20 Mart 2018

Osmanlı merakı

Abdülhamid’i bir “ideal” yönetici olarak görenlerin yönettiği bir toplumda “dizi Abdülhamid’i” de sefir tokatlar, elde tabanca sokaklarda koşar...

Bir süredir yoğun bir “Osmanlılık” atmosferi içinde yaşıyoruz. “Yoğun”, çünkü “devlet aygıtları”ndan pompalanıyor. Burada televizyon dizileri, bu toplumda hep olduğu gibi, etkili bir rol üstlenmiş. Ama  (sabık) Ankara Belediye Başkanı da yukarının ittifakını kazanmak için Osmanlı adıyla futbol takımı kuruluyor, iktidarın yanında duran köşe yazarları iki günde bir Osmanlı’dan dem vurmak için bir fırsat yaratıyor, sonuçta bir “Osmanlı”dır gidiyor.

Peki bu furya, toplumdan bir cevap alıyor mu? Alıyorsa, ne tür bir cevap bu?

Bu ülkede yerleşmiş, kalıplaşmış “pozisyonlar” vardır. Örneğin, bir çoğunluk oluşturmamakla birlikte, Osmanlı’yı sevmeyen, Osmanlı’ya karşı Cumhuriyet’i yücelten bir kesim vardır. Bu kesim şimdiki Osmanlı furyasından son derece rahatsız ve tavrını değiştireceği de yok. Ama çoğunluk, izleyebildiğim kadarıyla, bu havada değil. Gene çok daha uzun bir süredir izleyebildiğim kadarıyla, daha önce de bu havada değildi pek. Olmaması da ilginç.

Niye “ilginç” diyorum? Cumhuriyet’in “anti-Otomanitst” diyebileceğimiz tavrı bu toplumun eğitim sisteminin birkaç belli başlı niregisidir de ondan. Buna rağmen özel bir ideolojik tavır benimsememiş yurttaşların belirgin bir Osmanlı düşmanlığı yoktu.

Olması da çok akıl kârı değildi. Aslında, eğitim sistemine de sindirilmiş olan, “anti-Otomanist” dediğim o tavır, kendisi de “kısmi”ydi. Bu toplumun elitleri de, kendilerini “fütuhat”ın büyüsünden kurtarmadılar hiç. Öyle bir çabaları da olmadı. Onun için , “Türk Tarih Tezi” hazırlanırken, fetihlerin olduğu dönemlerde Osmanlı’nın herhangi bir kusurundan söz edilemez. Kanuni’nin Francois’e mektubu ders kitaplarında yer alır. Osmanlılar sefere çıkmaz olunca (bu bir medenileşme, göçebelikten yerleşikliğe geçiş nişanesi olduğu halde) “kötü”leşirler. “Kadınlar Saltanatı” gibi yolsuzluklar baş gösterir (bu aslında Kanuni ile başlar ama Mohaç v.b. kahramanı Süleyman’ı böyle insani kusurlarından ötürü suçlamak istemeyiz.) Son döneme geldiğimizde, padişahlar da, çevreleri de, iyiden iyiye yozlaşmıştır (kimilerine göre, anneleri Türk olmadığı için!)

Eğitim düzeni ne derse desin, toplumda çoğunluk da bunu böyle kabul etmeye hazırdır. Olağan bir “TC yurttaşı” açısından, “geçmiş şan ve şöhret” burada yatıyor. Atalarımız olan “bin atlı” akınlarda şendi; biz de onları hatırlayıp şen olabiliriz. Cumhuriyet’in dikkatimize sunduğu, Papa’ya önünde diz çöktürmüş Atilla da kabulümüz, o da şanlı bir atamız. Cengiz’in rengi bozuk olma ihtimali fazla; onun için Cengiz’i benimsemeye o kadar hazır olmayanlarımız da var. Timur’u ise sevmiyoruz, Türk ve Müslüman olduğu halde, çünkü Osmanlı’ya zarar vermiş, biz de (demek ki) Osmanlı’yız.

İktidarın “Osmanlıcı” tavrında da “fütuhat” duygusu önemli bir yer tutuyor. Burada, iktidarın yaklaşımı ile popüler düzeydeki Osmanlı sevgisi örtüşüyor. Güncel konu, Afrin, örneğin. Başından beri orada kalmak gibi bir amaç olmadığı söylendiği halde, iktidar cephesinden arada bir “fetih” kelimesi de duyuluyor. Buna toplumdan bir itiraz geldiğini de sanmıyorum. Bu köklü ve çok yaygın bir tavır.

Ancak, iktidarın “Osmanlıcı” tavrında yalnız erken dönemlerin fütuhatına özenmek değil, “Batı’ya direnmek” motifi de önemli bir yer tutuyor. Bu, imparatorluğun son demlerinde ortaya çıkmış ve padişahlar arasında yalnızca Abdülhamid’e mâl edebileceğimiz bir şey. İktidar için bir hayli önemli olan bu nokta toplumun çoğunluğunun gözünde aynı ağırlığa sahip değil, çünkü herkes batılılaşmanın nimetlerden pekâlâ memnun. Batı’ya kafa tutmak milli gurur denen şeyi okşayabilir ama sistemli bir Batı karşıtlığı yok toplumda.

“Sistemli” dedim ya, bu kavram önemli. Ne yazık ki bu, toplumda varlığıyla değil, yokluğuyla ya da eksikliğiyle önemli. İşte şu konuştuğumuz konu, “Osmanlı…” Bu geçmişi sevenler ya da sevmeyenler, sevmelerinin ya da sevmemelerinin “sistemli” bir açıklamasını yapabilirler mi – Viyana kapılarına dayanmak ya da “Yeterince Türkçü olmamak” gibi bir takım klişeler dışında?

Abdülhamid’i bir “ideal” yönetici olarak görenlerin yönettiği bir toplumda “dizi Abdülhamid’i” de sefir tokatlar, elde tabanca sokaklarda koşar, daha neler neler yapar.

Bir toplum, tarihini böyle öğrenir. Bununla “yerli ve milli” olur.

Yazarın Diğer Yazıları

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

"
"