11 Nisan 2017

Trump ve Sisi

Obama'nın başkanlığında Sisi gibi bir adamı "onore etmek" herhalde olacak iş değildi

Yıllardır şu seçimi, bu seçimi, derken sonuçları beğenilmemiş seçimin yenilenmesi seçimi, son olarak da (yani "şimdilik son") referandum. Seçim başlı başına gerilim yükselten bir olay ama bizim bu seçimlerin garnitürleri, Kürdistan'ı bombardıman etmekten darbe girişimine, daha da büyük gerilimlerle dolu. Bakalım bu referandumu hangi berbat olaylar izleyecek.

Şimdiye kadar sergilediği kişilik özellikleriyle Tayyip Erdoğan bir referanduma kendisine "hayır" denmesini kaldırabilecek biri değil. Böyle bir sonuçla karşılaşmaktansa, bir yolunu bulup oylamayı erteletirdi, diye düşünüyorum. Referanduma bir hafta kala böyle bir şeyi yapmadığına göre istediği sonucu alacağına güveniyor olmalı. 

Bakalım, göreceğiz. Görmemize az kaldı.

Bugün yazmayı düşündüğüm konu başka: Trump ile Sisi'den söz etmek istiyorum. 

Birkaç gün önce Trump ağzını açtı (bunu sık sık yapıyor), gözünü yumdu(bunu daha da sık yapıyor) ve... Sisi'ye övgüler düzgü (bunu ilk kez yaptı)!

Trump ya da herhangi biri, Sisi gibi birini, hangi sebeple övebilir? Sisi'nin övgüye değer icraatı?

Günün birinde "Sisi" adını duymamızın, "Sisi" adında bir (Mısırlı) generalden haberdar olmamızın-Mısırlı ya da "Mısır uzmanı" olmadığımıza göre- tek bir nedeni var: Adamın darbe yapmış olması. Yaptığı darbeden sonra ondan haberdar olmamıza sebep olan başka olaylar da var. Genellikle öldürülen insanlar; yani "muhalifler" falan.

Sisi'nin darbesinin baş hedefi olan Mursi de canını zor kurtarmış bir siyaset adamı olarak hapiste.

İşte Trump'ın büyük devlet adamı olarak basiretine ve üstün başarılarına övgü düzdüğü adam bu. Bu kısa özet, hangi nedenle övgü düzdüğünün açıklamasını da içeriyor. Mısır'ın "İslâmcı" siyasî hareketinin önderi olarak seçim kazanıp iktidarı ele geçirmiş olan Mursi'yi çıktığı yerden indirmesi. Buna itiraz eden, çoğu İhvan'dan muhalifleri de öldürmesi, kıyımdan geçirmesi.

Trump'ın "İslâmcı siyaset"ten, bunun örgütleri olarak çalışan İhvan'dan, IŞİD'den, Kaide'den vb. hoşlanmamasında anlaşılmayacak bir şey yok. Medeni dünyada kim hoşlanıyor ki?

Ama seçimle gelmiş İslâmi önderi darbeyle indiren kişiye övgüler düzmeye gelince işler değişmeye başlıyor. "Makyavelizm" derler bir siyasî felsefe vardır; en kısa özetle, "amaca varmak için her araç meşrudur" der. İnsanlık Machiavelli'den beri (1469-1527) bu felsefeyi tartışır. "Gerçekçi" olduğu için savunanlar çıkmıştır ama "ahlâkî" olduğunu savunan yoktur. Trump'ın Sisi konusunda aldığı tavır Makyavelizm'in baş köşesine kurulup oturur. Ama zaten Trump'ın böyle şeylerden çekindiğini, sakındığını görmüyoruz. Makyavelizm'in adını duyduysa, bunun olumlu bir ütopya sanmış da olabilir.

Soğuk Savaş'ın bittiği bir dünyada başkan seçilen Clinton Amerikan dış politikasını eski günahlarından arındırmak üzere kollarını sıvamıştı. Bayağı mesafe de almıştı. Tabii onun çabaları George Bush'un başkan seçilmesiyle epey boşa gitmiş oldu (Strobe Talbott, Marc Grossman gibi diplomatların Bush'a destek vermesi de özellikle acıklı olmuştu). Obama ABD dış politikasını yeniden ahlâkî bir yola yönlendirmeye çalıştı. Obama'nın başkanlığında Sisi gibi bir adamı "onore etmek" herhalde olacak iş değildi.

Ama şimdi Trump gibi bir başkanla her şey yerinden oynadı, her ölçü şaştı. Bütün farklılıklarına rağmen Türkiye ve Amerika "ölçü tanımaz başkan" noktasında birleşiyor.

Bu Sisi konusu da Türkiye'yi -biraz "matrak" bir şekilde- ilgilendiriyor. Şimdi bir de bu konuya bakalım. 

Trump ile Erdoğan'ın Sisi hakkındaki -dolayısıyla Mursi hakkındaki- görüşleri birbirine tam karşıt. Malûm, darbeden sonra Erdoğan sisi hakkında söylemedik hakaret bırakmamıştı. Onun için de hâlen Mısır'la aramız bozuk.

Ama asıl ilginç olan Erdoğan-Sisi ilişkisi değil, Erdoğan-Trump ilişkisi. 

Bir iki "şahsiyet", bugünkü dünyadan iki "popülist" önderi olarak birçok özellik paylaşıyorlar. Erdoğan, kendisini eleştirmeye cüret eden Obama ile arasını bozmuştu; Obama'nın da arayı düzeltmek yönünde büyük bir istek duyduğu söylenemez. Erdoğan, Hillary Clinton'ın da kendisine bundan fazla muhabbet beslemeyeceğinin elbet farkındaydı. Onun için Erdoğan ve AKP erkânı seçim kampanyası boyunca içten içe Trump'ın kazanmasını umdular. Kazanınca, gene fazla tezahürat yapmadan sevindiler.

Duygularını pek öyle açık etmekten kaçınmalarının nedeni diplomatik değil (öyle şeylere ilgileri yok), Trump gibi ne yapacağı kestirilemez bir adamın karşısında teyakkuzda bulunma gereğini anlamalarıydı. Gene de, birkaç olumlu lakırdı etmekten geri durmadılar.

O da popülist, beriki de popülist, falan filan, ama işte "İslâm" gibi konu... Burada gel de "ortak tavır"dan söz et. Nitekim ortak olmayan tavırlar gündeme gelmeye başladı. Sisi değerlendirmesi bunlardan biri. Suriye'de de "anlaşılmış" bir tavır görülmüyor.

Trump'ın Sisi değerlendirmesi (ve "övgüsü") hakkında söyleceğimi söyledim. Ona 180 derece aykırı düşen "Erdoğan değerlendirmesi"ni doğru buluyorum, demek ki. Evet, onu doğru buluyorum. Ama Erdoğan'ın öyle değerlendirmesine yol açan temelleri doğru bulmuyorum.

2002'den beri kendisi (bir "İslâmcı politikacı" olarak) "askerî darbe" tehdidi hisseden Tayyip Erdoğan'ın bu olay karşısında sorunsalı "demokrasi" değil; "İslâmcı" olan ve seçim kazanan birinin "sekülarist" olma iddiasında bir general tarafından alaşağı edilmesi; yani, burada "demokrasi"den çok "İslâmcı", "sekülarist" gibi kavramlar belirleyeci. Kameranın görüş alanını yalnız Mısır'daki olayla sınırlayarak baktığımızda Erdoğan'ın demokratik bir noktada durduğunu görüyoruz. Ama görüş alanını genişlettiğimizde Erdoğan'ın durduğu yerin demokrasiyle hiçbir ilgisi olmadığı açıkça belli oluyor. Darbeyi Sisi yaparsa çok kötü; Ömer Beşir yaparsa pekâlâ iyi olabilir.

Bakalım, "iki popülist bir ipte" olunca, nasıl bir sonuç alınıyor.


 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

Bir kere daha Kürt sorunu

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir

"
"