaynağım İletişim Yayınları'ndan çıkan "Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası 1921 Anayasası ve Tutanakları" kitabı. Murat Sevinç ve Dinçer Demirkent ortak çalışması.
Önce Ergun Özbudun:
"1921 Anayasası üzerine yayınlanmış kitabı bulunan Ergun Özbudun, 2012 yılında yayımlanan 1924 Anayasası'na ilişkin eserinin 'Yerel Yönetimler' başlığını taşıyan bölümünde 1921'in 'terk edilen' özerklik sistemi konusuna kısaca değinmiştir. '1921 Anayasası'nın yerel yönetimlere ilişkin hükümleri hiçbir zaman uygulamaya konmamış olduğu gibi, 1924 Anayasası ile bu hükümlerden merkeziyetçi bir yönetim anlayışı yönünde keskin bir sapma yaşanmıştır... 90'ıncı madde, illerin, şehir, kasaba ve köylerin tüzel kişilik sahibi olduklarını belirtmek suretiyle, bu düzeylerde yerel yönetim birimlerinin oluşacağını ifade etmekle birlikte, 1921 Anayasası'nın aksine, ne onların görev alanları, ne de organlarının halkça seçileceği hakkında bir hüküm vardır."
Kitaptan Bülent Tanör'ün 1921'e bakışı ile ilgili bir bölüm:
"(Tanör) Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri adlı kitabında 1921 Anayasası'na uzunca yer ayırmıştır. 1918-20 arasında Anadolu ve Trakya'da oluşan ve açıkça iktidarlaşan yerel inisiyatifler yani yerel kongre iktidarları sağlanmıştır. Bir kısmı zaten kongrelere delege olarak katılmış ve yürütme görevleri yüklenmiş olan BMM üyelerinin, bu canlılığın izlerini meclise taşımamış olmaları düşünülemez.”
Kitaptan Mümtaz Soysal'ın bakışı ile ilgili bir bölüm:
"Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş'te '... padişahlığı açıkça yıkmamakla birlikte, ulus egemenliğine dayalı yepyeni devlet kuran yepyeni bir anayasa' olarak tanımladığı 1921 Anayasası'nın yerel yönetimlere ilişkin hükümleri konusunda vurguyu 'halkçılık' düşüncesine yapmıştır: 'Hatta, 1921 Anayasası bir 'halk hükümeti' kurmak amacında o derece ileri gitmektedir ki, illerdeki ve bucaklardaki yönetimin seçimle iş başına gelen 'şura'lara (yönetici meclislere) bırakılmasını, eğitim, sağlık, ekonomi, bayındırlık ve sosyal yardım gibi işlerin onlara devredilmesini öngörmektedir. Ancak, Kurtuluş Savaşı'nın havası içinde bu pek demokratik hükümler gerçek anlamıyla uygulanabilmiş değildir.'"
1921 Anayasası, 1920 kurucu Meclisi'nin, çok temsilli-çok sesli bir sonucu olarak görülebilir. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmasında anayasalardan bahsedilirken yer verilmeyen tek metin olan 1924 Anayasası'nın Türk ulus devletini kuran anayasa olduğu gerçeği de ortadadır. Metinde yer alan "1921 Anayasası'nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir" bölümü 1924 Anayasası'nı da içermekte midir? Bunu metni daha iyi anlayabilmek için soruyorum. Altı liderin imzaladığı ortak metinde altı çizilen 'yeni başlangıç ve yeni inşa', geçmiş tecrübelerden istifade etme noktalarının açıkça konuşulması, tartışılması herkes için önemli olacaktır.