12 Mart 2023

Yanlışları büyütmek

Bursa olayını yapanlar, onları destekleyen, bu davranıştan kıvanç duyduklarını ilan edenler ve tabii bunu bir politika, sürekliliği olan bir davranış kalıbı haline getirenler bu ülkede yaşayan Kürt halkını "itmek" üzere faaliyet gösteriyorlar

Diyarbakır'dan gelen Kürt futbol takımının Bursa'da karşılanışı Türkiye'nin Türk tarafının bu tür davranışının ("politikanın demiyorum çünkü bunun genel bir politikayı yansıttığına inanmak istemiyorum) son örneği oldu. Olayları hepimiz okuduk, öğrendik, bir kere daha üstünden geçmenin gereği yok. Bunun birkaç fanatik seyirci tarafından yapılmış bir çıkış olduğuna da inanmak imkansız. "Birkaç fanatik" futbol seyircisi o Yeşilleri, Torosları üretemez, çoğu bunları bilmez bile.

Stadyumda bunları dalgalandıranlar, bu "jest"le, "Biz bunları yaptık; gene yaparız" diyor. Bu aslında Türk faşizminin tekrarlanan bir hareket biçimi. Örneğin Ermeni konusu: "Kıyım diye bir şey yok. 'Var' demeye devam edersen seni susturmanın yolunu biz biliriz" diyorlar. Bu belki "resmi" diyebileceğimiz tavırları. Ama aynı zamanda, münasip yerlerde, "Aslında tabii yaptık, gene yaparız" demeyi de ihmal etmiyorlar. Bu "gene yaparız"dan vazgeçemezler.

Bursa'daki olay belli ki bir MHP esinlenmesi. Olay baştan aşağı "suç" ve Devlet Bahçeli nasıl kıvanç duyduğunu dile getiriyor. AKP bu derece militan bir "savunma" tavrı içinde olmayabilir ve hatta orada bazı bireyler bu yapılanları onaylamayabilir ama "parti" olarak bir kınama falan yok ve zaten Kürt sorunu karşısında şu şimdiki "politikayı" tasarlayan, başlatan ve uygulayan AKP'den başkası değil. İktidarın üst kademesi HDP'yi kapatmak, gelirini kesmek gibi işlerle meşgul; "halkımız" da Yeşil resimleriyle "vatani" duygularını dile getirmekte. Siyasi yelpazenin o tarafı böyle! Böyle kalmakta da kararlı!

Peki, bu ne demek. "Biz, biz Türkler, aklımıza estiği zaman sizi döveceğiz, yerlerde sürükleyeceğiz. Ama siz bizimle oturacaksınız, dizimizin dibinde. Öyle 'amed mamed', bizden ayrı bir tarihiniz olduğunu ilan etmenize de izin vermeyeceğiz. Sopayı yeyip oturacaksınız, arada bir de 'Ne mutlu Türk'üm diyene" diye bağıracaksınız."

Böyle bir deklarasyon karşısında herhalde bu işi birlikte götürmeye en fazla kararlı olan Kürt de "Yok, bu iş böyle yürümez" diyecektir. Kaldı ki, bu koşulları kabul eden biriyle birlikte yaşamak ister miyiz? İster misiniz? Ben istemem. Erdemli insanlarla birlikte yaşamak isterim. Kürtler'in de erdemli insanlar, erdemli bir halk olduğunu biliyorum. Onun için eşit insanlar olarak kendimize kapsayıcı bir düzen kurmak ve geleceğe böyle yürümek istiyorum.

Bursa'daki olayları yaratanların ise davranışlarını nasıl açıklarlarsa açıklasınlar, hangi gerekçeleri öne sürerlerse sürsünler, son analizde bu birlikteliği sona erdirmek üzere davrandıklarını söylüyorum. Bu konu karşısında yapılabilecek kırk tane yorum var da, benim söylediğim de bunlardan biri -değil! Bütün insanlık tarihi bunun tek kaçınılmaz sonuç olduğunu anlatıyor. Böyle olması her seferinde torosçu zihniyetin kendi özüne uygun işler yapmasına engel olmuyor. Her seferinde var onlar; var da, her seferinde kaybediyorlar.

İki davranış ya da eylem tarzını anlatan iki kelime var: itmek ve çekmek. Bazı şeyleri, birini "itmek" için yaparsın. "İtmek", belirli durumlarda, yapılması gereken doğru davranış olabilir. Belirli durumlarda da doğru davranış "çekmek"tir. Buna karar verdiğin zaman "itmek" için yürürlüğe koyduğun tedbirlere başvurmazsın. Bursa olayını yapanlar, onları destekleyen, bu davranıştan kıvanç duyduklarını ilan edenler ve tabii bunu bir politika, sürekliliği olan bir davranış kalıbı haline getirenler bu ülkede yaşayan Kürt halkını "itmek" üzere faaliyet gösteriyorlar. Kürt nüfus içinde, tarihten de örnekler vererek "Bizim burada işimiz yok. Kendi devletimizi kurmalıyız" diyenler olabilir ve vardır. Onların insanları "ayrılmak gerekiyor" çizgisine ikna etmek için söyleyecekleri şeyleri, bu Toros göstericileri kendileri yaparak doğruluyorlar. Bir Kürt ayrılıkçısı için Bursa'da olanlar tam da aranan örnek. Bu olanlardan sonra o ayrılıkçı açısından "İşte! Görmüyor musunuz? Bu adamlarla nasıl 'birlikte' yaşanır?" sorusunu sormak, bu propagandayı yapmak çok kolaylaşıyor.

Bunları söyleten mantığın doğru olduğunu biliyorum, ama asıl düşüncelerimi yönlendiren şey bu "mantık" değil. Çünkü burada "Kürt halkını burada yaşamaya ikna etmek üzere" söylenmiş sözler tortusu var. Ben de söylüyorum çünkü böyle düşünen çok kişi olduğunu herkes gibi ben de biliyorum. Ama asıl çözüm benim, bizim birilerini "ikna" etmesi değil. Asıl çözüm bunun "doğal" olması, birinin öbürünü "ikna" etmek üzere bir "argüman" kurmasına gerek olmaması. Bu da hak kavramına sıkı sıkı bağlı bir yurttaşlık anlayışının gerçekten kökleşmiş olmasını, eşitliğin bir "şıklık" değil, bir varoluş koşulu olmasının sindirilmesini gerektiriyor. 

Herhangi bir "antlaşma", "uzlaşma" metni üretip imzalamaktan söz etmiyorum. Bu da son derece önemli elbette; ama bundan daha temel bir şeyden, maddeye, kurallara da ruh veren "kalbi" bir şeyden söz ediyorum.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- “Siz isterseniz…” – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

Yazarın Diğer Yazıları

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

HÜDA-PAR ve AKP

Erdoğan’ın geçerli olduğuna inandığı ama söylenme zamanının geldiğini düşünmediği şeyleri HÜDA-PAR söylüyor. Bu bakımdan HÜDA-PAR, AKP’ye bir çeşit “öncü müfreze” servisi sunuyor

Mesajları çözmek

AKP seçimi kazanıp hükümeti kurduğu sık sık yapılan mitinglerde “Ordu göreve!” sloganının nasıl kullanıldığını hatırlıyoruz; demek ki bu “görev”in yerine getirilmesini sabırsızlıkla bekleyen azımsanmayacak sayıda kişi var

"
"