03 Temmuz 2023

Tanıl Bora'dan siyasi biyografi kitabı: Demirel

Demagoji ustalığında, sadece Türkiye'nin değil belki de dünya siyaset tarihinin en ön sıralarında gelecek bir yeteneğe sahip olan Demirel'in doğumundan, ölümüne değin, hayatı adeta dip köşe taramalarıyla, hiçbir ayrıntı, önemli önemsiz, tefrikine gidilmeden bir roman kıvamında anlatılıyor

"Süleyman Demirel, Türk sağının açıortayıdır. Milliyetçi-muhafazakar, İslamcı, liberal, devletçi, vs. sağ söylemleri ortalayan merkez sağ diye bir şey varsa, o açıortay, Demirel'dir."

Tanıl Bora'nın bu son derece doğru tespiti, kitabın aynı zamanda ana temasının ifadesidir. Kitap İletişim Yayınevi tarafından Haziran 2023 tarihinde çıkarıldı.

İletişim Yayınları, 12 Eylül askeri darbesinin müsebbibibi olduğu; akabinde Özal – Anap hükümetleriyle iktidar olan neoliberalizmin iştiha ile dört koldan giriştiği sosyal ve ekonomik politikalarla derinleşerek yaygınlaşan toplumsal ufunetin şafağında, 1983 senesinde kuruldu. Yani tam kırk yıl oluyor; bilvesile, İletişim'in 40. yılını kutlayıp tebrik etmek de, bu yayınevinin faaliyetlerini ve yayımladığı eserleri takip ederek, o eserlerden en üst seviyede istifade etmekte olan biz okurlara düşen bir vefa teşekkürü, nezaket ve görev mahiyetinde bir gerekliliktir.

40. yılında, İletişim'in beklenmedik bir sürpriz yaparak Tanıl Bora tarafından yazılan Demirel kitabını yayımlaması zamanlama açısından da bir değer taşıyor. Beklenmedikti; çünkü bu ülkede "11 Şubat 1961'deki DP'nin siyasi misyonunu sürdürmek üzere kurulan AP'nin (Adalet Partisi – MB) hazırlık çalışmalarının yürütüldüğü muhitlerde 'gezinirkenki'... fevkalade münkesiriz (kırgın)" – (sayfa: 70) olduğunu bilhassa vurguladığı zamanlardan başlayan ve " Partiye üye olurken Menderes'in prenslerinden biri gibi takdim edilen Demirel, 30 Kasım 1962'de yapılan 1. Büyük Kongre'de Genel İdare Kurulu'na en yüksek oyla seçilen üye oldu." (sayfa: 71). Böylelikle siyasi aktüalitesi vites büyüte büyüte hızını alarak ülke gündeminin zirvelerinden yaklaşık altmış sene hiç düşmedi.

Güneri Civaoğlu'nun İslamköylü Phoenix başlığı taşıyan yazı dizisinin (sayfa: 73)  konusu olan; küllerinden doğan efsanevi kuş Phoneix diye övgüyle tanımlanan Demirel, Türkiye'de üç kuşağın zihninde, gönlünde hep müstesna bir konumda yer almayı becerdi.

En çok da 68 kuşağının zihninde / bilincinde yer eden ama aynı çap ve nitelikte 70'lerin nesillerinin de silinmez bir mürekkeple belleklerine nakşolan Demirel, elbette hakkında en fazla yazılan, tartışılan, söz söylenen siyasi lider oldu.

Hatta İletişim Yayınları, editörlüğünü Tanıl Bora'nın yaptığı, Murat Aslan tarafından yazılmış Süleyman Demirel (biyografi) kitabını piyasaya çıkardı. İlk baskısı 2019 yılında yayımlanan bu kitap, 2021 yılında 3. Baskısını da yapmıştı.

"Diğeri, gazeteci Cüneyt Arcayürek'in 21 ciltlik kitabı" (sayfa: 12).

Bu kitaplar ve binlerce makale, yazılı polemikler, haber yazıları vs. varken, Süleyman Demirel vakasını takip etmiş ve Tanıl Bora'nın kitabının ilk aşamada hitap edeceği ve bu kitapla alakadar olacak insanların, Demirel hakkında bilmediği ne kalmış ki? Yeni bir siyasi biyografisinin bu hacimli -576 sayfalık- kitapta bilinenin dışında ne söylenecek ki kaygısını duymamaları pek mümkün değildi. Bu manada Bora, çok riskli bir işe girişmişti. Ama kitap okunduktan sonra, Bora'nın bu riskli ve çetrefilli işten yüzünün akıyla çıktığı hemen anlaşılıyor. Bir vakitler vazgeçmiş olsa da yazmayı istediği Demirel biyografisinin ön hazırlık evresinde Putin, Tito gibi liderlerin de biyografilerini okuyup, üç yılı aşan bir süre çok yoğun çalışarak; Isparta'ya da gidip, Demirel müzesinde, külliyesinde kitabı için belge taramaları, araştırmaları yaparak alanında bir Opus Magnum ortaya çıkardı.

Türkiye politik aleminin serencamını, ideolojik evrelerini, günlük yaşamın, halkın, kutsal / ceberrut devletin dönüşümünü Demirel prizmasından ve yansıyan tüm renkleri üzerinden irdeliyor, değerlendiriyor. Olguları ve süreçleri belgeye dayanan bilgi ve kanıtlarla okurun önüne getiriyor Tanıl Bora. Bir tür sosyal arkeologluk ve kuyumcu titizliğiyle eserini sunuyor. Bu hasletiyle kusursuz ve okura da "iyi ki yazmış" dedirten kitabını armağan ediyor. Ülkenin siyasi, edebi kültürüne kıratı hayli yüksek bir katkı yapıyor.

Demagoji ustalığında, sadece Türkiye'nin değil belki de dünya siyaset tarihinin en ön sıralarında gelecek bir yeteneğe sahip olan Demirel'in doğumundan, ölümüne değin, hayatı adeta dip köşe taramalarıyla, hiçbir ayrıntı, önemli önemsiz, tefrikine gidilmeden bir roman kıvamında anlatılıyor. Demirel odağında, ama salt onun kah eğlenceli kah sinirleri laçka edici salınımlarla dolu serüveni değil aynı zamanda ülkenin yakın dönem siyasi tarihi de vukufiyetle işleniyor kitapta.

Eminim ki puro düşkünlüğü ve viski severliği bilgisini birçok okur ilk bu kitaptan öğrenmiş olacak.

Muhalefette olduğu zamanlar son derece tutarlı bir demokrat, insan hakları savunucusu ve devlet – millet ikileminde, pusulasının ibresinin tereddütsüz millet tarafını işaret ettiğini; iktidar olduğunda ise derhal devlet istikametine döndüğünü, demokratlık ve insan hakları söylemine bir sorgulama yapılmasına dahi müsamaha ya da tahammül göstermediğini Demirel'i ilk kez kitapla tanıyanlar hayretle fark edecekler.

Ama kitabı okuyan 68 kuşağı ve 70'li yılların nesilleri, süreğenleşen bu yaman çelişkiyi nasıl kanıksadıklarını anımsayacaklar. Kaybettikleri arkadaşlarını hüzünle anarken o yıllarda "Sağcılar bana suç işliyor dedirtemezsiniz", lafını ve lafzını hatırlamanın acısını yüreklerinde hissedecekler. Bu bağlamda şu uzun alıntı, Demirel tıynetiyle ilgili bir fikir verir:

"Devrimci sosyalist hareketin 1971 yılı başında silahlı mücadeleye girme kararı alan kollarından biri olan THKP-C'nin on üyesi, 30 Mart 1972'de kuşatıldıkları Tokat – Kızıldere'de yaylım ateşle katledildiler. Demirel 4 yıl sonra olayı şöyle özetleyecektir: 'Sokak eşkıyaları… Kızıldere'de devlet bunların yakasına yapışmış ve ve devlet pençesinde kalmışlardır.

Kızıldere, 12 Mart rejiminin genel olarak solu sindirme, silahlı mücadeleye yönelen radikalizmi ise 'ibretlik 'bir şiddetle ezme siyasetinin zirve olaylarından biriydi. Gerisinde, sosyalist hareket kurucu denebilecek bir travmatik iz ve aynı zamanda bileyici bir bir şehit mitolojisi bıraktı. Benzer bir etki bırakan diğer zirve olay, THKO üyeleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'ın idam edilmeleridir.T ürkiye'de o yıllarda da 68 hareketinin simgesi olan Deniz Gezmiş (idam edildiğinde 25 yaşındaydı), bir ikona dönüşmüştür.

Devlete karşı işlenen suçlar da caydırıcı cezaların uygulanmamasını temel bir zaaf olarak gören, bunu 1971'den beri sürekli vurgulayan Demirel, idamlara kararlılıkla destek verdi. 11 Mart 1972'de idam kararlarının Meclis'in onayına sunulduğu gün 'evet'ler anons edildiğinde iki elini birden kaldırmıştı. Günün tanıklarından gazeteci Okay Gönensin'e göre 'arka sıralarda bir tereddüt hissetmişti ', Altan Öymen'e göre 'herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu.' Öymen, sonra, 'vakur bir ifadeyle' önüne döndüğünü hatırlar. Altan Öymen, 1976'daki yazısında, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan yeğeni Yahya Demirel için '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyen 'Süleyman Bey'in, Gezmiş-İnan-Aslan için hiç '25 yaşında çocuklar' demediğini yazacaktır. Erdal Atabek, 22 Haziran 2015'te Cumhuriyet'te 'Deniz Gezmiş'lerin idamı onun yönettiği bir cinayet törenidir," diyecektir."  (sayfa: 216)

Son yıllarda, ideolojik önderlik amaçlı parlatılma çabasına girişilen Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili 151. ve 152. sayfada yer alan ibretlik bölüm ise hakikatin bilinmesi bağlamında pek isabeti olmuş.

Kitabın 422 ve 423. sayfalarında şu ifade hoş bir sürpriz olarak okuru acı acı gülümsetiyor:

 "Protest ozan Fikret Kızılok, uzun bir aradan sonra 1995'te yaptığı Yadigar albümünde yer alan "Demirbaş" adlı şarkı, bu Demirel karamsarlığının marşı gibi çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı döneminde çıksa da, nakaratı: 'Süleyman hep başbakan / başbakan hep Süleyman'dı şarkının. Dünya değişir, devran dönerken, Demirel'in hep 'başımızda' kalmasını hicveder."

Son derece önemli bulduğum Demirel biyografi kitabını bitirdikten sonra insanın aklına bir de şu geliyor: Aynı çap ve kalitede bir Menderes biyografi kitabı, altın üçlünün en kıymetli ve muhterem halkası hakkında da –mesela, sosyete içkisi sayılan martini iptilasını- bilinmeyenleri bilinene katan hayırlı bir iş olur. Müteşekkir kalırız. Tıpkı Tanıl Bora'ya, Demirel kitabı için, kaldığımız gibi...

Yazarın Diğer Yazıları

Hint klasik müziğinin tabla üstadı Zakir Hussain’e saygı

Zakir için müzik sadece bir meslek, bir kariyer alanı değil, aynı zamanda manevi bir yolculuktu. Dünyanın dört bir yanındaki sanatçılarla, geleneklerle ve kültürlerle bağ kurmanın yoluydu

Ballake Sissoko ve Koga sanatı

Mali'den gelen 21 telli arp benzeri bir enstrüman olan kora, merak uyandıran ve meydan okuyan bir ses karmaşıklığına sahip...

Gülten Akın şiirinde Kızıldere ve Mülkiyeli devrimci Sabahattin Kurt

Kızıldere’de katledilen devrimcilerin tümünün isimleri, Gülten Akın’ın şiirlerinde anılır ama en çok Sebo’nun adı geçer

"
"