31 Mart 2023

Kızıldere'den Önce 10 Ay | Mahir Çayan, kitabı ve 51. yılında Kızıldere

Hüseyin Cevahir kitabını yazan Solgun, Mahir'de de aynı titizlikle ve aynı hassasiyetle çalışmış. Kitap yoğun bir emek, çaba ve araştırma sonucu yüz akıyla okurlara, devrimcilere, yakın tarih araştırmacılarına ve devrimci mücadeleyi merak eden yeni kuşaklara armağan edilmiş

Dünyada ve Türkiyede son 60 yıldaki toplumsal mücadeleler tarihine bakıldığında, Almanya'da, RAF-Andreas Baader ve Ulrike Meinhof; SDS - Rudi Dutschke; Uruguay'da, Tupamaros - Pepe (Sonraki yıllarda Uruguay devlet başkanlığına seçildi) ve Raul Sendic; İtalya'da, Kızıl Tugaylar ve Antonio Negri; Filistin'de, FHKC ve George Habbaş; Türkiye' de, THKP-C ve Mahir Çayan isimleriyle karşılaşılır.

Bu örgütler ve liderleri, ülkelerinin siyasi ve ideolojik tarihlerinde derin izler bıraktılar. Hâlâ tartışılıyorlar, anılıyorlar; belgesellere, sinema filmlerine, on binlerce sayfalık araştırma –inceleme kitaplarına, makalelere konu oluyorlar. Niceliksel manada Mahir ve THKP-C hariç. Çünkü yaklaşık kırk yıl, Mahir hakkında ne bir belgesel ne sinema filmi ne bir tiyatro ne de hayatı ve fikirleri hakkında tatminkâr nitelikte ve sayıda çalışma yoktu – yapılmamıştı. Bu nedenle Türkiye'nin herhangi bir yerinde yaşayan ve bu konulara ilgi duyan bir insan hiç dil bilmese bile yukarıda isimleri zikredilen örgüt ve önderleri hakkında, Mahir Çayan ve THKP-C'den çok daha fazla bilgiye sahip olabilir. Mesela, sadece Ulrike Meinhof'un hayatı hakkında üç çeviri kitap yayımlandı. Mahir'e kişilik ve siyasi görüşleriyle en yakın olan ve ikiz kardeşi kadar benzeyen Şilili MIR örgütünün kurucu lideri Miguel Enriquez hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olunabilir. Çünkü Miguel'i anlatan ve eşi tarafından yapılan belgesel film izlenebilir, hakkında Türkçe yazılan makaleler okunabilir.

MIR'ın 15 Ağustos 1965'te kurulduğunu ve MIR Genel Sekreteri Miguel Enríquez'ın 5 Ekim 1974'te Santiago şehrindeki Santa Fe caddesinde General Pinochet diktatörlüğüne bağlı gizli servis elemanlarıyla girdiği çatışmada öldürüldüğünü, tıp fakültesini birincilikle bitirdiğini, aynı yıl 2. ve 3. derece ile tıp fakültesini bitiren arkadaşlarıyla MIR'i (Movimiento de ızquierda Revolucionaria – Devrimci sol hareket) kurduklarını öğrenilebilir. Ama Mahir'in yaşamının ayrıntılarının bilgisine vakıf olunamaz. Çünkü o bilgileri içeren derli toplu çalışmalar yapılmamıştır.

Ve hazindir ki Mahir'in en yakın arkadaşları da -birkaç istisna hariç- on yıllarca, söz birliği etmişlercesine susmayı yeğlediler. Aynı sorun örgütler için de geçerlidir. RAF'ın, Tupamaros'un, Kızıl Tugayların, (Japonya'daki) Kızıl Ordunun bilindiği kadar ya da istenirse kaynak bolluğundan derinlemesine öğrenileceği ölçekte, THKP bilinemez ve öğrenilemez- yeterli kaynak eser olmamasından.

Mesela; Fransa'ya gidip devrimci mücadele hakkında gözlem yapıp bilgilenmek isteyen Mahir'in Fransa'dan İngiltere'ye de aynı saiklerle gittiği bilinir. Ama orada ne kadar, nerede, kimde kaldığı, gözlem ve izlenimlerinin neler olduğu hala meçhuldür.

Yıllar sonra annesi Naciye hanımın terzilik yaparak geçimini sağlayabilmek için Suudi Arabistan'a gittiği ve orada vefat edip cenazesinin getirildiği İstanbul'da tabutu cenazenin kim olduğunu hiç bilmeyen birkaç kişi tarafından omuzlandığı, o keskin sloganları atanların kahir ekseriyetince de bilinmemektedir.

Mahir'in amcası, kardeşi aranmamış, görüşülmemiş ve verebilecekleri, bilinmesi gereken bir dolu bilgi ihmalkârlık yüzünden edinilemeden kaybolup gitmiştir.

Mahir'in eşi Gülten Çayan yaklaşık 55-56 yıldır yurt dışında yaşıyor ve seksenine yaklaştı. Herhalde anlatacağı çok şey vardır. Aranıp soruldu mu? Yakın tarih çalışmaları için sözel katkı istendi mi acaba? Sorunun yanıtını çok iyi biliyorum: Hayır.

Oysa Gülten Çayan ile, iyice hazırlanılarak yapılacak bir nehir söyleşi, kıratı ölçülemez değerde bir eser olurdu. Henüz bilinmeyen, yanlış bilinen, birçok mevzu aydınlığa kavuşmuş olur, süreçlerin, olayların ve vakıaların hakikatleri gün yüzüne çıkardı.

Memlekette maalesef bu boşluk halen mevcudiyetini sürdürmekte iken, Ulrike'nin, Rudi'nin, Pepe'nin, Miguel'in, Habbaş'ın hayat hikâyeleri detaylarıyla bilinebilir. Çünkü bu önderlerin, eşleri, arkadaşları, yoldaşları bildikleri her şeyi anlattılar, paylaştılar ve açık uçlu bir dürüstlükle tartıştılar.

Miguel'i selamlayarak Mahir'e dönelim. 51 yıl önce, 30 Mart'ta saat 14.30 sularında açılan ateş sonucu şakağına isabet eden tek kurşunla hayata veda eden Mahir'le aynı operasyonda enternasyonalist devrimci dokuz arkadaşı daha öldürüldü. Kızıldere köyünden çıkarılan THKP'li devrimcilerin cansız bedenleri Türkiye'nin çeşitli yerlerinde defnedildi; Sabahattin Kurt hariç. Çünkü ailesi cenazeyi almaya gidemediği için Niksar'da kamu görevlilerince gömüldüğü aileye çekilen telgrafla bildirilen Sabo'nun mezarının yeri bu satırların muharririnin Niksar'da iki gün süren tüm aramalarına rağmen bulunamadı.

Çayan'ın amcası Enver Bey Niksar'da hastane bodrumunda atılı vaziyette tutulan 10 devrimci arasında bulduğu Mahir'in cenazesini tabuta yerleştirerek Ankara'ya doğru yola çıktı. Ankara'ya 30 km kala bir askeri kontrol noktasında durdurulan arabada Mahir'in tabutunun olduğunu öğrenen dönemin ünlü generali Tevfik Türüng, amcasına en galiz küfürleri ederek içerisinde henüz soğumamış bedeni olan Mahir'in tabutunu tekmeledi ve maiyetine hemen gömülmesi talimatını verdi.

Cenaze apar topar Ankara-Karşıyaka mezarlığının kimsesizler kısmındaki bir mezara özensiz, kefenlenmeden, yıkanmadan, kanlı giysileriyle gömüldü. Mezar, 2 yıl içerisinde sahip çıkılmazsa kaybolacaktı ama Mahir'in arkadaşları, işin peşine düştüler. Defin sırasında mezarlık müdürü, şöyle fısıldamıştı Mahir'in amcasının kulağına: "Merak etmeyin, ben yerini biliyorum, ortalık yatışsın sonra gelin, cenazeyi istediğiniz bir mezara defnetmenize yardımcı olurum.''

Söz tutuldu ve Mahir'in yakın arkadaşları Mustafa Kemal Kaçaroğlu ile Mahir Sayın, gerekli bürokratik işlemleri tamamladılar. İstanbul'da yaşayan annesinden de vekaletname alıp mezarı açtırdılar ve önderleri Mahir' in kemiklerini bir torbaya koyarak, şimdiki kabrine defnettiler. 

1972 Mart 30 tarihinde vuku bulan Kızıldere vakası da henüz tam olarak aydınlanmış değil. İngiliz devletinin gizlilik süresinin dolmasının akabinde, dosyalar yasak kalktığı için incelendi. Yıllarca sıradan teknik personel oldukları iddia edilen rehinelerin aslında İngiliz devlet ajanı oldukları ortaya çıktı. Ama operasyon sırasında köyde bulunan ve İngilizce konuşan insanların kimler oldukları ve hangi sıfatla, ne tür bir görevle operasyona katıldıkları gizemini 51 yıldır koruyor.

Arkadaşları tarafından çok sevilen Sabo yani Sabahattin Kurt, 51 yıl önce ailesine yollanan resmi telgrafta söylendiği gibi Niksar'ın Şavşat mezarlığına gömüldü ise ben o mezarlığı iki gün boyunca 7-8 saat süren karış karış yaptığım aramalarda neden bulamadım. 68 devrimci kuşağının bir numarası olarak gösterilen ve hakkında kitap yazdığım Sabo'nun akıbeti nasıl bir ihmalkârlık ve umursamazlıkla yıllarca karanlıkta bırakılır?

Mahir ve Kızıldere meselesi belli ki daha uzun yıllar mevzu olacak. Çünkü bu vaka hakkındaki sözüm(üz) bitmiş değil. Zira araştırmalarım ve çalışmalarım devam ediyor; bu minval üzere Gülten Çayan (Savaşçı) ve abisi müteveffa Orhan Savaşçı ile yaptığım görüşmeleri henüz paylaşmış değilim. Bunları ilkin T24'ün sadık okurlarının öğreneceği sözünü burada veriyorum.

Mahir ve THKP, indirgendiği İlyas Aydın ve Efraim Elrom olaylarından ibaret ve bu vakalarla sınırlı değildir. Öyle olsaydı, çoktan unutulur, hafızalardan silinirlerdi.

Niksar'da araştırmalarımı yaparken tanımadığım ama orada bulunma nedenimi ve amacımı sezen bir orta yaşlı Niksar'lı yanıma yaklaştı, şu sözü söyledi ve yürüyüp uzaklaştı: "Bir gün gelecek o çocukların heykelleri Niksar'ın orta yerine dikilecek."

Mahir Çayan kitabının akla getirdikleri

14 Ağustos 1946 tarihinde Samsun'da doğan, 30 Mart 1972 tarihinde Tokat'ın Niksar ilçesinin, Kızıldere köyünde bu dünyaya veda eden Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Mahir Çayan öldürüldüğünde, 26 yaşındaydı. Kurucusu ve lideri olduğu THKP ise henüz ikinci yılını tamamlamamıştı bile.

Bu kadar kısa ömürlerinin sonunda fiili varlıkları sona ermesine rağmen elli üç yıldır, unutulmuyorlar, siyasi gündemden düşmüyorlar. Nedenleri üzerinde kafa yormaya değer bir vakıadır.

Türkiye tarihinde, örgüt-lider özdeşleşmesinin bu boyutta gerçekleştiğinin bir diğer örneğini göremiyoruz. Bu gerçeklik, üzerinde düşünülmesi gereken ve doğru analiz edilmesi halinde ufuk açabilecek olan bir olgudur.

Nesnel bir çözümlemede şu sonuca varıyoruz. Çayan; rafine birikimi, teoriye hakimiyeti, işlek zekası, cesareti, sınıfsız toplum ütopyasına adanmışlığı, gelişkin muhakeme yetisi ve somut olayların-süreçlerin somut analiz becerisi ile THKP-C'nin hem lideri hem militanı hem de teorisyeni olmuş ve tarih divanında örgütüyle en fazla özdeşleşmiş önder olma vasfını kazanmıştır.

Bu olgu Z kuşağının da merakına ve ilgisine mazhar olmaktadır.  

Kitap hakkında

Geçtiğimiz haftalarda Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan, Hüseyin Solgun'un yazdığı, "Mahir Çayan – Kızıldere'den Önce 10 ay'' isimli kitabı yukarıda belirttiğim boşlukların doldurulmasına yönelik çok değerli bir katkıdır.

Daha önce de Hüseyin Cevahir kitabını yazan Solgun, Mahir'de de aynı titizlikle ve aynı hassasiyetle çalışmış. Kitap yoğun bir emek, çaba ve araştırma sonucu yüz akıyla okurlara, devrimcilere, yakın tarih araştırmacılarına ve devrimci mücadeleyi merak eden yeni kuşaklara armağan edilmiş.

Mahir ve Deniz arasındaki sıcak olmayan ilişki hakkındaki detay bilgi de dahil, güçlü ve dolu bir içeriğe sahip olan kitap, bir Mahir Çayan biyografisi değil. Kızıldere'den önceki on aya odaklanılmış. Bu nitelikteki eserler ile ileride asıl ve hakiki biyografi yazılacaktır. Yani geç kalındı ama yine de karamsar olmamak lazım.Yeter ki sebat etmekten, azimle çalışmaktan – üretmekten vazgeçilmesin. 

Bu kitabın doğru zeminlerde dürüstçe tartışılması, yeni baskısına katkıda bulunulması için elinde belge, fotoğraf ve yazılmamış bilgi olanların, yazara iletmesi, ilgili kişilerin boyunlarının borcudur.

Yazı boyunca döne döne altını çizdiğim başka ülkelerdeki örgütler ve önderlerine kıyasla yeterli kaynak üretiminin olmadığı Mahir hakkında, bilinenlerin yinelenmesinden ziyade bilinmeyenleri bilinir kılarak bilgi birikimine katkı yapacak bir kitap, artık savsaklanmaması gereken tarihi bir görevlerden biriydi. Hüseyin Solgun, bu görevi layık-ı veçhile yerine getiriyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Hint klasik müziğinin tabla üstadı Zakir Hussain’e saygı

Zakir için müzik sadece bir meslek, bir kariyer alanı değil, aynı zamanda manevi bir yolculuktu. Dünyanın dört bir yanındaki sanatçılarla, geleneklerle ve kültürlerle bağ kurmanın yoluydu

Ballake Sissoko ve Koga sanatı

Mali'den gelen 21 telli arp benzeri bir enstrüman olan kora, merak uyandıran ve meydan okuyan bir ses karmaşıklığına sahip...

Gülten Akın şiirinde Kızıldere ve Mülkiyeli devrimci Sabahattin Kurt

Kızıldere’de katledilen devrimcilerin tümünün isimleri, Gülten Akın’ın şiirlerinde anılır ama en çok Sebo’nun adı geçer

"
"