06 Kasım 2018

ABD, Türkler ve Kürtler arasında 'çözüm' için devrede mi?

Sert rüzgarlardan barışa yelken açılabilir mi?

Dünyanın gözü ABD'deki Kongre ara seçimlerinde. Konu sadece değişecek 35 Senato üyesi ya da 435 Temsilciler Meclisi üyesi değil. ABD'nin seçim geleneğinde seçmene yolun yarısında 'mevcut başkana/yönetime' mesaj verme hakkı tanınıyor. Ama bu kez mesaj, dünyadaki demokrasi için de önemli. Trump ile kullanımı yoğunlaşan post-truth ('Gerçek-ötesi' olarak Türkçeleştiriliyor, Trump öncesinde Brexit döneminde de yoğun kullanıldı) kavramı giderek hayatı kavrıyor. 'Lümpen-popülist-göçmen düşmanı-insan hakları konusunda duyarsız, hatta siyasi emelleri için onları ezip geçen' liderlikler giderek yaygınlaşıyor. 

Kısa bir süre önce Brezilya'da seçimleri kazanan Bolsonaro son örnek. Yaptığı konuşmalar onun 'ırkçı, cunta destekçisi, homofobik ve kadın düşmanı' olduğunun birer göstergesi. Ona ülkesinin medyasında "Küçük Hitler" diyen de var "Tropiklerin Trump'ı" da...Dünyadaki bu 'problemli-otokratik' liderler birbirilerine örnek oluyor, hatta zaman zaman birbirlerine doğrudan ya da dolaylı destekte bulunuyorlar. 

ABD seçim döneminde 'kendi içine' dönmüşken; Ankara-Washington ilişkileri Rahip Brunson'ın ülkesine dönmesine izin verilmesinin ardından karşılıklı yaptırımların kaldırılması ve son olarak da Türkiye'nin de İran ambargosundan 'geçici muafiyet alan 8 ülke arasında yer almasıyla' biraz rahatlamış gözüküyor. Önümüzdeki günlerde Trump'ın desteğiyle (Erdoğan da bahsetti) Halkbank az bir ceza alırsa ve Hakan Atilla Türkiye'ye dönerse iktidar medyası yeniden 'aramız hiç olmadığı kadar iyi' manşetlerini bile tekrarlayabilir. 

Devriye mesajı

Aslında karşılıklı pazarlıklarla gelinen noktada en önemli gündem maddesi 'Kürtler'... Erdoğan, "Suriye'de Fırat'ın doğusundaki terör yapılanmasını da çökerteceğiz. Planımızı programımızı da yaptık" derken, Türkiye bölgeye topçularla ateş açıyor. ABD Dışişleri, "Suriye'nin kuzeybatısında ABD askeri personeli de o bölgedeyken gerçekleştirilen saldırılardan kaygı duyuyoruz" açıklamasını yapıyor. Bu gelişmeler yaşanırken ABD askerleri Türkiye sınırında yer alan Suriye Demokratik Güçleri kontrolündeki Derebesiye köyünde devriyeye çıkıyor (Kaynak: AFP-BBC). Adeta mesaj veriyor. 

Çözüm çabası

Ve Türkiye medyasında fazla yer bulmayan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey'nin 1 Kasım'da Paris'te Al Arabiya'ya verdiği demeç. Hemen hatırlayalım, kendisi ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Türkiye'nin tezlerine yakın isim olarak biliniyor. Jeffrey sık sık, "Türkiye’nin desteği olmadan Amerika’nın Suriye’de bir politikası olmaz” görüşünü de savundu. Dönelim tekrar Al Arabiya'ya söylediklerine. Şöyle diyor:

"ABD'nin iki ortağı, -Türkler ve Kürtler, arasında çözüm için çaba harcıyoruz. Kuzey Suriye’deki Amerikan ordusu Suriye Demokratik Güçleri ve yerel güçlerle işbirliği yaparak IŞID’i geri çekmeye çalıştı, çalışıyor." 

Jeffrey sıradan bir isim değil. Türkiye ile mesafesi açık olmayan bir isim. O yüzden söyledikleri belki başında da olsa bir 'çözüm' için ABD'nin devrede olduğunu ifade ediyor. Sert rüzgarlardan barışa yelken açılabilir mi? Göreceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"