Tayyip Erdoğan kendi buluşu olan "muhtar toplantıları"nda özel olarak "form" tutuyor; "temayüz" ediyor. Son toplantıda gene coştu ve çeşitli "açıklayıcı" sözlerinin arasına Lozan'ı da iliştirdi. Tabii "Lozan" derken Lozan olmayan bir şey söyledi ama sorun değil. Bu da zaten Tayyip Erdoğan'ın karakterine uygun. Söylediği sözün gerçekliğe değil, zihnindeki dünya görüşüne uygun olması önemli. "Oniki Ada" Lozan'dan önce kaybedilmiş olabilir, basit bir ayrıntı. Asıl sorun, Lozan bile değil, onu yapanların Tayyip Erdoğan'ın "sevdikleri" arasında olmaması.
Yeryüzünde ölçü Tayyip Erdoğan. Onun sevdikleri ve beğendikleri var; sevmedikleri ve beğenmedikleri var. Hayat, Tayyip Erdoğan'dan talimat ve onay almak zorunda. Tayyip Erdoğan her şey gibi tarihin de "ısmarlama" olanını seviyor. Tabii, ısmarlayanın da kendisi olması koşuluyla.
"Amerika'yı Müslümanlar keşfetti" diyecek, "Küba'ya cami yaptılar" diyecek; Amerika'yı Müslümanlar keşfetmiş, Küba'nın Çamlıca'ya en benzer yerine de bir cami kondurmuş olacaklar. Bundan böyle, böyle!
"Lozan'da Oniki Ada'yı verdiler" diyecek, Uşi muşi unutulacak, tabii bu arada Yunanistan alarma geçecek, yalnız Yunanistan değil, bütün dünya, "Ne oluyor? Bir hazırlık mı var?" diye kulaklarını dikecek, ama sonuçta -şimdilik- "Zafer diye yutturulan" Lozan'ın gerçekte Tayyip Erdoğan'ın ısmarladığı "gerçek"te - ne olduğu anlaşılacak.
Şu anda bütün dünyayı tehdit eden bir FETÖ tehlikesi var. Her yerde darbe yapabilirmiş filan. Kimileri diyor ki bu adam, bu hareket, ta yetmişlerden, seksenlerden beri örgütleniyor. Öyle mi? Hayır. 17 Aralık'ta başladı her şey. Ondan önce ne isterlerse veriliyordu: "Bitsin bu hasret"ti; melanet 17 Aralık'ta başladı. Neden böyle? Çünkü bu tarihte Tayyip Erdoğan'ın ayağına bastılar. Ondan önce, o ana kadar ne yaptıklarının hükmü yok. Protagoras falan, "Homo mensura" demişler. Gavur oldukları için, geleceği görme yetenekleri yok. Olsa, "Tayyip mensura" derlerdi.
Şimdi de 15 Temmuz'dan sonra, Tayyip Erdoğan'ın anlattığı "15 Temmuz"u "gerçeklik" olarak kabul edeceksiniz. Tayyip Erdoğan'ın bize sunduğu "Kürt meselesi"ni o çerçevede algılacaksınız ve onun çizdiği "Yenikapı ruhu" böylece devam edecek. "Ben muhalefetim" diyenler bütün bu konularda Tayyip Erdoğan'ın dediklerini onayladığı sürece "Yenikapı ruhu" devam edecek ve böyle devam etmesini Tayyip Erdoğan da temenni ediyor. Ama itiraz ederseniz, ne bileyim, sözgelişi "Bir yıl OHAL ne oluyor?" derseniz, Yenikapı ruhunu (neyse o ruh!) bozmuş ve dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ı kızdırmış olacaksınız. O halde bilin ki başınıza geleceklerden siz sorumlusunuz.
"Nedir bu FETÖ abartması?" diye soracak olursanız, "Bunca adamı içeri atıyor, işten atıyorsunuz! Bunlar mı yaptı darbeyi?" diye itiraz edecek olursanız, yani Tayyip Erdoğan'ın talimatlarıyla yürüyen işlemleri eleştirecek olursanız, FETÖ'cülerin yaptığı darbeyi savunmuş oluyorsunuz, demek siz de "darbeci"siniz. Hayatınızda ne yaptınız, ne savundunuz, önemli değil. Tayyip Erdoğan'ın ısmarladığı tarihe "darbeci" olarak geçeceksiniz.
Derken Tayyip Erdoğan'ın "on altı Türk devleti" efsanesini simgeleyen bıyıklı adamlar arasından geçerken merdivenden inecek. Kendi kendisinin parodisi olarak, Kemal-i ciddiyetle. Olayın mânâ ve ehemmiyetini hissettirerek.
Böyle bir trajikomik sahne (bunu yapan bir ülkenin Cumhurbaşkanı olmasa "traji" kısmına gerek kalmazdı). Tayyip Erdoğan'ı özellikle tarih konularına ilişkin kaynakları hakkında da fikir veriyor. Bir yanda Necip Fazıl veya Mısıroğlu gibi "tarihçi"lerden öğrenilmiş bir "tarih"; bir yanda çeşitli menkıbeler, "başını vermeyen şehit"ten, kolunu kendi kesip veren kahramana, bir yığın efsane, Türk ve Müslüman kahramanlıkları ve zaferlerinden oluşmuş bir dizi. Bunlarla örülmüş bir dünya görüşü çıkıyor karşımıza ve bu, "ideal Türk vatandaşı"nın amentüsü olarak sunuluyor.
Tayyip Erdoğan, şimdi yetmiş milyon mu oldu, seksen milyonu buldu mu, buralarda dolaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamının bu efsanelerle (onun göstereceği "doğrular"la) yatıp kalkacağı bir Türkiye kurmak üzere yola çıktı. Bu tabii olmayacak bir şey ve olmayacağını kendisi bile takdir eder. Ama öyle olması yola çıkmasına engel değil. "Ne kazansak kârdır" hesabı, start verildi, gidiyoruz.
Böyle bir ideolojik dünya, üniversite eğitimiyle, entellektüel çalışmayla, çeşitli düzeylerde tez yazarak olacak bir şey değil; tersine, öyle faaliyetlerle çelişen bir şey. Şimdi "Lausenne öyle değildi, böyleydi" diye Tayyip Erdoğan'ın görüşüne aykırı şeyler savunan, yazan çizen adamlarla mı uğraşacağız yani? Ezer geçersin. O kadar. Bütün toplumun, düğmesine basıldığında, "İdam isteriz" diye bağıracağı bir mutlu gelecek tasarlanıyor. Bunun yolu da, böyle olanları reddedenleri susturmak ve icabında yok etmek üzere mahkemelerden, hapishanelerden geçiyor.
Bunlar büyük ölçüde hazırlandı. Adımlar gelecektir, geliyor zaten.