02 Eylül 2024

Laiklik karşısında İslam

AKP’nin başlıca propaganda deposu, Batılılaşmadan yana güçlerin bu süreç içinde oynadığı “hoyrat” rol ve bunun halkta yarattığı tepki birikimi. Bunu türlü türlü motiflerle süsleyerek ve tabii bol miktarda abartarak siyasi piyasaya sürüyorlar

Kaynak: AKP X hesabı

Türkiye’nin son iki yüz küsur yıllık tarihini şekillendiren “Batılılaşma Hareketi”, sosyo-politik sözlüğümüzde “yukarıdan aşağıya” terimi ya da deyimiyle anlattığımız karaktere sahip bir hareketti. (“Türkiye’de” diyerek başladım söze ama bunun başka türlü olanı var mıydı, bilmiyorum.) Batı, sanayi devrimiyle birlikte, dünyanın geri kalanının önüne, uyulması gerekli model olarak dikildi. Bu “uyma” işini kolay benimseyenler oldu; kolay benimsemeyenler de oldu. Türkiye, bu ikinci kategoriye giriyor. Bu tepki bugün de Türkiye’nin bir olgusu, belki en belirleyici olgularından biri.

Batılılaşmaya karşı çıkanlar, öncelikle, bu hareketle birlikte hayat tarzlarını değiştirmeye zorlanan kitlelerdi. Ama aynı zamanda, süregelen düzende bir otorite sahibi olanlardı. Bu ikinciler, kendilerine empoze edilen harekete karşı muhalefeti başlatan, yapılandıran ve yönlendiren kesim olacaktı. “Muhalefet etme”lerinin omurgası da geleneksel değerler, doğal olarak en başta dini değerler tarafından biçimlendirilecekti.

Batı’nın gücü ile en erken karşılaşıp tanışan ülkelerden biri Osmanlı devletidir — öteki de Rusya. On sekizinci yüzyılın başında, “Lale Devri” adını verdiğimiz dönem, Osmanlı tarihinde ilk “Batılılaşma” hareketi olarak alınabilir — “Lale Devri” laleden ibaret değildir.

Tepki gelmekte gecikmedi: Patrona İsyanı. Bundan sonra benzer tepkilere oldukça sık rastlarız: En şiddetlileri Üçüncü Selim’in öldürülmesine kadar varan Kabakçı İsyanı’dır. Amcası Selim’in yolundan gitmeye kararlı olan İkinci Mahmud, tepkisel isyanlarda Yeniçeriler’in etkin rolünü gördüğü için işe oradan başlamaya karar verdi ve böylece Vaka-i Hayriye gerçekleşti. Ancak bu olaylarda Yeniçeriler’in arkasında duran ulema da vardı. Fikir onlardan silah Yeniçeriler’den geliyordu. Vaka-i Hayriye’den sonra saflar, kimin nerede duracağı daha belirginleşti. Yeni kurulan ordu, kendini var eden toplumsal birikime sadıktı. Dolayısıyla silah kuvveti Batılılaşmadan yana güçlerin eline geçti. Günümüze kadar da böyle sürdüğünü sanırım söyleyebiliriz.

Bu, Türkiye’de kendine özgü bir durum yarattı: Eylem gücü silahlı kuvvetlerin elinde, din kurumu muhafazakâr kesimin elinde kaldı, örneğin İspanya’da, Portekiz’de, Yunanistan’da diktatörlük rejimlerinde din ve ordu birlikte yürümüştü. Türkiye’nin çeşitli “askeri darbe” dönemlerinde böyle bir şey olmadı. Ama darbelerin muhafazakâr cepheye tasarlanmamış bir yararı oldu: Dini ideolojiyi benimsemiş kesimlerin legal siyaset alanına çıkmasına (Milli Nizam ve Milli Selamet Partileri) yol açtı. Bu da bizleri günümüze, AKP iktidarına getirdi.

Şimdi buradayız. Aslında epey sürdüğünü söyleyebileceğimiz AKP yirmi yılı aşkın süredir iktidar mevkiini dolduruyor. Bir toplumun hayatı düşünüldüğünde bu hiç uzun bir süre sayılmaz, ama bu süre içinde AKP’de temsil olunan İslamcı siyaset ne yapabileceğini, toplumun bu iktidardan ne bekleyebileceğini yeterince gösterdi.

AKP’nin başlıca propaganda deposu, Batılılaşmadan yana güçlerin bu süreç içinde oynadığı “hoyrat” rol ve bunun halkta yarattığı tepki birikimi. Bunu türlü türlü motiflerle süsleyerek ve tabii bol miktarda abartarak siyasi piyasaya sürüyorlar. Ama bir toplumu bu hikayelerle nereye kadar götürürsünüz, aradan bunca vakit geçmişken. Seçmen kitlesine sundukları “Biz sizdeniz, biz halkız” propagandasının şimdiye kadar önemli etkisi oldu; ama özellikle de öteden beri onları desteklemiş görece yoksul kesimlerin çektiği ciddi sıkıntılarla bu “biz sizdeniz” iddiasını ne kadar inancı kılabilecekleri şüpheli. Sayıca fazla yekûn tutmayan “fundamentalizm” taraftarlarının yanı sıra Ayasofya’yı cami yapanların değil de çeşitli karanlık yöntemlerle para kazandıranların ayakta tuttuğu bir iktidara dönüşüyorlar.

Cumhuriyet’ten önce başlayan, Cumhuriyet boyunca devam eden “bu Batılılaşma” eksenli kan davası bu iktidarın deneyimlerini de yaşamış olarak? Daha nasıl evrilecek? Bu noktadan sonra bir “ateşkes” mümkün olur mu? Bence “mümkün”, ama “muhtemel” olmayabilir. Böyle bir şey olmasını umuyorsak, vardığımız noktanın aldığı ve aldırdığı biçimlere göre, “modernleşme” politikasını benimsemiş kesimlerin dikkatli davranması gerekiyor. Bunun elle tutulur bir sonucu olması için çarpışan tarafların, bir tarafın yok olmasını gerektiren bir mücadele içinde olmadıklarını anlamaları gerekiyor. Bu bir “pes ettirme” mücadelesi değil, “ikna etme” mücadelesi. İkna olunacak şey de kimin ideolojisinin doğru olduğu değil, bu ideolojileri birlikte yaşayabilir hale getirmek.

İdeolojiler “dediği dedik” olma eğilimindedir. Ama “uzlaşma” dediğimiz şey de hayatın bir parçasıdır. Öyle olmasa, iki bin küsur yılına kalamadan bu gezegende “insan hayatı”nın sonunu getirirdik.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

Karışık işler

Sinan Ateş cinayetini örtbas etmekte kararlı olanlar bu bilek güreşini kazanmakta başarılı olurlarsa, şimdiye kadar zaten çeşitli kanlı olayların bulaşıklığını belirli bir ölçüde yaşamış olan AKP iktidarı, yozlaşmanın bu türlüsünü de repertuarına katmış olacaktır. Ateş olayı özellikle bu bakımdan önemli.

HÜDA-PAR ve AKP

Erdoğan’ın geçerli olduğuna inandığı ama söylenme zamanının geldiğini düşünmediği şeyleri HÜDA-PAR söylüyor. Bu bakımdan HÜDA-PAR, AKP’ye bir çeşit “öncü müfreze” servisi sunuyor

Mesajları çözmek

AKP seçimi kazanıp hükümeti kurduğu sık sık yapılan mitinglerde “Ordu göreve!” sloganının nasıl kullanıldığını hatırlıyoruz; demek ki bu “görev”in yerine getirilmesini sabırsızlıkla bekleyen azımsanmayacak sayıda kişi var

"
"