20 Mayıs 2021

Nere gidek?

İktidarın eylemleri ortada, ama muhalefetin "Kürt korkusu" karşısında ne düşünsün bu ülkenin Kürt yurttaşları? Ne düşünsünler? İki blok ve ikisinde de yer almayan bir HDP! 

İktidarı oluşturan iki partinin HDP karşısında tavrı belli. Her ikisi de bu tavırlarının ayrılıkçı Kürt hareketine karşı olduğunu ve Kürt yurttaşlarımızı çok sevdiklerini söylemekten geri kalmıyorlar. Kalmıyorlar ama HDP büyük çoğunluğunun Kürt yurttaşlardan geldiği besbelli olan, altı milyonu bulan bir oy potansiyeline sahip bir parti. Yani, dolayısıyla, bu partiye yapılanları kendilerine yapılmış gibi görmelerinde şaşılacak bir şey yok. Yani, dolayısıyla, bu Kürt yurttaşlarımızın, seçtikleri belediye başkanlarının azledilip yerlerine AKP'nin "tensib buyurduğu" kayyımların geçirilmesinden, seçtikleri milletvekilleri hakkında üretilen fezlekelerden ve yağdırılan davalardan çok mutlu olmamaları gene çok şaşırtıcı bir durum değildir herhalde.

Dediğim gibi, iktidarı meydana getiren iki partinin bu eylemlerde bulunmalarının topluma açıklanan gerekçesi, ayrılıkçı Kürt hareketine karşı yeterince dışlayıcı davranmaması (Bu "tepit", "yeterince tavır almamak"tan "PKK'nın emir eri olma"ya kadar uzanabilen bir suçlamalar yelpazesi içinde değişebiliyor). Bunu az ileride, biraz daha genişlemesine ele alacağım.

İktidar blokunun iki partisinden MHP'nin bu konuda takındığı tavır, öteden beri ve bekleneceği gibi, üç aşağı beş yukarı böyleydi. Oysa AKP sorunu barış içinde, konuşarak ve anlaşarak çözmek üzere bir girişim başlattıktan sonra, o girişimden vazgeçip buralara geldi. Bu dönüş, Kürt yurttaşlarımızın uğradığını sandığım ("sandığım"!) hayal kırıklığını daha da büyütmüş olmalı. Çünkü o girişim bir "umut kapısı" açmıştı ve "umut kırmak" bir hayli travmatik bir ruh haline yol açar.

Bunlar, iktidar cephesinde olanlar. Eh, dünyanın birçok yerinde "iktidarlar" böyle davranabiliyor. Adı üstünde, "iktidar"... Peki ya muhalefet? Şimdi, bu soruya cevap ararken karşılaştığımız olgular sorunun dikenlerini azaltmıyor, artırıyor.

Birçoğumuzun açıkça gördüğü gibi, Tayyip Erdoğan'da cisimleşen, otoriter tek-adamlık hırsıyla iç içe geçmiş İslamcı siyaset Türkiye'yi derin bir kutuplaşmaya götürdü. Olağandışı gerilimlerden geçiyoruz. Çok büyük sorunlar tepemizden aşağı yağabilir. Tayyip Erdoğan yönetiminde AKP ve yardımcısı MHP'nin yarattığı boğucu atmosferden bir an önce sıyrılıp gökyüzünün maviliğini yeniden görmemiz için bütün muhalefetin "yekvücut" davranması gerekiyor.

Davranıyor mu? Hayır! Muhalefet cephesinde bulunanlar birbirlerine nezaketle yaklaşabiliyor -konu HDP oluncaya kadar! HDP konusu açılınca merkezinde İyi Parti'nin bir kanadının yer aldığı bir kapanma başlıyor. Oysa konuya sırf "reel-politik" hesaplarla bakıldığında bile HDP'nin oy gücünden vazgeçilemez. Zaten sorun yalnız "oy gücü" de değil. Türkiye'nin Tayyip Erdoğan sultasından kurtulması gerekiyor. Bu "kurtulma"nın somut anlamı "demokrasiye geçiş" olmalı. Şimdiye kadar demokrasinin "fragmanlarını" gördük ama kendisini göremedik. Gerçek demokratik ortama bir türlü geçemeyişimizin önemli bir nedeni de Kürt sorunu. Geleceğin Türkiye'sinde bütün vazgeçilmez kurumlarıyla demokrasi biçimlenecekse Türk ve Kürt ve başka kim varsa, bu ülkenin demokrasiden yana insanlarının çabalarıyla kurulacak. HDP bu süreçte iteceğimiz değil, sarılacağımız bir varlık olmalı. HDP bu noktada kusursuz falan olmayabilir. Bu ülkede yaşayan Kürtler arasında -ve HDP içinde siyaset yapmakta olan Kürtler arasında- bağımsız bir Kürdistan hedefi için çalışanlar da olabilir. Ama gördüğüm kadar, bu partide sorunu demokrasiyle buluşmuş bir Türkiye'nin sınırları içinde çözmekten yana kişilerin sayısı -hâlâ- daha yüksek. Daha da yükselme potansiyeli -hâlâ- hatırı sayılır derecelerde. Bu, Türkiye açısından, kesinlikle harcanmaması gereken bir potansiyel.

Ama ne oluyor? İktidarın eylemleri ortada, ama muhalefetin "Kürt korkusu" karşısında ne düşünsün bu ülkenin Kürt yurttaşları? Ne düşünsünler? İki blok ve ikisinde de yer almayan bir HDP! 

Bu iki blokun "iktidar" sıfatını taşıyan tarafının bir araya gelmesinde belirleyici etken ideolojik yakınlık. Tayyip Erdoğan, MHP'nin ideolojisinin belli başlı ögelerini benimsemekte ve pratik düzeyde de bunları uygulamakta sakınca görmedi. Muhalefet tarafındaysa böyle bir durum yok. CHP ile İyi Parti iyi geçinmeyi başarıyorlar; ama bu ideolojik değil, taktik ve pragmatik (olumlu anlamda) bir yakınlık, olması gereken bir şey. Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve DEVA'nın de herhangi bir "ideolojik" akrabalığı yok -CHP ile ya da İyi Parti ile. Yani muhalefeti oluşturan partiler aralarındaki epey ciddi dünya görüşü farklarına rağmen bir arada davranabiliyorlar. Ama HDP ile böyle bir ilişkileri olamıyor... Niye? Görünür neden HDP'nin Kürt olması.

Tamam, sözü geçen bloklar arasında, içinde herkes bu durumdan mutlu değil. Rahat konuşma imkanı bulduğunda "HDP ittifakın içinde olmalı" diyecek çok kişi olduğu da sır değil. Ama sonuçta böyle düşünenler azınlıktalar ve ayrıca herkesin düşünüp cevap bulamadığı konu bu davranış biçimlerinin seçmeni nasıl etkileyeceği. İktidarın ne söyleyeceği belli, zaten şimdiden söylüyorlar: "Terör destekçiliği" diye başlıyor.

Böyle bir manzara karşısında -tekrar ediyorum- Kürt yurttaş ne düşünsün? O Kürt yurttaşın kendi kendine "Yahu, biz bu Türkiye'den ayrılıp bağımsız olsak daha iyi olmaz mı?" diye akıl yürütmesine gerek yok. İktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye onlara bunu söylüyor. Hayatında böyle bir siyasi alternatifi aklından geçirmemiş bir Kürt dahi bu durum karşısında "Acaba bize bir şey mi söylemek istiyorlar?" diye düşünmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

"
"