06 Haziran 2024

“Siyasal İslam”

Bu, İslam’a özgü bir durum mu?  İslamcılar mı, sadece İslamcılar mı, “Siyasetsiz olmaz!” diye tutturuyorlar? Hayır. Hemen hemen bütün dinler aynı şeyleri söyleyecektir. Dinden söz ediyoruz, “Tanrı”dan söz ediyoruz. Bir topluluğu yönetmenin tanrısal buyruklardan başka temeli olabilir mi? “Laik bir tanrı” olabilir mi?

Kara tahtanın önünde bir kadın fotoğrafı

Geçen günlerin birinde Cansu Çamlıbel’in Dücane Cündioğlu ile yaptığı oldukça uzun mülakat burada yayımlandı. Bunun bir yerinde Cündioğlu “Her İslamcı siyasal İslamcı’dır; bunun başka türlüsü olmaz” diyordu.

Evet, bu böyledir. Cündioğlu doğru söylüyor. Böyle olduğu için “Ben İslamcıyım” diyen bir Müslüman’la “Ben hem Müslüman hem de laikim” diyen birinin anlaşması kısa ya da uzun vadede mümkün değildir. Çünkü o Müslüman’ın gözünde bunu söyleyen bir insan, aslında, “Ben Müslüman değilim” diyordur. 

Bu, İslam’a özgü bir durum mu?  İslamcılar mı, sadece İslamcılar mı, “Siyasetsiz olmaz!” diye tutturuyorlar? 

Hayır. Hemen hemen bütün dinler aynı şeyleri söyleyecektir. Dinden söz ediyoruz, “Tanrı”dan söz ediyoruz. Bir topluluğu yönetmenin tanrısal buyruklardan başka temeli olabilir mi? “Laik bir tanrı” olabilir mi? 

Ama bakıyoruz çevremize, özellikle de Batı’ya.  Aşağı yukarı bütün ülkeler laikliği benimsemiş. Neden? Nasıl?

Örneğin, “Papa laik midir?” diye sorayım. Öyle görünüyor ama Papa yüzyıllarca prenslerle mücadele ettikten sonra, onlara diş geçiremediği için bu noktaya geldi. Çünkü “modern Avrupa”, “aşağıdan yukarıya” işleyen bir feodalizm sürecinin çabalarıyla kuruldu ve aristokratlar Papa’ya saygılarını politik iktidarı onun eline verecek dereceye uzatmadılar. Papa’ya da herhangi bir prens hüküm süreceği bıraktılar ama gerisini ele geçirmesine meydan bırakmadılar. Bu çetin iktidar mücadelesinde neler neler oldu. Sonunda Papa da nerede duracağını bilmek zorunda kaldı.

Öncelikle Katolik Dünya’dan söz ediyorum tabii. Doğu’nun, Ortodoks Doğu’nun tarihi ve talihi başka türlü şekillendi. Bu bölgelerde “laiklik” bir sorun olmadı çünkü zaten “seküler” iktidar kendinden bağımsız bir bağımsız otoriteye yaşama imkânı tanımadı. İstanbul’daki Patrik İmparator’un memuruydu, Osmanlı’da Şeyhülislam’ın olacağı gibi. Dolayısıyla dünyanın bu tarafında iktidar denen şey ezelden beri “mutlak”tır. Din ve devlet arasında bir ayrım da söz konusu olmamıştır.

Derken Batı’da Protestanlık zuhur ediyor. Protestan ülkeler de laik, hatta en laik onlar görünüyor. Bu nasıl oluyor?

Jean Calvin İsviçre’den geçerken bu kentin Protestan olmuş halkı onu tanıdı ve kendilerini onun yönetmesini istediler. “Bize yönetim kurallarını göster” dediler. Calvin kabul etti; “Yaşlılar”, “pastorlar” falan diye yöneticilik kademeleri düzenledi. Yani tamamen teokratik bir düzen kurdu.

Birçok Avrupalı, özellikle kuzeyli, Protestan oldu. Her yerde varlıkları hoş karşılanmadı, yerine göre değişen baskılarla mücadele etmeleri gerekti. Dinlerinin emrettiği toplumsal ve politik düzen içinde yaşamak istiyorlardı. Bunlar Yeni Dünya’ya göç ettiler. Kuzey Amerika’da, Amerika Birleşik Devletleri olacak topraklarda nüfusun önemli bir yüzdesini bu gruplar oluşturdu. Amerika’da “devletlere” tanınan ve bugün de büyük ölçüde devam edegelen geniş çaplı yerel özerkliğin nedeni budur. (Onun için bu ülkenin yönetsel yapısından söz ederken “devlet” değil de bizim genellikle yaptığımız gibi, “eyalet” demek yanlıştır.) ABD bir federal devletler bütünü olarak kurulmuştur. Quaker’lar, Unitarian’lar, Amish, Mennonite ve daha pek çok irili ufaklı Protestan cemaat da inançlarıyla yaşamaya devam etmektedir. Bu durumda “Protestanlar laikmiş” demek herhalde pek isabetli olmuyor. Ancak dünyanın bu bölgelerinde yaşayan insanlar, bu insanların büyük çoğunluğu, bu uzun sürecin ürettiği biçim alma”nın sonuçlarından hoşnutlar. Dolayısıyla dini saygıyla, bireysel manevi hayat alanına itmişler. Yani Batı’nın laik düzeni, Batı’da geçerli dinlerin kendi ürettikleri bir şey değil, razı oldukları bir şey.  Oralarda tarih böyle yürümüş; burada ise durum bambaşka. Onun için laiklikten yana bir kişinin, diyelim Türkiye’de, bir Müslüman’ı dininin laiklik ilkesinden feyz almış bir din olduğuna ikna etme çabası çok anlamlı bir çaba değil. İslam içinde hiç de fazla sayıda insanın benimsemediği bir entelektüel duruş var. Diyorlar ki Kur’an-ı Kerim Allah’ın kelamıdır. Ancak belli bir tarihte belli bir insan topluluğuna söylenmiştir. Şimdi başka bir çağda yaşıyoruz, bu tebliğin yapıldığı topluluk da değiliz. Dolayısıyla her şeyi elbette İslam’ın temel değerleri içinde kalarak, ama yeni koşullar çerçevesinde konuşabilir, tartışabiliriz. Bana epey mantıklı gelen bir yaklaşım bu ama “Bunu benimseyin” diye kimseye dayatacak halim tabii ki yok.  Şimdiki durumda yaygın bir taraftar kitlesi de yok. Bu Müslüman kitleye uygun gelse laiklik de elbette tartışılabilirdi; ama kitle buralarda değil.

Bu konu çok önemli. Dolayısıyla daha çok konuşacağız.    

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

Amerika ve Trump

Ben sonuçta Trump’ın seçilmeyeceğini sanıyorum. Böyle olmasını istediğim için mi böyle söylüyorum? Olabilir. Olabilir ama tekrar edeyim: Seçilmeyecektir

Sivil anayasa

AKP tarafı “sivil” kavramında ısrar eder ve burada bir “keramet” keşfederken “demokratik” kavramını kullanmaktan da aynı ısrarla kaçınıyor. Oysa bundan böyle (ve aslında ezelden beri) ihtiyaç duyduğumuz şey, Anayasa’nın da, “ana” olmayan yasaların da, genel siyasi atmosferin de “demokratik” olması

Değişim yaratan yerel seçim

Yerel seçimden görmezden gelinemeyecek bir kazançla çıkmak, Özel’in CHP’sine, bir manevra alanı açmıştı. Seçim kaybetmiş bir partinin iktidara “Bizi kaale alın” çağrısında bulunması o parti açısından bir zayıflık işareti olarak algılanabilir, yorumlanabilir. Ama CHP’nin kazandığı başarıyla muhatabına “Gelin, konuşalım” demesi bir güçlülük göstergesidir