Önce "reform" kelimesi telaffuz edildi. Derken yapılacak reformun alanları belirtildi (hukuki, ekonomik v.b). Birkaç gün sonra anayasaya dayandık. Reform müjdesi ilk verildiğinde "Savulun Reform Geliyor" başlıklı bir yazı yazmıştım. İş büyüdü, tehlike ciddileşti. "Reform" kelimesinin özgün anlamı söz konusu, yani "yeniden şekillendirme". AKP'nin ve Reis'inin uygun gördüğü esaslara göre yeniden şekillendirilmemiz söz konusu.
Bu bir örüntü (pattern) haline geldi. Tayyip Erdoğan o sıralarda sözü edilmeyen bir konuda sözü edilmemiş bir şey söylüyor. Bu, genellikle, bir şey yapılacağını ya da yapılması gerektiğini haber veren bir söz oluyor. Muhalefet, iktidarın bu yöntemi uygulayarak gündemi habire değiştirdiğini ve böylece asıl tartışılması gerekli olan ekonomik sorunların üstünü örttüğünü söylüyor. Bu bana inandırıcı bir açıklama gibi görünmüyor. Örneğin bu anlattığım sürecin bir önemli olayı Ayasofya'nın camiye çevrilmesiydi. Ben bunu bir "gündem değiştirme manevrası" olarak göremiyorum. Erdoğan'ın buna önem verdiği ve konu üstüne kimsenin konuşmadığı zamanlarda da onun bu konu üstüne kafa yorduğu ve zamanı kolladığı kanısındayım. "Yeniden şekillendirme" dedik. Ayasofya da böyle bir tasarıma pek güzel uyuyor.
Ekonomi, evet, "iktidarın yumuşak karnı" haline geldi, buradan vurmak daha etkili olabilir. Ama bu, iktidardan başka bizim toplumun da "yumuşak karnı" olmasının sonucu. Bu iktidarın şu ana kadar demokrasiye karşı işlediği suçların onda biri onu iktidardan uzaklaştırmaya yetmeliydi. Durumun böyle görünmediğini sanırım söyleyebiliriz—göründüğü gibi değilse, onu bilemem. Bunu bana söyleten, İstanbul'un ikinci belediye seçimi. İmamoğlu'nun ikinci kere de kazanacağını söyleyenler vardı. Ama böyle bir fark olacağını öngören çok kişi herhalde yoktu. O farkın böylesine büyümesi yalnız ekonomik sıkıntılardan ötürü değildi diye düşünüyorum. Ama tabii İstanbul'un kendi özellikleri var ve bunlara bütün Türkiye'de rastlanmıyor.
Yani, muhalefetin seçim kazanma çabasını ekonomi eleştirisine indirgemek gibi bir niyeti varsa bunu pek isabetli bulmuyorum. Kaldı ki bu "gündem değiştirme" taktiğinin etkili olacağını da sanmıyorum. Çünkü zaten kimse ekonomik alanda başına gelenleri unutmuyor, unutamaz da.
Peki, öyleyse Tayyip Erdoğan niçin "reform" dedi? Kendi değiştirip istediği kılığa soktuğu anayasayı değiştirmenin bir "zorunluk" haline geldiğini niçin söyledi?
Bunların, Tayyip Erdoğan'ın bugüne kadar sergilediği siyasi tutum ve davranışlarla tam bir uyum içinde olduğu kanısındayım. Uzun süredir bitmez tükenmez bir "yasa yapma" süreci içindeyiz. Bir gün baroları parçalamayı hedeflediği hemen anlaşılan bir yasa değişikliğiyle karşılaşıyoruz. Derken Ayasofya ve Kariye'nin camiye çevrildiğini öğreniyoruz. İki çarpıcı "tayin" olayının içindeyiz. Rektör hikayesi olmadık ayrıntılarla dolu ve kavgası sürüyor, ama "kavgası" falan olmayan Anayasa Mahkemesi olayı da ondan daha az vahim değil. Bunları bir tesbihin taneleri gibi art arda dizmeyi başardı Tayyip Erdoğan. Ama öyle sanıyorum ki bir "konsolidasyon" evresine geldiğini düşünüyor. Şu anda, gerçekleştirilen yasal değişikliklerin dahi yasal gösteremeyeceği alanlarda iradesini yürürlüğe koyuyor. Şunu demek istiyorum:
AİHM kararına uymuyor, Anayasa Mahkemesi'nin "yap" dediğini yapmıyor. İyi de, AİHM kararına da, Anayasa Mahkemesi'nin kararına da uyulması gerektiğini Anayasa'ya yazmışlar, onlar orada yazılı duruyor. Bu, çok ağır olmasa da, bir "sıkıntı" veriyor olmalı.
Sanırım bir yanlışı yapmaya hala bir ölçüde devam ediyoruz: Tayyip Erdoğan'la aynı dili konuştuğumuzu varsayıyoruz. Onun için Tayyip Erdoğan "Reform yapacağız" deyince şaşırıyoruz. "Ne reformu? Falan yolsuzluk da düzelecek mi?" yollu düşünmeye, sormaya başlıyoruz. Oysa Tayyip Erdoğan'ın "reform" dediği şey kendi iradesine engel çıkarabilecek her türlü kurumu, geleneği, teamülü ortadan kaldırmak dışında bir anlam taşımıyor. Şimdi, "AİHM kararına uyulur" denmişse Anayasada, bu Tayyip Erdoğan'ın iradesine aykırı bir durum yaratabilir; o halde burada bir "reform" yapmak gerekir. O söz derhal oradan kazınmalıdır.
Tayyip Erdoğan'ın şimdiye kadar yaptıkları var. Ama bir de yapacakları var. Muhalefet ara sıra yeniden hatırlatıyor hani, ihale yasası iki yüz kere mi değişmiş, öyle bir şey olmuş galiba. İşte bakın, iki yüz kere yasa değişeceğine, ilk seferinde "İhaleler Tayyip Erdoğan'ın istediği ve karar verdiği şekilde yapılır" denseydi, bu kadar zahmete gerek kalmazdı.
Yani milletçe çok "reform" yaptık ama baştan yanlış kurulmuş bir düzen söz konusu. Dolayısıyla yap yap, yetmiyor. Ama Tayyip Erdoğan'ın ufku geniş olduğu kadar enerjisi de derin.
Onun için, herhalde daha çok reform yapacağız.