01 Aralık 2020

Leonard Cohen'in hayatı - I'm your man

Kitap bitince okur, Cohen'i annesi – babası, ablası, eş ve sevgililerinden daha fazla tanımış olmanın ayrıcalığını yaşıyor

Şiir ve roman olarak yazdığı 13 kitabı olmasına rağmen dünya O'nu şarkıcı, söz yazarı, müzisyen olarak bildi. Şairliği ve roman yazarlığı, parlak ve etkileyici müzisyenlik kariyerinde, kendisi hiç öyle olmasını istemediği halde hep ikinci planda kaldı.

İlk şiir kitabını 1956, ilk romanını ise 1963 yılında yayımladı. Şiirleri de romanları da ödüller ve övgüler aldı. Görkemli Kaybedenler adlı romanı hakkında yapılan bir kritik Boston Herald'da şu sözlerle yer aldı:  "James Joyce ölmedi, Leonard Cohen adını kullanıyor. Henry Miller'in gözünden yazmaya devam ediyor."

Resmi olarak 32 müzik albümü yayınlandı.

İlk albümü, Songs of Leonard Cohen 1967 yılında çıktı.

Son albümü You Want it Darker (Daha koyu istiyorsun)  21 Ekim 2016 yılında piyasaya sürüldü.

7 kasım 2016 tarihinde 82 yaşında hayata veda etti.

Dvd formatında konser kayıtları ile "I' m your man" belgeseli müzik marketlerde bulunabiliyor.Tabii cd'leri de...

Dinleyici kitlesi dünyanın her yerinde ortak özellikler gösterir. Entelektüel, ortalamanın üzerinde şiir ve roman okuyan, varoluş sorunsalıyla zihinsel meşguliyetini sürdüren, aralarında Marksistlerin de Budistlerin de bulunduğu bir Cohen klanı demek doğru olur.

Cohen'i yetmişlerden beri dinliyorduk ama yaşamı hakkında bilgimiz yoktu. On yıllar böyle geçti. Kara Plak yayınları yayımladığı bu biyografi kitabıyla Cohen hakkında bilmemiz gereken her şeyi öğrenme fırsatını verdi. Tabii kitabı su içer gibi yudumladık. 2016 yılında çıkan bu kitabın 2020 yılının son ayında tanıtımının yapılması ülkemize özgü bir tuhaflık. Ama, Cohen'i benden çok önce dinlemeye başlamış, sevmiş hatta izlemiş insanların olduğunu bildiğimden bu kitabı onlardan biri nasıl olsa yazar kanaati ve beklentisindeydim. Dört yıl geçince kimse de yeltenmeyince daha fazla gecikmenin Cohen'e de, bu kitabı çevirterek yayımlayan Kara Plak yayınlarına da haksızlık olacağını düşünerek yazmaya karar verdim.

Kitap Adı: Leonard Cohen'in Hayatı - I'm Your Man
Yazar: Slyvie Simmons
Çevirmen: Duygu Akın
Yayınevi: Kara Plak
İlk Baskı Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 448
Baskı Yılı: 2016
Yayınevi: Kara Plak

Kitap, başlıkları da verilerek 25 bölümden oluşmuş. İlk sayfada kısa bir önsöz yazılmış. Son söz ve ardından yazarın notu başlıklı iki yazıyla da çalışma tamamlanmış. Çevirinin çok başarılı olduğunu belirtmek gerek. Çeviriyi yapan Duygu Akın'ı kutluyorum.

Okur, Cohen'in doğduğu 1934 yılında başlayan yolculuğunda O'nun yanındaymış hissini duyumsayarak sayfalarda ilerliyor. Çok değişik bir yol arkadaşı Cohen; depresif, nüktedan, nazik, yaratıcı, çapkın; kendi paralel evreninden bizim yaşadığımız evrene gidip geliyor ama geliş zamanı ve yeri belli olmuyor. Üstelik her geldiğinde de zihin ve duygu dünyamıza armağanlar sunuyor. Görkemli kaybeden 68 ve 78 kuşaklarına ruh sağaltıcılığı yapıyor. Bastırılmış arzunun aslında nasıl da yön tayin edici olduğunu yaşamı ve eserleriyle göstererek arzularının peşinden koşuyor adeta. Arzunun bir yıkıcı, erdemlerden uzaklaştırıcı o nedenle de büyük idealler savaşına girenlerin sıyrılması gereken bir tökezletici olmadığını hatırlatıyor. O bir yersiz yurtsuz ve bin yayla mukimi. Hakikatlerin çoğullaşmasına karşı insanı tek boyutlu hale getiren anlayışı sanatıyla, yaratıcı eylemlerle, yaşamıyla mahkûm ediyor.

Kitap bitince DeleuzeGuittari, Marcuse, Foucault, Heidegger ile yeniden ve tılsımını Cohen'in simyasında bulan bir buluşma gerçekleşiyor. Bu düşünsel çarpışmaları gerçekleştirdiği için de kitap ayrıca değer kazanıyor. Yani sadece ünlü ve yetenekli bir şarkıcının macera dolu yaşam öyküsünün basitliğinde ve sığlığında gezinmiyor okur; meşrebi ve birikimine göre Cohen'in hayatına farklı bakabiliyor

Kanada Montreal'de başlayan yaşamında arzularının pusulasıyla aklına estiği gibi yaşamış Cohen. Bir bakıyorsunuz Yunanistan'ın Hydra adasında Görkemli Kaybedenler romanını yazıyor bir bakıyorsunuz İbiza adasında, sonra Küba'da; Paris'in gösterişsiz bir otelinden Hindistan'a gidiyor aniden, İsrail'de savaşan İsrail askerlerine moral vermek için konsere çıkıyor. Sonra Newyork'ta ünlü sanatçı konuklarıyla (Bob Dylan, şair Dylan Thomas, Sid Vicios – Punk grubu Sex Pistols'un ikonlaşmış solist ve bas gitaristi, Beat şiir akımın öncü ismi Alan Ginsberg, Hippi prensesi Janis Joplin, Patti Smith, Bob Marley, Jim Morrison, Tennesse Wiliams, Jimi Hendrix, Andy Warhol…) nam salmış Chelsea Hotel'de yaşamaya başlıyor.

Bu baş döndürücü seyahat ve konaklamalar dünya ve Avrupa turneleri dışında gerçekleşiyor. Arzularının ve depresif ruh halinin yönlendirmesiyle hiç sorgulamadan, yüksünmeden oradan oraya ülkeler, kıtalar arasında gidip geliyor. Aslında Musevi ama Hristiyanlık ve Budizm'den de etkileniyor. Tinselliği de nev-i şahsına münhasır; Davut'tan da İsa'dan da Buda'dan da ruhunu sağaltacaklarını alıyor. Şarkı sözlerinde, bestelerinde, şiirlerinde, romanlarında ruhani arayışlarının izi kolayca fark edilebiliyor. Hegel, felsefeyi, ''Kendi kendini geliştiren düşünce" olarak tanımlar. Cohen'in sanatında yaptığı tam da budur.

Hayattaki en yakın dostu, öğretmeni Roshi isimli bir Japon zen keşiş. Cohen'in isteğiyle bu japonun başkeşişlik yaptığı Zen Budist manastırına kapanıyor ve tam beş sene manastırda keşiş hayatı sürüyor. Ama matrak olan şu: Keşiş Roshi içkiyi çok seviyor ve sıkı da içiyor. Cohen'le dana dili eşliğinde kanyağın gözüne gözüne vuruyorlar manastırda. Bir de alkol derecesi 70 olan bir Kore likörünü şişe şişe deviriyorlar.

Beatles'ın da 1969'da "Let it be" albümünün yapımcılığını üslenen aynı zamanda John Lennon'ın yakın dostu olan ama albüme Beatles üyelerine bilgi vermeden fikirlerini sormadan eklediği yaylılar ile Paul Mccartney' e saç baş yolduran Phil Spector ile yaşadığı prodüktörlük macerası tam bir fars. Yıllarca merak etmiştim: Leonard Cohen, Spector'ın prodüktörlüğünü nasıl kabul eder diye. Olay detaylarıyla anlatılmış kitapta. Detaya girmeyeyim ki okuyunca tadına daha iyi varılsın. Spector bir Amerikalı kadın oyuncuyu öldürme suçundan dolayı hapiste. 2009 yılında 19 yıl ceza verildi.

Bu kitapta belki de en dikkat çeken yan, o birbirinden güzel ve etkileyici şarkıların nasıl sancılı süreçler sonrasında ve ne kadar uzun süreler çalışılarak üretildiği. Sabırla, titizlikle yazıyor Cohen, ta ki kendi ölçülerine göre kıvamına gelinceye dek. Piyasaya, güncele, popüler olana bakmıyor bile. Müzik endüstrisinin oligarşik tasallutuna hiç değer vermiyor hiç de takmıyor. Bildiği gibi, içinden geldiği gibi hislerini, arzularını, özlemlerini, aşklarını, kırgınlıklarını anlatıyor. Gösterişten, trendlerden uzak ve basit yaşamış hep. İlişkilerinde de, dostluklarında da içten, bilgece bir çelebilik hep Cohen'in ayırd edici vasfı olmuş. Bob Dylan'la arkadaşlığı kitabın insanı duygulandıran bölümlerinden biri. Okunduğunda görülecek.

Şarkılarının isimleri olan Suzanne ve (So long) Marianne ile yaşadığı tutkulu aşk, bu zarif insanı derinden yaralamış. Zaten şarkıları dinleyince o yaşanmışlığı algılanabiliyor.

Marianne Ihlen
Suzanne Elrod

Yardımseverliğini, cömertliğini, diğerkamlığını öğrenince bencilliğin saltanatını sürdüğü yaşadığımız zamanlarda bu erdemlerin istenirse hayata geçirilebileceğini de görüyoruz.

Kitap 2012 yılında tamamlanmış. Yani Cohen'in ölümünden dört yıl önce. Yazar, Cohen'in hayatına girmiş insanların büyük çoğunluğunu bulmuş, konuşturmuş. Kitap bitince okur, Cohen'i annesi – babası, ablası, eş ve sevgililerinden daha fazla tanımış olmanın ayrıcalığını yaşıyor.

Sylvie Simmons, bu iş böyle yapılır dedirtiyor. Kitap yayımlandıktan sonra Cohen'in son ve bence en görkemli albümü çıkmış. İnsan keşke o albümün öyküsünü de okuyabilseydik diyor. O albüm yaratım sürecinin sırlarıyla Cohen'le birlikte göklere yükseldi.

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...