Ukrayna'nın beklenmedik derecede güçlü bir direniş gösterdiği konusunda genel bir konsensüs var gibi görünüyor. Bu "genel" nitelemesi muhtemelen Putin'in kendisini de kapsıyor. Gerçekten kahramanca bir mücadeleye girdi Ukrayna. Ama olay, tüy sıkletten birinin ağır sıkletten biriyle güreşe tutuşmasını andıran bir olay. Putin inat ederse (ki herhalde öyle olacak) bu iş ne kadar, nereye kadar sürebilir? Aslında yıllarca ve yıllarca sürebilir, ama kabaca, işgal altında bir Ukrayna'nın Rusya'ya karşı gerilla savaşı vermesi diyebileceğimiz bir biçim alması ihtimali bayağı yüksektir. Yönetimde Zelenski veya onun gibi birinin değil, Moskova'nın tayin ettiği, halkın büyük bir kesiminin ona karşı bir yeraltı savaşı verdiği bir Ukrayna. Dolayısıyla sürekli bir sorun kaynağı, kapanmayan bir yara. Uzun vadede Putin'i de fena halde yıpratacak bir süreç olması şaşırtıcı olmayacaktır.
Zelenski bu günlerdeki konuşmalarında Rusya'yı "savaş suçu" işlemekle suçluyor. Onun bu yargısına katılan çok kişi var. Ancak, olay gördüğümüz şekilde devam ettikçe, bu "savaş suçu" iddiası daha inandırıcı bir iddia haline gelecektir. Varolan koşullarda Rusya'nın başlattığı süreçte bir "başarı"ya ulaşabilmesi için Ukrayna halkının direniş iradesini zayıflatması, mümkünse bu iradeyi yok etmesi gerekiyor. Bunun yolu ne? Bunun yolu terör uygulamak! Terör uygulamanın yöntemi de zaten "savaş suçu" işlemekten başka bir şey olamaz. Arazideki silahlı savaşın üstüne oturacak diplomatik savaşta en önemli konu da bu olacaktır.
Avrupa Parlamentosu'nun Ukrayna'da olanlar üstüne özel oturumunu izledim. Evet, Batı dünyası bu olay üstüne Rusya'ya savaş ilan etmeye niyetli değil. Ama bütün gücüyle Ukrayna'yı desteklemeye kararlı ve hazır. Şu ana kadar alınmasına karar verilen tedbirler Rusya için parlak bir gelecek göstermiyor. Bunların en geç orta vadede Rus toplumunu etkilemeye başladığını göreceğimizi sanıyorum. Bir kısmı şimdiden etkili olmaya başlayabilir. Bu arada AB'nin bir "ordu" kurma hedefini düşünmeye başladığı konusunda bazı sözler de söylendi.
Ukrayna'daki durum Türkiye'de ilginç bir süreç başlatacak gibi görünüyor. "Sol" olarak bilinen bazı çevreler bu kötü durumun oluşmasından Batı'yı sorumlu tutma eğiliminde. Çok yadırganacak bir olgu değil çünkü bu çevreler dünyada "olumsuz" sayılacak her şeyin emperyalizm tarafından yapıldığı inancında kenetlenmişlerdir. İlginç olan, onların bu tavrının iktidarın Batı'ya duyduğu düşmanlıkla birleşmesi. Birbirinden hiç hazzetmeyen bu iki "taraf", böyle bir olay karşısında aşağı yukarı aynı dili konuşmaya başlayabiliyor. Batı aleyhinde konuşmak Tayyip Erdoğan'ın sevdiği sporlardan biri. Bu yeni durumun sağladığı fırsatı da kaçırmak istemediği anlaşılıyor. Ukrayna'yı belirli bir tarzda davranmaya teşvik edip, öyle davranınca olanlar karşısında yardıma koşmaktan yan çizmek, son analizde gerçekliğe aykırı bir analiz değil. Ancak, burada Türkiye'nin tavrının Avrupa'nın eleştirilen tavrından nerede ve nasıl ayrıldığı çok belli değil. Zelenski'nin sözlerini de yankılayan söylem, Ukrayna'nın "tavsiye"ye değil, somut yardıma ihtiyacı olması. Bunu söylemek bence de gerekli. Ama bunu söyleyen Türkiye "somut yardım" denebilecek ne yapıyor? Bir somut konu, Boğazlar'dan savaş gemileri geçirmeme tavrını almaktı ve bu tavır alındı. Ama zaten Rusya böyle bir talepte bulunmamıştı (çünkü ihtiyaç duyduğu kadar gemiyi zaten geçirmişti). Olaylar başlarken Tayyip Erdoğan Rusya'dan da, Ukrayna'dan da vazgeçmeyeceğini söylemiş, bu tavır genel kabul görmüştü (Türkiye'de). Arabuluculuk yapmaktan mutlu olacağımızı da ilan etmiştik. Ama kimse Türkiye'den böyle bir katkı istemedi.
Tuhaf bir durum bu. Orta yerde bir "saldırı" var; yani bir "saldıran" ve bir "saldırılan" var. Biz, bunların ikisiyle iyi ilişkiler içinde olduğumuzu söylüyoruz. Bunun nasıl mümkün olacağını düşünmek zor. Nitekim, ikiyüzlü davrandıklarını söylediğimiz Avrupalılar "saldıran" konumunda bulunan Rusya'ya karşı geliştirdikleri siyasi çizginin bir parçası olarak Rusya'yı Avrupa Konseyi'nden çıkarıyorlar. Türkiye buna katılmıyor. Önerilen tedbire bir tek Türkiye çekimser oy veriyor. Bu, Erdoğan'ın dile getirdiği "ikisinden de vazgeçmemek" politikasının çerçevesine uygun olabilir, ama Ukrayna'yı kendisinden vazgeçilmediğine ikna etmek biraz zaman alabilir.
Rusya (muhtemelen böyle bir direniş beklemediği için) şu ana kadar nükleer silah kullanmadı, ama nükleer silahlarının ucunu gösterdi, "nükleer" sözünü telaffuz etti. Batı'nın Rusya'nın saldırgan davranışına karşı hemen silaha sarılmaktan uzak durmasının bir nedeni Rusya'nın böyle bir silah deposuna sahip olması olabilir. Ukrayna'nın tavsiye istemediğini, somut yardıma ihtiyaç duyduğunu söylerken, Tayyip Erdoğan, "Boşverin nükleer tehditleri" mi demek istiyor?
Epey uzun bir zamandır Tayyip Erdoğan'ın sözlerinde ve davranışlarında çelişkiler, tutarsızlıklar olduğunu görmekteyiz. Bunlar, onun iktidarını soru sormadan ayakta tutan yakın çevresinin kaygılanmasına -belli ki- yol açmıyor. Ama böyle kritik, tehlike potansiyelleriyle dolu bir dönemde Erdoğan'ın denetimsiz tavırları karşısında uyanık olmak gerekiyor.