"Şangay Beşlisi'ne girmek "bizi rahatlatır"mış. Tayyip Erdoğan böyle söylüyor.
Önce "biz" kimiz? "Türkiye" mi? Dış ekonomik ilişkilerinin yüzde ellisinden fazlasını Batı ile özellikle de Avrupa ile kurmuş olan ekonomi sınıflarını mı rahatlatacak? Yoksa liberal-demokratik değerlere ulaşmak için çabalayan politik sınıflar mı?
Yoksa "zat-ı şahane" mertebesine fiilen ulaşan Tayyip Erdoğan kendinden söz ederken "biz" zamirini kullanmanın günü geldiğine mi karar verdi?
Çünkü "Şangay Beşlisi"nin onu ve çevresini rahatlatacağından şüphe yok. Herhalde demokrasinin genişlemesi, kurumlaşması gibi hedeflere erişmek için "Şangay Beşlisi"ne katılmayı düşünecek bir kişi dünyada bulunamaz. Bir zamanın "Mihver"ini oluşturanların birbirlerini kolayca bulmaları gibi, "Şangay Beşlisi" de bugün o zihniyet ve o emellerle yaşayanların buluşma yeri.
Türkiye'de içinde ömrümüzü geçirdiğimiz siyasî yapılanma "Şangay" ilkelerinden büsbütün uzak değildi. Yani ayağımız bastığımız zeminde biz de o "ilkeler"le hemhal oluyorduk. Ama bir yandan da yüzümüz Batı'ya dönüktü ve oraya doğru yol alma fikriyatının da bu toplumda bir ağırlığı vardı. NATO, bu fikrî kargaşanın görece daha rahat yaşandığı bir yerdi. Sovyetler Birliği'nde temsil olunan "Komünizm Tehlikesi"ne karşı NATO saflarında "Özgür Dünya" içinde olmayı seçmiştik vb., vb. Kendine göre bir mantığı vardı.
Şimdi Tayyip Erdoğan kendi zihninde var ettiği "Türkiye ideali"ne ulaşmak üzere bütün bu tarih üstüne sünger çekiyor. Gene açık konuşuyor: Avrupa bizim için hayırlı rüya görmüyormuş. Gazeteci hapsetmekte, yazar hapsetmekte dünya şampiyonluğuna oynayan, plebisiter diktatoryanın kurumlarını birer birer yerleştiren, "sivil" toplumun sesini "idam" talepleriyle duyurduğu Türkiye hakkında Avrupa hayırlı rüya görmüyormuş.
"Bizim içişlerimize nasıl müdahale ederler!?" diye çoktan geçerliliğini yitirmiş formüllerle kafa tuttuğu Avrupa'nın bize müdahale etmek gibi bir derdi yok. Avrupa kendisi (genişlemenin de kısmen sonucu olan) bazı bocalamalardan geçse dahi, kendi değerleri ve kimliği açısından birtakım uygulamları kabul edemez. Türkiye idam uygulaması yapmak istiyorsa, bu, kendi bileceği şey. "Ben idamsız yapamam" diyorsa, Avrupa Birliği'ne girmeme kararını da veriyor demektir. Bu, nasıl bir toplum olmak istediğine dair verilmiş bir karar demektir. İnsanları idam eden bir toplum, bunu kabul etmeyenlerle aynı birlik içinde olamaz. Ve sanırım, her "birlik," kendisini "o birlik" yapan birtakım ilkelere, değerlere sahiptir, böyle ilkelere sahip olma hakkına sahiptir.
Avrupa'nın sahip olduğu (bütün Avrupa'nın ne kadar "sahip" olduğu tartışılır) değerler Tayyip Erdoğan'ın sevdiği veya saygı duyduğu değerler değil. Bunun böyle olduğunu saklamak gibi bir niyetinin olmadığı da açık. Tayyip Erdoğan Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkisinin, ilişkilerinin bir an önce kesilmesini istiyor. Ama bunu kendisi yapmak istemiyor. Kendi eliyle yapmak istememesinin başlıca nedeni de AB ile entegrasyonun bu ülkede hâlâ popüler bir hedef olması. Bir süredir esen havalarda, bunu açıkça söyleyen pek yok. Ama söylenmemesi, tamamen unutulması anlamına gelmiyor. Bugüne kadar Tayyip Erdoğan'ın "tabanı" olma işlerini yerine getirmiş belirli çevrelerde bile AB entegrasyonu öyle kolayca silinip atılacak bir hedef değil.
Onun için Tayyip Erdoğan bu belirleyici adımı Avrupa'nın atmasını istiyor. O zaman kendisi, "İşte gördünüz ya, bunlar bize düşman. Onlar bizi dışladılar," diyebilecek. Bu nedenle, durmadan konuşuyor, bağırıyor. Avrupa'yı provake ediyor.
Avrupa'ya ve Batı'ya karşı bu üslûpla alınmış bir tavır, Türkiye'nin NATO üyeliğinin devamı konusunda da soru işaretlerinin çoğalmasına yol açacaktır. Nitekim bunu söylemeye başlayanlar var. Sayıları herhalde azalmayacak, artacaktır. Tayyip Erdoğan da herhalde bunu gözlemlemektedir ve sonuçları hakkında bir düşündüğü vardır.
Bu düşündüğü şeyin yolu da "Şangay Beşlisi"nden geçiyor olabilir. Orada, Tayyip Erdoğan'ın düşündüklerini veya yaptıklarını demokratik değerler açısından sorgulayacak, eleştirecek kimse çıkmaz.
Ama "demokrasi"yle ilgisi olmayan çeşitli nedenlerle bizim orada bulunmamızdan mutlu olmayacak "devlet adamları" çıkar mı, çıkmaz mı, orasını bilemem. Bu, öyle olabilir, böyle olabilir, ama Tayyip Erdoğan için çok ciddi bir hedef olduğundan şüphe yok.