HDP’nin yüzde 10 dolaylarında bir oyu olduğunu düşünüyorum; seçim anketleriyle daha içli dışlı olanların da söyledikleri bununla çelişmiyor. Öyleyse bunun bir ölçüde üstüne çıkabilir, bir ölçüde altına düşebilir.
Düşmesi, siyasete bu taraftan bakanlar açısından malum sebeplerle olabilecek en kötü olaylardan biri olur. Tabii bundan ötürü iktidar cephesi tam da bu sonucu almak için bütün gücüyle yükleniyor. Bu yüklenmenin içinde OHAL’den de yararlanarak Kürt seçmenlerle oy sanıklarının arasını açmak üzere daha ne kadar çaba harcayacaklarını ve bu çabaların ne kadar başarılı olacağını bilemiyoruz tabii. Ama gerçekçi olan, bunların yapılmasını beklemek. Yani, HDP kendisine verilen her oyun sahibi olmayabilir. Olamayabilir. HDP’liler bu gibi uygulamalara karşı tedbir aldıklarını söylüyorlarsa da tedbirlerin ne kadar etkili olacağı şüpheli. HDP’ye karşı her türlü baskı uygulamanın meşru hale getirildiği ortamda, devlet gücünü elinde tutan tarafın bu gücü nereye kadar kullanacağını bilemeyiz.
Ancak HDP’nin burada alacağı sonuç yalnız HDP’nin işi değil. Sanırım bunu herkes biliyor. İktidar HDP’ye karşı uyguladığı anti-demokratik yıldırma harekâtında beklediği sonuca ulaşırsa, bu, Türkiye’nin tamamına karşı uygulayacağı anti-demokratik yıldırma harekâtının ilk adımı olacaktır. Onun için HDP’nin bu seçimde toplayacağı oy Millet İttifakı’nı kendi kazandığı oylar kadar yakından ilgilendiriyor.
Şu aşamada YSK’nın malum bölgedeki falan sayıda sandık hakkında verdiği karar da insanın aklında soru işaretleri yaratıyor –bu kuruluşun önceki seçimlerde verebildiği tuhaf kararlar ve bir süre önce kuruluşa yeni atamalar yapıldığı düşünülürse…-
Duyduğuma göre anketlerde Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olarak tutturduğu oran, Meclis’e seçilecek parti olarak HDP’nin tutturduğu orandan daha yüksekmiş. Bu da uzun boylu yadırganacak bir durum değil, çünkü Selahatin Demirtaş ciddi bir espri yeteneğine sahip biri. Onun tutturabildiği oranı partisi de tuttursa, HDP’nin Meclis’e girip giremeyeceği kaygıyla izlenecek bir durum olmaktan çıkardı. Şimdiki parti durumunun varacağı yer onun çekiciliğinden daha çok Tayyip Erdoğan’ın –Kürt seçmen gözünde öncelikle- iticiliğine bağlı. Bu da yabana atılır bir etken değil.
Doğu ve Güneydoğu illerinde seçmen az, nüfus tenha. Burada olacak alavere-dalavere sonuçları çok etkilemeyebilir ama bu barajın varlığıyla ilgili olarak durumu kritikleşen bir parti için küçük bir yüzdenin oynaması çok şey değiştirir. Söz konusu parti için barajı geçmek ya da geçmemek sorunu, iktidar için Meclis çoğunluğunu ele geçirmek ya da geçirmemek şeklinde tecelli edecek.
Ayhan Bilgen de belli ki bunları düşünerek HDP’li olmayanlardan da HDP’ye oy istiyor ve “ikinci turda bunu öderiz” mealinde bir söz söylüyor.
Bana da mantıklı ve gerekli görünüyor.
Ben zaten oyumu HDP’ye vereceğim, çünkü var olan partiler arasında kendimi en yakın hissettiğim parti HDP. İktidarın bütün “terörist” ajitasyonuna rağmen, bu ülkede terörü bitirme konusunda en ciddi potansiyeli de HDP’de görüyorum. Çünkü bu siyasi partinin parlamenter siyaset düzeyinde başarı kazanması silaha bağlanan umutlara boşa çıkarmak bakımından en etkili olabilecek araçtır. Bunun susturmak ve yok etmek için çırpınanların “Kürt sorununun çözümü” çerçevesinde silaha biçtikleri rolün incelenmesi ilginç olur.
Dolayısıyla bir Meclis aritmetiği hesabı tutmadan HDP’ye oy veririm. Ama hesap tutanların da bu mantığı görmesi gerekir diye düşünüyorum.