24 Haziran 2023

Akşener, "liderliğinde daha sert, yönünü merkez yerine milliyetçi çizgiye çevirdiği" ittifaksız-yalnız yürünecek yola çıkıyor

Diyet'i ödeyen siz mi, yoksa muhalefet seçmeni mi oldu?

Türkiye’nin önemli siyasi figürlerinden biri İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener. Onu tarif eden özellikler "korkusuzluğu’- ‘cesareti" olarak hem kendi tarafından hem partililerince anlatılıyor.

28 Şubat sürecinde de kendisine son dönemde atılan "iftiralarda da" evi basılmaya kalkıldığında da güçlülere kafa tutmuş bir isim. İYİ Parti’nin 3. Olağan Kurultayı’nda kendisini dinlerken (canlı yayında YouTube’dan) daha ilk cümlelerinden itibaren bu "cesaret" halinin yeni bir şekli karşımızdaydı. Akşener seçimlerin üzerinden geçen bir aylık süre sonunda kişisel bir özeleştirisini yapmış. Bunu açık yüreklilikle sergiledi. Böyle kurultaylarda, kongrelerde alışık olunan, genel başkanın kendinin ve partisinin ne başarılı olduğunu anlatması, sorumluluğu başka yere atmasıdır. Akşener bunun yerine çok sert sözlerle kamuoyu önünde partisini eleştirmeyi tercih etti. Beklendiği üzere artık tek başına, ittifaksız yürüneceğini ilan etti ama esas sürprizi partililerini eleştiri konusu yapmasıydı. CHP konusunu sona bırakıp önce İYİ Parti içi ile ilgili söylediklerini ele alalım.

Akşener’in konuşmasında benim not aldığım önemli üç kısım şunlar:

Birincisi ‘kurucular kurulu’ ile ilgili olanlar:

"200 kişilik kurucular kurulu koyduk. Herkes borç çıkardı. Çocuğunun çikolata parasını koyduğunu iddia ettiler, bazısı, ben master paramı koydum dedi. Biz hanginizden para istedik? Hepiniz buradasınız. Meclis'e girdiniz, milletvekilleri para mı istedik sizden? Bugün sizden para mı isteniyor? Genel merkez yapıldı, 15 liralık çöp kutularını aldım ben. O gün bana, bu parayı nereden buldun diye niye sormadınız? Nasıl buldun, nereden buldun niye demediniz? Çünkü sorumluluk almanız gerekiyordu doğru mu, kaçtınız."

İkincisi "kendi partisindekilerin onunla ilgi söyledikleri" : 

"Bir şey olamadığına öfkelenip içimizden yapılan iftira, hakaret ve çirkinliklere göğüs gerdik. Hiçbir düşmanımın, rakibimin benimle ilgili asla iddia etmedikleri, söylemedikleri pis iftiralara şahit oldum. Ama affetmeyeceğim. Vallahi affetmeyeceğim! Bana iki şey bu ülkede söylenemedi. Kendi arkadaşlarım söyledi!"

Üçüncüsü "parti içindeki koltuk savaşı" : 

"Söyleyemeyeceğim öyle pislikler oldu ki... Gördüm ki herkes her şeyi istiyor, yetmiyor. Vekillik olunuyor yetmiyor, GİK üyeliği isteniyor, genel başkan yardımcılığı isteniyor. Kardeşim, kadrolar sınırlı! Bırakın birileri de o görevleri yerine getirsin!"

Şimdi gelelim içeride çizdiği tablonun ne anlama geldiğine. İlk bakışta Akşener’in, partiden ayrılan ve kimileri iktidara yakın kanallarda eleştirel konuşmalar yapan Yavuz Ağıralioğlu, Aytun Çıray, Ahat Andican’ı hedef aldığı düşünülebilir.
Kısmen doğrudur. Ancak Akşener’in çizdiği tabloda kurucular kurulundan Genel İdare Kurulu’na hatta milletvekillerine, parti içinde geniş bir kesimin sorumluluk almadığı-geldikleri pozisyonları yetersiz buldukları, hatta yine Akşener’in kelimeleriyle ‘söyleyemeyeceği pislikler’ olduğunu duymuş oldu kamuoyu.

O zaman şu soru gündeme geliyor tabii.

- 25 Ekim 2017’de kurulan partinin kurucu genel başkanısınız. Kurucular kurulu da ilerleyen süreçlerde oluşan Genel İdare Kurulu da milletvekilleri de çoğunlukla sizin iradenizle oluştu. İsimler seçilirken siz mi hata yaptınız yoksa partide size rağmen listeler mi oluştu? İkincisi ise buna neden müsaade ettiniz?

- Parti içinde bundan sonra daha sert bir tutum takınacağınızı söylüyorsunuz. Bugüne kadar olanlar dünde kaldı deyip devam mı edeceksiniz yoksa düne dair yaptırımlarınız olacak mı?

- Tarif ettiğiniz parti içi alan çok geniş burada kimileri kendilerini töhmet altında hisseder mi?

Gelelim CHP ile ilgili söylediklerine. Öne çıkan cümleler şunlardı:

"15 vekil istedik, Kılıçdaroğlu'na bir kez daha teşekkür ediyorum. Ama o gün bugün 15 milletvekilinin bedelini ödeyemedik. Ömer Seyfettin'in 'Diyet'ine döndü bu iş.

Biz, psikolojik olarak kendimizi çok kötü hissettik. Ben kendimi çok aşağılanmış hissettim. Çok çaresiz hissettim."

Peki Akşener daha önce nasıl tarif ediyordu bu ilişkiyi. Tarih vererek hatırlatalım. 23 Eylül 2022 memleketi Kocaeli’nde yapılan bir tören. Şöyle konuşmuştu Akşener:

"Biz partiyi kurduk. ‘Kurulamaz' dediler, kurduk. 24 Haziran'da seçim kararı alındı ve tam seçime gideceğiz. YSK'dan tersine sonuç çıkacağı söylenmeye başlandı. Sonra bir siyasi partimizin Genel başkanıyla görüştük ‘Acaba beraber gidebilir miyiz' diye maalesef olmadı, şartlar uymadı. Sonra benim aklıma sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmek geldi. Kendisine gittim 15 milletvekili talep ettim. Yani bu neydi?
Demokrasiye dair Türkiye'de birçok şeyi değiştirecek bir adım atılmasına yönelik bir talepti. Kendisine herhalde ölünceye kadar şükran duyacağım. Ben sülaleme ‘Sayın Kılıçdaroğlu'nu çocuklarıyla beraber' vasiyet ettim. Başlarına bir şey gelirse bendedir, bizdedir. O, 15 milletvekili arkadaşımdan birisi de karşımda duruyor. Yıllarca CHP ve sağın renkleri arasında büyük bir mesafe varken o davranış önemliydi.
"

Diyet'i ödeyen siz mi, yoksa muhalefet seçmeni mi oldu?

Meral Akşener daha önce 15 milletvekili sürecini demokrasiye dair önemli bir hareket olarak tarifleyip Kılıçdaroğlu’nu ailesine vasiyet ederken bugün o 15 milletvekili konusunu "Diyet"e benzetiyor. Dikkatli okurlar konuşmanın yapıldığı tarihin 2022 olduğunu 2023 Mart'ındaki Kılıçdaroğlu’nun tartışmalı adaylık sürecinden önce olduğunu söyleyeceklerdir.

Doğrudur. Ancak burada da iki soru ortaya çıkıyor. Karşı olduğunuz bir adaylık ile ilgili neden zamanında itiraz etmediniz ve masadan kalkmanın, daha da önemlisi ağır cümlelerle masadaki ortakları eleştirmenin altılı ittifaka zarar vereceğini düşünmediniz mi
Zamanında adaylık konusunu tartışsanız ya da masadan kalkmadan itirazınızı dile getirseniz daha mı iyi olurdu?
"Diyet"i ödeyen siz mi yoksa muhalefet seçmeni mi oldu?

Akşener’in hangi eleştiriyle kendi deyimiyle ‘masanın diretmesine’ karşı çıktığını hatırlayalım:

"Üzülerek söylüyorum ki geldiğimiz son noktada dün itibarıyla Altlılı Masa, artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Milletimizin ortak iyiliği için iyi niyetle oturduğumuz bu masa, artık potansiyel adayların tartışılabildiği bir ortak akıl platformu olmaktan çıkmış, tüm alternatiflerin kara listeye alınarak, tek bir adayın tasdiki için çalışan bir noter masasına dönmüştür.

Geçen bir yıllık süreçte ülkemizde demokrasinin yeniden inşası için oldukça önemli bulduğumuz çok kıymetli imzalar attık. Biz, ne olursa olsun imzamızın ve milletimize verdiğimiz her sözün arkasındayız ancak ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayız."

Bunları söylemişti Akşener ancak yoğun bir arabuluculuk mesaisi sonrası geri dönmüştü. ‘Akşener’in bu tavrı yüzünden seçim kaybedildi’ demek ne denli büyük bir haksızlıksa ‘bu tavrın oyların azalışında etkisi olmadı’ demek de aynı ölçüde problemli.

Anasaya değişikliği konusunda AKP'yle kimi yakınlaşmalar olabilir

Bitirirken…

Girişte de yazdığım gibi görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız Meral Akşener bu ülkenin en önemli siyasetçilerinden biri. Cümlelerini iyi izlemek gerekiyor. Dün konuşmasında partisinin yürüyeceği yeni yolun izlerini ‘liderliğinde daha sert, yönün merkez yerine milliyetçi çizgiye döndüğü’ şeklinde okudum.

Bu çizginin ‘alıcısı’ olur mu? Son seçimlere bakıldığında, dünyadaki trendler izlendiğinde olabilir. Tabii AKP’nin de sözel olarak dahil olduğu bu alanda yer bulmak zor da olacaktır.

Yalnız başına yürüyeceği açıklanan İYİ Parti 2028’deki seçimlerde ne yapar bilmiyorum ama 2024’teki yerel seçimlerde çıkaracağı adaylar, alacağı oy Akşener’in ve partinin geleceğini de şekiller. Başta Anayasa değişikliği konusu iktidar (AKP) ile kimi yakınlaşmalar olabilir. Ama Akşener’in Erdoğan’a karşı muhalif tarzından vazgeçeceğini düşünmüyorum.
Muhalefetin kendi içinde ve birbirleriyle yaptıkları hesaplaşmanın şekli 2024 yerel seçimlerinde başta İstanbul AKP’nin adayının-adaylarının kazanma şansının yükseldiğini düşündürüyor bana. Önümüzde daha dokuz ay var bunu da göz ardı etmiyorum tabii.

Her şeye rağmen, yerel seçimlerde en azından mevzi/taktik işbirlikleri olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Türk: Kobani Davası kararları, Türkiye'nin kardeşliğine, ortak demokratik değerlere darbe vuran bir karardır

"Generallerin serbest bırakılmasına karşı değiliz, aynı güne denk gelmesi düşündürücü"

Selahattin Demirtaş: Bana ceza verildi diye “Benden sonrası tufan” demem, yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, desteklemekte tereddüt etmeyiz

“Şu anda dışarıda siyaset yapan arkadaşlarımız gibi hepimizin temel hedefi silahsız, şiddetsiz çözümü sağlamaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtlerin demokratik siyasette mücadele etmelerini ve bu yolla güçlenmelerini, dağa çıkıp silah almalarından daha tehlikeli görüyor…”

"İtibardan tasarruf olmaz" ama memurun ulaşım, gencin iş, halkın hizmet hakkından olur

2021’den 2024’e baktığımda ilk sorum şu; üzerinden iki seçimin geçtiği bu sürede başta lüks araç alımları ya da seçim dönemlerine özel devlette açılan kadrolar dahil genelgenin hangi noktasına uyuldu?