27 Kasım 2018

Aynı, farklı, eşit

Hiyerarşinin sağladığı ayrıcalıklardan vazgeçmek bütün dünyada erkeklere zor geliyor

Geçtiğimiz hafta kadınlarla ilgili günler vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, her konuda olduğu gibi bu konuda da toplumu eğitmek ve yanlış düşüncelere kapılmasını önlemek üzere kendi fikirlerini açıkladı. Kadın-erkek “eşitliği” konusunun fazla abartılmaması için uyardı. Bu uyarıya örnek bulmak üzere de “yüz metre yarışı” gibi bir “müsabaka”yı seçti. Yani, kadınlar erkekler kadar hızlı koşamaz, koşmalarını beklemek yanlıştır, koşabilirlermiş “gibi yapmak” da yanlıştır.

Erdoğan bu saptamayı daha fazla genelleştirmedi. Ama bu noktadan yola çıkarak kadınlara “ellerinin hamuruyla” birtakım –onları aşan- işlere kalkışmamalarını öğütlemek mümkün. Şimdiye kadar hep böyle yapıldı zaten.

Ahmet Hakan’ın bu genellemeden bazı kuşkuları vardı galiba, çünkü o da Amerikalı atlet Griffith-Joyner’ı hatırlatan bir not düştü. Bu kadın gerçekten dehşetli bir atletti (genç yaşında bir kalp kriziyle öldü.)  Herhalde az erkek yarışlarda onu geçebilirdi.

Ama o ve benzerleri Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği durumun geçerli olmadığını kanıtlamıyor. Sonuçta erkekler fiziksel olarak daha güçlüler. Bunun nedenleri de ta avcılık-toplayıcılık çağının işbölümüne kadar uzanıyor.

Şimdi ilk söylenecek söz “fiziksel”lik olgusu üstüne sanıyorum. Erkekler fiziksel bakımdan daha güçlü, diyoruz; ama buradan varacağımız sonuç dolayısıyla erkeklerin “daha üstün” olduğu değil. Tayyip Erdoğan’ın konuyu bu “daha üstün” noktasına getirmek istediğini iddia edemem, çünkü elimde böyle bir iddiayı kanıtlayacak bir şey yok. Ama bu toplumda yaşayanların (birçok kadın da dahil) bu sözü böyle anlayacağından hiç şüphem yok.

Yok, çünkü zaten öyle düşünüyorlar. Bu toplumda çoğunluğun düşünsel yapısını ve yargılarını biçimlendiren İslâmi ideoloji de bu alanda son derece net.

Ancak, sorun “fiziksel” olguyu bir “üstünlük” gerekçesine dönüştürmekten ibaret değil. “Eşit” kelimesiyle anlattığımız şey ister istemez hukuki çağrışımlar içerir. Çok zaman “olan”ı değil, “olması istenen”i anlatır. “Eşitlik” istenir, çünkü “farklılık” vardır. Birileri “farklılık” olgusunu birilerine üstünlük kurmak için kullanmaya kalkmışlardır. Tarih boyunca bunu yapmışlardır. Bugün de bunu yapmaya çalışanlar çok. “Eşitlik” ilkesi de bunun için gerekli.

Herkesin “aynı” olduğu bir dünyada “eşitlik” çok anlamlı olmazdı. Örneğin bazı insanların teninin rengi koyu, bazılarının açık. Yani “beyaz ırk” var “siyah ırk”(lar) var. Ten rengi, tarihi koşullardan soyutlanmış olarak ten rengi, birinin öbüründen üstün olmasının gerekçesi olabilir mi? Birilerine göre olabilir ve olmalı. O “birilerine” ne dediğimiz, nasıl baktığımız gibi sorunlara burada girmeyelim. O ayrı konu.

Ama toplumsal cinsiyet farkının bir “üstünlük” gerekçesi olarak kabul edilmesi o kadar ayrı bir konu değil. Hayatta her şeyden bir hiyerarşi çıkarmak isteyenler aynı zamanda böyle böyle kurulan o hiyerarşinin yukarılarında yer almayı amaç edinenlerdir. Bunlar, her türlü farklılığı o hiyerarşilerini haklı ve gerekli gösteren olgular olarak kabul ederler. Cinsiyet farkı da toplum hayatının çok temel bir ögesi. Buradaki hiyerarşinin sağladığı ayrıcalıklardan vazgeçmek bütün dünyada erkeklere zor geliyor. “Erkek-egemen cinsiyetçi ideolojiyle doğan ve yetişen insanlar ülkesi” Türkiye’de bu kadar fazla “kadın öldürme” olgusu olmasının nedeni de bu.

Dolayısıyla bu toplumda eşitsizliği “doğa”nın bir gereği gibi görmek ve göstermek sadece bu yaygın ve egemen ideolojiyi güçlendirmeye yarar.

“Farklı, demek ki eşit değil” mantığı değil; “farklı demek ki eşit olmalı” mantığıyla düşünmeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

"
"