Birkaç günlüğüne, Sofya'ya gittim; "üniversite/kent işbirliği" üstüne bir toplantıya...Bu galiba Sofya'ya dördüncü gidişim oldu. Dördüncü ama daha önce hiç görmediğim şeyler gördüm.
"Daha önce" görmemiş olmak benim üşengeçliğim ya da ilgisizliğimden ötürü değil; bunlar daha önce yoktu da ondan. Geniş çaplı bir kazı yapmış ve son derece önemli kalıntılar çıkarmışlar. Bunların orada olduğu tahmin ediliyor, hattâ biliniyormuş gibi ama şimdiye kadar bu işi ciddiye alan çıkmamış.
Sofya'ya gidenler (hele buradan gidenler) bilir: Kentin en merkezi yerinde Banya Başı Camii vardır. Orası "kozmopolit Sofya"nın merkezs ayılır, çünkü camiden başka katolik katedral ve sinagog da oradadır. İşte kazı yapılan alan da buraya çok yakın.
Bir yere bir kent yapılmışsa, bunun mutlaka "stratejik" denecek nedenleri vardır. Sofya'nın "sebeb-i mevcudiyet"i de bir kavşakta yer alması. Greko-Romen kent tasarımı geometriktir. Yan yatmış bir "X" düşünün: İşte caminin bulunduğu ve bu kazıların ortaya çıkardığı Roma kalıntılarının olduğu yer bu "X"in iki bacağının kesiştiği nokta. Buradan doğuya doğru, güneye giden İstanbul yolu, kuzeye yönelen Moskova yolu var. Aynı şekilde batıya doğru kuzeydeki yolu izleyince Belgrad'a çıkıyorsunuz. Güneye yönelen yol ise Yunanistan'a gidiyor.
Belli başlı bir bütün binalar, Nevsky Katedrali, meclis, ulusal galeri vb. ve bütün belli başlı anıtlar, heykeller (bir Doğu Avrupa toplumu olarak Bulgaristan'da bunların bolluğu vardır) bu bölgede yoğunlaşmış durumda.
Sofya'nın şimdiki belediye başkanı bir hanım: Yordanka Fandakova. Roma kalıntılarının gün yüzüne çıkarılmasında onun oynadığı rol çok önemli. Uzmanlarla, arkeologlarla çalışmış. Zaten bunlarla ilgili bilgiyi bize veren de şimdi başkan yardımcısı olan bir arkeologdu. Seminerin ilk akşamında burayı o gezdirdi. "Başlangıç," metro kazısı. Ama burada böyle kalıntılar çıkacağı bilindiği için işe çok dikkatli başlıyor, kırıp dökmeden derinlere iniyor, metrolarını yapıyorlar. Diyelim yirmi, otuz metre aşağıda. Bu düzeyde ise (on metre kadar gibi göründü gözüme) arkeoloji kazıları başlıyor. Caddeler var, düzgün taş döşeli Roma yolları: Çok sayıda konut çıkmış, bazıları bayağı zengin evleri. Çok güzel bir süslemeli zemin çıkmış; su yolları, kurşun borular, lağım sistemi çıkmış; tabii çok sayıda sütun işlemeli mermer çıkmış. Bütün bunlar son birkaç yıla sığdırılmış, henüz tam bir karar verememişler, nasıl değerlendireceklerine. Onun için şimdilik kapalı duruyor (ama bizi gezdirdiler). Bir kısmı ise bir "salon" olarak kullanılıyor. Bizim gezi bitince o kısma aldılar, açık büfe, bir köşede bir yaylılar kuarteti, akşam yemeğini orada tamamladık. İki cam kubbe ile ışık alıyor; yukarıda, caddede yürürken bu kubbelerden içeri bakabiliyorsunuz.
Böyle Sofya'nın Roma ile olduğu bilinen ilişkileri elle tutulur biçimde ortaya çıkarılmış ve herkes bundan çok mutlu.
Tabii biz İstanbul'da bunların benzerlerini sıkı sıkı saklamakla meşgulüz. Burası Türk ve Müslüman kenttir; Roma'ymış, Bizans'mış, öyle saçma şeyler bizi ilgilendirmez.
Yukarıda söylemiştim: Seminerin konusu "üniversite/kenti işbirliği" idi. Bu arkeoloji faslı öyle bir işbirliğinin tek bir alandaki örneği, ama çok somut ve etkileyici bir örneğiydi. İşbirliğinin işleyebileceği alan çok. Her kentte olabilir bir ilişki ve iyi sonuç vermesi kesin olan bir ilişki. Ama Türkiye'nin şu şimdiki siyasi atmosferinde düşünülemeyecek bir şey. Ayrıca, Türkiye'nin belediyecilik geleneğinde de temelleri olmayan bir şey.
Neyse, konu buraya gelince hemen bir "hayıflanma" tonu kulağa çalınıyor. "AKP ve estetik" gibi bir konuya hiç girmeyelim.