Yazımın ilk bölümünde Sovyet devrimini bir anarşistin anlatımıyla ama aynı zamanda Avrupa’daki etkileri, yankıları ve beklenmedik düş kırıklıklarıyla son derece gerçekçi bir yaklaşımla işleyen Kaybedenlerin Belleği adlı romanı odak alarak anmıştım. Bu soluk kesici ve hiç eskimeyecek romanın başarılı çevirmeni Işık Ergüden’ i yetkinliğinden dolayı tebrik etmek bir okur olarak borcumdur.
Yüzüncü yılında Ekim Devrimi, Türkiye’ de de tartışıldı, yayınlar peş peşe çıktı. Her biri kendi kalibresince katkı yapmıştır, devrimin anlaşılmasına, öğrenilmesine. Ama Birikim dergisi 342-343. özel sayısıyla göğsümüzü kabarttı; bu iş böyle yapılır dedirtti. Birikim’e kırk yıllık bir okur – yazarı bu kaçıncı oldu bilmiyorum ama bir kez daha, iyi ki var, dedim gururla.
Ekim Devrimi’ne başka bir bakış
Romanov hanedanı, 21 şubat 1613 tarihinde Mikhail’in Çar seçilmesiyle Rusya’da monarşinin yönetimini ele geçirdi. Üç yüz yıl Rusya’yı yöneten Romanov’lar, 1917 Şubat’ında Çar unvanına da monarşik yönetimdeki hakimiyetlerine de veda etmek zorunda kaldılar.
Osmanoğulları hanedanı hakimiyetindeki Osmanlı İmparatorluğu 1299 yılında tarih sahnesine çıkıp 1922 yılında Ankara hükümetinin saltanatı kaldırmasıyla ömrünü tamamlamış oldu.
Habsburg hanedanının on üçüncü yüzyılda Alman kralı olan Rudolf ile başlayan daha sonra topraklarını genişleterek, Avusturya – Macaristan imparatorluğuna dönüşen krallığı 1918 yılında dağıldı.
Bu üç büyük hanedan imparatorluğu birbirine çok yakın tarihlerde aynı tarihsel akıbeti yaşamışlar; dağılma ve tarihten silinme. Yazı konumuz Bolşevik Devrimi, o nedenle Habsburg ve Osmanoğulları konularına girmeyeceğim.
Çarlık monarşisinin yıkılması, ilk sosyalist devrim denince akla hemen Bolşevikler, Lenin, Troçki, Sovyetler gelir. Bu tarih yazımının da bir cilvesidir. Halbuki Çarlığa ölümcül darbeyi vuran Bolşevikler ise de onlar henüz arenaya çıkmamışken, 1800’lerden başlayan Çarlığa karşı düşünsel ve politik eylemlerle karşı çıkışlar, Bolşevik devriminin öncülleridir. Çok güçlü, dinamik, üretken bir düşünce dünyasına sahip olan Rus kültürü ve nev-i şahsına münhasır entelijansiyası batı kültür, ideoloji, sanat alemiyle ve oralardaki gelişmelere de yakından ilgisini, merakını hiç terk etmedi. Hep yakından takip etmeye çalıştı. Etkilenilmemesi mümkün değildi elbette.
Ama bu canlılık, üretkenlik salt entelektüel dünyada değildi; siyasi düzlemde de benzeri tezahürler oluşumlar tomurcuklanmıştı. Bolşeviklerden önce, Narodnaya Volya ( Halkın İradesi ) örgütü, Çar II. Aleksandr’ a 1881 yılında düzenledikleri suikastla geniş yankı yaratmış akabinde de Çarlığın hışmıyla karşılaşmıştı. Lenin’ in abisi de bu hışım ve hınçla yargılanıp, suikasta karıştığı iddiasıyla idama mahkum edilmişti. Bizim, devrimci irade dediğimiz Lenin’deki kararlılığı bazı liberal tarihçiler, yorumcular abisinin idamına karşı intikam güdüsü olarak değerlendirdiler ki, idiot sıfatı bile bu bönlük karşısında yetersiz kalır. Aynı idiotik yaklaşım Lenin için diktatör yaftasını kullanagelmektedir ki buna da şapka çıkarmaktayım; cehalet, bilgisizlik, tarihten bihaber olmanın yanı sıra siyasi terminolojinin orta dereceli eğitim almış insanlarının bile düşmeyeceği bir aymazlıktır. Yazıda sırası geldiğinde bu diktatörlük ve Lenin mevzusuna da gireceğim; çok da eğlenceli olacak.
Narodnaya Volya, Marksist bir örgüt değildi; bireysel terörizmi benimsemişti. Lenin’ in bu tür örgütler ve yöntemlerini acımasızca eleştirdiği broşürünün adı: “Sol komünizm bir çocukluk hastalığı‘’, halen geçerliliğini koruyan son derece yetkin analiz ve tezler içerir.
Fakat tarihsel bir perspektifle bakıldığında Narodnaya Volya - Narodnikler hareketinin çarlığa karşı halk ve aydın muhalefetinin yaygınlaşmasında hem rolü olmuş; paradoksal gibi görünse de aynı zamanda da aydın muhalefetinin umarsız kalması üzerine girilen arayışların sonucunda türemiştir. Bu örgütün tarihsel misyonundan bahsedeceksek eğer şunun altı çizilmelidir; Romanov monarşisinde çatlaklar yaratmayı başarmıştır. Sonraki dönem Rus Marksistleri Plehanov, Lenin, Troçki, Buharin, Kamenev, Zinovyev, Kollontay, Rikov, Kirov gibi Bolşevik önderler 1905 Sovyetler örgütlenmesi ve taban demokrasisi sayesinde kitleselleşerek bu çatlakları gediklere çevirip Romanovları ve Monarşilerini çökertmişlerdir.
Çok çetin bir legal ve illegal mücadeleden sonra gerçekleşmiştir çarlığın yıkılması. Lenin ve arkadaşları atıl durumda ve artık kullanılmayan viraneye dönmüş bir değirmenin içinde sıvası dökülmüş duvarlarını kızıl bayraklarla örterek RSDİP kongresini gerçekleştirdiler.
Yanlış bir anlaşılma olmamalı, Plehanov ( 1856 – 1918 ) bir Marksist ve düşünce adamıydı. Ama Bolşevik hiç olmadı; Lenin ( 1870 – 1924 ) ve Bolşevik Partisi’ne karşı eleştirilerini de hiç sakınmadı. Marksist olma ve mücadeleyi başlatma tarihinde Plehanov Lenin’den yaş olarak da büyük olması avantajıyla öncedir. Lenin’ in de çok önemsediği “Emeğin Kurtuluşu” adlı ilk Marksist örgütün hem kurucusu hem de teorisyeni olan Plehanov, çarlığın baskıları üzerine Cenevre’ ye çıkmış, Emeğin Kurtuluş’ unu örgütlemiş, 1917 yılında Rusya’ ya dönmüştür.
Bay Kalem – Feldmareşal ya da Troçki
Bu süreç içerisinde Marksist olan Troçki, çarlığın sürgüne yolladığı Sibirya’dan kaçarak yurt dışını çıktı. Londra’ da 1902 yılında Lenin’ le tanıştı. Iskra ( Kıvılcım ) adlı Marksist gazeteyi çıkaran Plehanov, Lenin ve Martov’ a katılarak, Pero takma adıyla yazılar yazmaya başladı. 24 saatte 24 saat devrimi düşünen ve sadece bu amaca odaklanmış bir hayat süren Lenin insanüstü bir gayretle çalışıyordu, karısı Krupskaya ile birlikte. Ama eminim ki Lenin’ in iflahını kesen ne Plehanov’ la girdiği polemikler, ne Martov ile parti-üye tartışması, ne anarşistler ne de sol komünistlere karşı verdiği mücadele değildi. Bay Kalem lakaplı Troçki’nin yazılarıydı Lenin’i bezdiren; çünkü öylesine süslü bir dil ve üslubu vardı ki Torçki’nin, o süslü ifadeleri ayıklamak ayrı bir işti. Krupskaya ile Lenin, bu kalem ustasına Bay Kalem lakabını takmışlardı. İlk kez sürgünde evlerine geldiğinde üzerinde kendisini getiren taksiye verecek parası olmayan Troçki, taksi ücretini kapıyı açan Krupskaya’ dan alır, o arada da Krupskaya sevinçle Lenin’e seslenir: İliç, bak Bay Kalem gelmiş. Lenin ve Krupskaya sürgün hayatları boyunca aniden ve zamansız gelmek zorunda kalan yoldaşları için bir tas süt, bir ekmek ve bir miktar parayı hazırda tutarlar.
Troçki daha sonra Rusya’da Sovyetlerin kurulması ve etkinliklerinde gerçek bir önderlikle çok parlak işler yapar devrim adına. Lenin henüz sürgündedir ama Rusya’dan sürekli gelişmeler hakkında bilgi almaktadır. Bir seferinde Troçki’nin Sovyetlerdeki başarısı ile kitlelerin ve devrimcilerin nezdinde çok saygın bir konuma geldiği Lenin’e iletilir. Muhteşem dürüstlüğüyle, devrime olan saf bir adanmışlıkla yaşayan İliç şu cevabı verir:
“Olağanüstü çalışkanlığıyla Troçki bunu hak ediyor.”
Marksist olup devrimci mücadeleye katılmadan önce matematik ve hukuk tahsili yapan Troçki için üniversitede hocası olan bir profesör şu sözleri söyler:
“Troçki’nin profesyonel devrimciliği seçmesiyle matematik dünyası bir dehayı kaybetmiş oldu ‘’
Devrimle beraber kışlık sarayın odalarında çalışmaya başlayan Bolşevik önderler bitişik odalarda ve aynı koridorda çalışmalarına rağmen günlerce birbirlerini göremiyorlardı; iş yoğunluğundan. Bu evrede işbölümü yapılmış Troçki Kızıl Ordu’yu kurmuştu. Dışişleri Bakanı pozisyonunda olan Çiçerin’i hatası ve ağır kalması üzerine çok sert eleştirince Çiçerin’ in “Yoldaş Troçki, herkes deha olamaz ‘’ dediğini biliyoruz.
Meksika’da ünlü kadın ressam Frida Kahlo ve ressam kocası Diego Rivera yakın dostlarıdır. Sürrealizm, sanat ve edebiyat üzerine hâlâ parlaklığını koruyan yazılarıyla da çok yönlü bir entelektüel olan Troçki, sürgün hayatı yaşarken, 1940 yılında baltayla kafası yarılarak öldürülür, otopside beynini tartan doktorlar şaşkınlıklarını gizleyemezler; çünkü beynin ağırlığı yaklaşık 4 kg gelmiştir. Ortalama insan beyin ağırlığı 1.2 ila 1.5 kg arasındadır; fillerinki ise 4 ila 4.5 kg gelir.
Troçki’nin yazdığı, Faşizme Karşı Mücadele, Sanat ve Edebiyat Üstüne, Rus Devriminin Tarihi… kitaplar bugün dönüp tekrar okuma gereği duyduğumuz başucu kaynaklardır. Görüşleri de sol siyasi - entelektüel kültürde derinlikli niteliği haizdir
Koba ya da Stalin
Stalin’in illegalite kod adı Koba. Yakın çevresi devrimden sonra da hatta ölünceye kadar Koba lakabıyla hitap etmiş kendi aralarında da bu adla anmışlar. Bolşeviklerin tarihinde mücadeleye katılmış devrime kadar da sürekli illegalitede partinin direktif ve talimatlarına harfiyen uyarak çalışmış bir devrimci.
Lenin’ den ölmeden önce Stalin hakkındaki endişe ve kaygılarını ısrarla dile getirdiği uyarılarına rağmen SBKP genel sekreterliğine seçilen Koba yönetimi ele geçirdikten sonra devrimin Bolşevik önder kadrosunu imha ettirmiştir.
Köylü ve Gürcü kökenli olan Çugaşvili ( Stalin’ in asıl adı ) hayatı boyunca entelektüellerden hoşlanmamış, en büyük rakibi olarak gördüğü Troçki’ye karşı özel husumet beslediğini de gizleyememiştir. Muhtemelen de Troçki’nin kendisi için “sarı gözlü ve sinsi bakışlı” dediğinden de haberdar olmuştur.
Sert ve kararlı bir mizaca sahip olan Koba, Moskova’ ya yetmiş km kadar yaklaşan Hitlerin savaş makinesi Nazi ordusunu Berlin’e kadar kovalayarak Hitler’e beklemediği mağlubiyeti yaşatmış, Hitler’in yaşamına intiharla son vermesindeki önemli etmenlerin başında gelen Kızıl Ordu’nun efsanevi direniş ve karşı saldırılardaki başarısında önemli rol oynamıştır. Bu savaşta oğlu Nazilerin elinde can vermiş, oğlunu kurtarmak için özel bir girişimde bulunmamıştır.
Bolşevik önderler profesyonel devrimci olmakla birlikte, aynı zamanda Çarlık gizli servisi Ohrana’nın cellatları peşlerindeyken cilt cilt kitaplar yazacak seviyede su katılmamış entelektüellerdi. Stalin bu hususta çok gerilerdeydi ama yazdığı kitaplar Marksizmin mekanik bir kavrayışla kaleme alınmış dogmatizmin burçları gibidir.
Troçki’nin entelektüel üstünlüğü ve karizmasından hep rahatsızlık duyan Koba’nın şu sözü teslim etmeliyiz ki mutlak bir gerçekliğe tekabül eder:
“Ben çarlık yıllarında partinin illegal örgütlenmesi için çalışırken Troçki, Paris kafelerinde satranç oynuyordu.”
Evet bu doğruydu ama Bolşevik Devrim deyince Lenin’le birlikte ilk akla gelen isim olan Troçki, Koba karşısında neden kaybetti ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Kibir, gerekli anlarda yerinde müdahale ve atak yapmaktan imtina etmesi sonun başlangıcının raylarını döşedi. Çok önemli bir merkez komite toplantısında sürekli Balzac ( Fransızca olarak ) okuyup, mühim bir hususta ne düşündüğü sorulduğunda elinin tersiyle sinek kovar gibi umursamaz hareketi, ne olursa olsun Bolşevik önderlerin hoş karşılamayacağı bir handikaptı. Bedeli de çok ağır oldu. Koba adım adım bu kendini beğenmiş rakibine karşı mevzileri ve sonra da iktidarı ele geçirdi. Akabinde de kıyımlar, kurşuna dizmeler, cinayetler geldi, hatırlamaktan rahatsızlık duyduğumuz. Devrim tarihi yeniden yazıldı. Stalin'in onay ve sansüründen geçerek resmi bir tarih anlatımıydı bu. Asla itibar etmediğimiz bir anlayışla yazılmış bu resmi tarih zaten ancak Stalinist Ortodoks kilisesinin kutsal metni oldu. Bizim değil.
At ya da Kamenev
Bolşevik devriminin en önemli isimlerinden olan Kamenev, kışlık sarayın karşısındaki Smolny enstitüsünde konuşlanan Bolşevik önderlerdendir. Çok iri bir cüsseye sahipti ve Troçki’nin kız kardeşi Olga ile evliydi.
Devrimden sonra, Lenin ve arkadaşlarının başlattığı yeni bir tarih yapma seferberliğinin en yoğun olduğu günlerde çok önemli bir toplantı yapılacak ve toplantıya da Lenin başkanlık edecektir. Ancak Lenin aşırı yorgunluktan hasta bir vaziyette yatmaktadır. Krupskaya’ nın ısrarıyla da dinlenmekte olduğundan toplantıya gelemeyeceğini ama Kamenev’ in, kendisinin yerine başkanlık yapması önerisini bildirir. Toplantıya katılması gereken tüm Bolşevikler ülkenin çeşitli bölgelerinden gelirler ama Lenin’ in durumu can sıkıcıdır onlar için. Toplantı Kamenev’ in başkanlığında başlar. Kamenev söze yeni başlamış “Yoldaşlar bugün toplantıya ben başkanlık yapacağım. Çünkü yoldaş Lenin gelemeyecek kadar hastadır ve size selamlarını söylemiştir ‘’ diyerek başlar. Salonda derin bir sükut hakimdir. Bir anda salonun devasa kapısı açılır, Bolşevik disiplinde öyle keyfe keder geç kalma olacak şey değildir. Hele de böylesi bir toplantıya geç gelip açılan kapının gıcırtısıyla dikkat dağıtmak, bu hadsizliği yapanı yaptığına pişman ettirecek bir vurdumduymazlıktır ki her biri birer belagat ustası olan Bolşevikler ve Kamenev açılan kapıya hayretle bakarlar. Her zaman ki gibi iki dirhem bir çekirdek şıklığıyla Lenin gülümsemektedir. Şaşkınlığın nedenini çok iyi bilen Lenin “Yoldaşlar, yoksa At beni devirmeye mi çalışıyor yokluğumda ‘’ diyerek kürsüye gelir. At, çok iri cüsseli olduğunu baştan belirttiğim Kamenev’ in Bolşevik yoldaşlarının kendisine taktıkları addır. Salon bir anda sevinç çığlıkları ve sloganlarla çınlar. Lenin; “Yoldaşlar, artık sosyalizmi inşa etmeye başlayabiliriz ‘’ sözüyle yeni bir tarihi dönemi başlatır.
Tek başına bir ordu ya da Kamo
On yıllardır bıkmadan Rus tarihi, düşünce dünyası, Sovyetler ve Ekim Devrimi tarihini okumaktayım. Biyografiler de dahil. Bu tarih çok büyük yetenek ve donanıma sahip yüksek kalibreli insanların eseridir. Ama benim ayrı bir sempati duyduğum çok sevdiğim bir Bolşevik militana geldi sıra, daha doğrusu Lenin’ e canını verecek kadar sadakatle bağlı ve Lenin’in şaka yollu ‘’ Kafkas haydutu ‘’ dediği Kamo’ ya. Unutulmaz Kamo' ya...
Yazı çok uzayacak; o nedenle Kamo, Lenin ve diktatörlük, Bolşevik ruhu ile devam edeceğim.