İnsanlar vardır, her gün görmezsin, hatta belki seyrek görürsün, ama bilirsin ki bir yerde, anlamlı bir işle uğraşmaktadır. Bu bilgi sana rahatlık verir, güven verir.
Yaşlanmanın insanın kendisiyle ilgisi olmayan ve belki en tatsız tarafı bazı arkadaşlarının senden önce, seni bırakıp "ölüm" denen o yere gitmeleri. Her gidenle sen de eksiliyorsun. İşte şu son durum: Aydın'ın olduğu, yazısını okuduğun, arada bir sesini duyduğun, anlattığı son hikâyenin tadını çıkardığın dünya ile birinden, bir şekilde "Aydın Engin öldü" haberini aldığın dünya, aynı dünya olabilir mi?
Aydın, bir yığın özelliğinin arasında, "dünyaya yeni bir gözle bakma imkanı" demekti. Bakar, kapar, kavrardı. Biz de bunları yaptığımızı düşünürdük ama onun kaptıklarından bir kısmını biz kaçırmış olurduk. Sonra o kavradığını anlatırdı -ama başka kimsenin bulamayacağı kelimelerle, kıyaslamalarla, nüanslarla. Gülmeyi de, güldürmeyi de sevdiği için onun bu anlatımları genellikle çok eğlenceli olurdu ama "acı" olanı bilmeyen bir adam hiç değildi. Hayatı zaten acıyı yok etme mücadelesine adanmış bir hayattı.
Bir gün şöyle bir şey anlattı. TSİP günlerinde grup halinde bir şey yapılacak. İşin kendisi, neyin nasıl yapılacağı konuşuluyor. "Peki, kim yapacak?" Bir sessizlik oluyor. Aydın, "piti piti, karamela sepeti" nağmesiyle "İş-ek-mek-hür-ri-yet…" diye o zamanların sloganını söylüyor, iş birine kalıyor. Gülenler oluyor -gülmeyenler de oluyor. Zaten az sonra içlerinden biri ("usul üstüne" diyebiliriz herhalde) "Arkadaşlar," diyerek sazı ele alıyor ve "Partimizin belli başlı sloganlarıyla komiklik yapmanın yakışık almadığını" dile getiren kısa bir konferans veriyor.
Aydın'ın yaptığı işi engellemek mi, işin önemini azaltmak mi? Partinin uğrunda çalıştığı şeyleri değersizleştirmek mi? Hiçbiri değil. Parmağın "sepeti"nde ya da "yet" hecesinde bitmesi herhangi bir şeyi değiştiriyor mu? Bunların hiçbiri değil. Sadece durmayan zekasıyla bu espriyi buluyor ve yapılacak işi gülerek yapmamıza imkan sağlıyor. Ne kadar önemli bir şey yaptığımız işi gülerek yapabilmemiz.
Ama gülmekten zevk almayanlar da var aramızda. Başkasını yanlışlayarak üste çıkacağımıza inananlarımız da eksik değil.
Belki Türkiye, bir gün, hayata Aydın Engin gibi bakanların çoğunlukta olduğu bir toplum olmayı başarır.
Aydın Engin'i kaybettik!