16 Temmuz 2024

Ne oldu, nasıl oldu da dünya buraya geldi?

"Popülizm" diyoruz, ama bildiğimiz kavramların hiçbiri şu sırada biçimlenmekte olan dünyayı gereği gibi açıklamıyor

13 Temmuz 2024'te, Pennsylvania eyaletinde düzenlediği miting sırasında Donald Trump'a ateş açıldı.

Amerika birçok bakımdan dünyanın başka yerlerine pek benzemeyen bir ülke. Silah tutkunluğu da bu "benzemez"liğin alanlarından biri. Tabii bu ülkenin kuruluş tarihi ve koşullarına baktığımızda tutku biraz daha "anlaşılır" oluyor. Gene de, "eksantrik" diyebiliriz herhalde.

Bir kere, "aşağıdan yukarıya" kurulmuş bir toplum: kurallarının pek çoğunu halk kendisi koymuş. "Halk" dediğimiz, bulunduğu yerde, yani Avrupa kıtasının birçok yerinde, kendisini yönetenlerle iyi geçinemiyor. Onun için yaşadığı yeri terk etmiş, çok şeyi göze alarak bunca yol tepip buraya gelmiş. "Kötü yönetim" konusunda bilinci var ve o tarihlerde Locke gibi politik felsefe yapanlardan, kötü yönetime karşı silahla karşı koyma "hakkı" gibi ilkelerden haberdar. Çok geçmeden Britanya Krallığı'nın kötü yönetimin ta kendisi olduğu anlaşılmış, yani silahlı karşı koyma gereği başgöstermiş. Amerikalılar bu gereği yerine getirmişler.

Gelgelelim, sözgelişi Abraham Lincoln olayı benim anlattığım bu gidişata uygun mu? Öldüren adama sorsan, evet, uygun: zencilere özgürlük ve eşitlik tanıdığına göre, kötü yönetiyordu. Neyse ki tarihin bu aşamasında çoğunluk John Wilkes Booth'un arkasında saf tutmaz (ama tutan birileri bugün de bulunur). 

Evet, Amerika, tarihi boyunca çeşitli kılıklara girdi çıktı ama silah düşkünlüğünü bir kenara bırakmadı. "Ne bu silah özgürlüğü? Değiştirelim bu yasaları" diyenler az değil ama "silah bizim namusumuz" diyen odakların direnişini kıramıyorlar. Böylece, Trump'a kadar geldik. Bu yanılmıyorsam böyle bir girişime uğrayan "ilk" başkan adayı!

Trump'ın Amerikan tarihinde "ilk" olarak anılacak çok özelliği var zaten. Onun bu tür özelliklerine hayran olan azımsanmayacak sayıda taraftarı da var. Hatta, bu girişimi, bu özelliklerin Amerikan demokrasisinin köküne kibrit suyu ekeceğine inanan bir kesim tarafından örgütlenmiş olabileceğini düşünen birileri de var.

Dünyanın her yerinde böyle olayları birtakım esrarengiz komplolarla açıklamaya çalışmayı iş edinen insanlar vardır. Bu Trump olayı kendi başına epey karmaşık, bu türden birçok soru sorduracak bir olay. İlk ağızda "şüpheciler", "Koca Amerikan güvenlik sistemi böyle bir olayı nasıl önleyemedi?" sorusu akla geliyor. O soru gelince, arkadan "önleyemedi mi, önlemedi mi?" sorusu gelir. Bunlara cevap ararken, suikastçı da sırları çözmemizi sağlayacak ipuçlarını verecek bir yerde değil. Neden? Neden hemen öldürdüler onu? Sniper'lar nasıl görmedi? İhbar oldu, niye ciddiye alınmadı? Böyle gider.

Dünya siyaset tarihinde suikasta uğramak, özellikle de suikast başarısız kalmışsa, tehlikeyi atlatan kişinin toplumca daha sevimli görünmesine yol açar. Gelişmenin böyle biçimlendiği olay sayısı çok daha fazladır. Bu olaydan sonra koruyucular arasında yumruklarını savurarak podyumu terkeden Trump durumunda da böyle olacağından şüphem yok. O halde (diyor "komplo tiryakisi) bu işi Trump'ın yaklaşan seçimi kazanmasını isteyenler mi düzenledi? Makul geliyor -zaten hep makul gelir ama şu var ki hayatın kendisi komplo uzmanları kadar "makul" değildir.

Burada da bence bir püf noktası var. Trump kazansın istiyorsan, demek Trump hayatta olmalı. Kulağını sıyıran kurşun buna nasıl uyuyor? O da mı komplonun parçası? Suikastçı kılığında karşımıza çıkan kişi böylesine keskin nişancı olabilir mi? Yoksa Trump, kendisi mi kulağını yaraladı?

Ben kendi hesabıma, bu "esrar"ı çözme girişiminde rol almak istemiyorum. Başka bir soru var aklımda -buna "soru" denebilirse.

Konumuz, geniş bağlamı, çerçevesiyle, Amerika Birleşik Devletleri. Dünyanın "en güçlü" diye bellediğimiz ülkesinden söz ediyoruz. Dünyanın genel gidişini her an etkileyebilecek, olaylara yön verebilecek bir güç. Yaklaşan seçimde bu güçlü ülkeyi yönetmeye aday olan iki kişiden biri Donald Trump. Bunu uzun uzun konuşmaya niyetim yok. Adamı Başkan olarak gördük, hâlâ da görmekteyiz.

Peki, kimle yarışıyor Trump? Biden'la. Diyelim yirmi yıl önce bu soru ve bu cevap bir sorun yaratmazdı. Oysa şimdi Zelenski'ye Putin demiş bir Biden var. Anlatılacak hikâyesi bol, ama buna da gerek yok. Hepimiz biliyoruz. Nedense kendisi "Galiba benden geçti" demiyor, diyemiyor.

Bizim gibilerse kenardan ibretle bakıyor, seyrediyor. Ne oldu, nasıl oldu da dünya buraya geldi? 

Bunu sorup bu sayfayı açınca gösterecek daha çok kişi, anlatacak daha çok olay var ama bunları da geçelim, bunları da biliyoruz. "Popülizm" diyoruz, ama bildiğimiz kavramların hiçbiri şu sırada biçimlenmekte olan dünyayı gereği gibi açıklamıyor.

Galiba her şeyi baştan alıp yeniden düşünmemiz gerekiyor.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Şaşırtan öneriler

Bahçeli’nin önerdiği çözüm pek kamufle edilmeyecek bir şekilde Selahattin Demirtaş’ı “tasfiye” ediyor. Bununla belki Tayyip Erdoğan’ı memnun etmeyi tasarlıyor

“Normalleşme” üstüne

İktidar “İşte,” diyecek. “Normalleşme” dedik, “Hep birlikte el verelim” dedik, bakın ne yapıyorlar, normalleşmeyi nasıl sabote ediyorlar! Bunlar böyle! Bunların işi olumlu giden işleri baltalamak! Bunlarla hiçbir şey yapılmaz!

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

"
"