25 Ekim 2016

Sol ve "kitle" çizgisi

"Brexit"in gerçekleşmesinin bir nedeni biziz

Avrupa sorunları üstüne bir toplantıya katıldığım için T24'te bir yazımı aksattım. Toplantının gayri resmî adı "Avrupa'nın encamı" olabilir. Avrupa Birliği, ilk adımların atıldığı günlerden bu günlere geldikçe, bir şeyler kazanmıştır mutlaka; ama "sürekli" denebilecek şekilde umut ve inandırcılık kaybetti. "Brexit" olayından bu yana da, bu fikre gönül vermiş birçok insanın gözünde bu umut ve inandırıcılığın en fazla dibe vurduğu dönemi yaşıyoruz sanırım. Britanya referandumunun en büyük zararının Britanya'nın kendisine olacağından fazla bir şüphem yok; ama bu olayın AB'ye zarar vermediğini söylemek zor. Bence zaten süregelmekte olan Avrupa krizinin bir yeni halkasıydı ve zincirin kendinden sonra da kesintiye uğramadan devam etmesine katkıda bulundu.

Brexit'i gerçekleştiren belli başlı aktörler arasında, kitleler arasında yaygınlaşan hoşnutsuzluğu sömüren (AB düşmanlığı yaparak), ama bu hoşnutsuzluğa yol açan etkenleri yok etmek konusunda hiçbir fikri olmayan "popülistler" olduğunu biliyoruz. Epeyce de yazıldı çizildi bu konuda. Ama "popülizm" deyince bu konu "Brexit"le başlamıyor; "Brexit"le bitmeyecek. Avrupa'nın her yerinde "sağ popülizm" yaparak icabında iktidara da yürüyen "önderler" var. Onar var, ama aynı zamanda sağın ya da solun geleneksel partilerinin de bu tip adamları taklit etmeye başlandığını görüyoruz.

"Avrupa'nın Encamı" derken ele alıp tartışacak çok uğursuz konu var, ama "sağ popülizm" ve "otoriterleşme" bizim toplantının konularının başında geliyordu. Kaynakları, gelişme çizgileri farklı, ama bu "ikili" Türkiye için de "aynıyla vaki." Yani, başlangıçlar benzemese de sonuç bayağı benziyor. 

Bu, niçin böyle oldu? Ne oldu da iş buraya geldi?

Herhalde söylenecek çok şey var: Önerecek birçok açıklama var. Bu derece yaygın bir olayı açıklamak için sayılacak bir etken, iki etken yeterli olmaz.

Ben de olguyu toptan açıklamaya kalkışmayacağım burada. Her şeyin anahtarı olmadığını bildiğim bir etken üstünde duracağım bu yazıda. O da şu: Dünyada solun siyaset dünyasından büyük ölçüde çekilmesi. Bu, Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle başlamadıysa da ondan sonra iyice hızlanan ve yayılan bir süreç başlattı. Birçok kereler yazdığım gibi, Sovyet tipi bir sosyalizmden sorumlu olmayan sosyal-demokrasi de bu süreçte yara bere içinde kaldı. Tabii sosyal-demokrasinin kendisinin bu çöküntüde payı var: Sol bir geleceğe ilişkin insanlara sunacak bir hikâye (ama "ütopya" değil, gerçekleşebilir bir hikâye) sunamadı. "Kapitalizmi daha rasyonel ve dolayısıyla daha âdil bir biçimde işletiriz" vaadi, "farklı bir gelecek" vaadi değil.

Bu durum, Sovyet çöküntüsünün bütün sosyalizmin üstüne basan gölgesiyle birleşince, en önemli olay, solun yoksun kitlelerle iyi kötü kavrayabildiği bağları da koptu.

Klasik örnek: Paris'in yıllardan beri Komünist Parti'nin oy depoları olarak bilinen mahalleleri, şimdi oylarını Le Pen'e veriyor. 

Burada da yoksullar "sağ popülist önder"i desteklemekte. Ama burada zaten solun kitlelerle anlamlı bir bağ kurduğu görülmemişti. Onun için "kopan" bir bağdan söz etmek çok anlamlı değil

Solla bağı kopan kitleler şimdi pek çok yerde sağ popülizmi destekliyor, daha doğrusu o tür çizgilerin ardında sürükleniyor.

Şöyle bir mekanizma: Sola "sol" diyeceksek, birtakım ilke ve değerleri benimsediğine inanabilmekteyiz. Örneğin göçten sakınmak için sınırına jiletli telden duvar çeken bir "devlet adamı"nın "sol" olduğuna inanamam. Alman solunun yolu, "Türkler dışarı" diye bağırmaktan geçmiyor. Evet, yığınla bu örnek sayılabilir.

Ama, "Brexit"in gerçekleşmesinin bir nedeni biziz! Türkler AB'ye girecek, o zaman, "serbest dolaşım" ilkesi gereği, buraya da gelecekler, o halde biz AB'den çıkalım.

Britanya işçi sınıfının "Çıkalım" diye oy kullanan bireylerinden birçoğu böyle düşündü; daha doğrusu, popülistler tarafından böyle düşünmeye yönlendirildi ve inandırıcı, doğru buldu.

Bu durumda bir "sosyalist parti" ne yapsın?

Ciddi bir krize işaret ediyor bu veriler.

Bir yazıyı kesmenin en "iyimser" noktası bu değil. Hikâyenin sonu da -umarım- bu değil. Kafa yormaya devam edeceğiz; ama sorun ciddi. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir kere daha Kürt sorunu

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir

Hangi oyunu oynuyoruz?

İktidarın İmamoğlu ile giriştiği baştan sona haksızlık ve “asıl suç” olan eylemler dizisi bu yöne dönme istidadını gösteriyor. Hatta “istidat” değil, kaçınılmazlık diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bu işler ve daha pek çok acaip işler olurken AKP’nin oy potansiyeli de daralıyor. AKP kendisi de sanırım bunun farkında

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

"
"