30 Eylül 2022

Atatürkçülük

"Kemalist olmama"nın gerekçelerini kendi inançlarım çerçevesinde açıklamaya çalışacağım. Bunu yapmak, neyi eksik, neyi yanlış bulduğunu açıklamak demek

Uzadıkça uzayan AKP (ve Tayyip Erdoğan) rejimi toplumun en az yarısını bezdirdi. Bu rejimin çeşitli amaçları arasında özellikle Cumhuriyet döneminde uygulanan (ve Atatürk'le hemen bağdaştırılan) Batılılaşma programını sona erdirmek, sona erdirmekle kalmayıp bütün izleriyle tasfiye etmek merkezi bir yere sahip. Bunu da bilmeyen, anlamayan yok. Şu son dönemde yaygınlaşan "konser yasaklama" türü olaylar da bu politikanın bir parçası. Erdoğan taraftarlarının "kültürel egemenlik" kurmasını bir "talimat" olarak ortaya koymakla bunun bir "politika" olduğunu resmileştirmiş oldu. 

"Atatürkçülük" zaten Türkiye'nin eskimeyen tartışma konusudur. Bunu yadırgamak herhalde gerekmez, çünkü Türkiye'nin tarihinde gerçekten çok önemli bir rol oynamış, bu toplumun biçimlenmesine en fazla katkıda bulunan siyasi önder olmuştur. Uzun zaman "Atatürkçülük" askeri darbelerin başlıca ideolojik silahı oldu ve "darbe yapmanın gerekçesi (ve onaylanması) olarak sunuldu. Şimdiyse, dediğim gibi, bir "İslami diriliş" hareketinin oldukça sistematik denebilecek taarruzu altında. 

Türkiye'de Batılılaşmayı doğru bulan ve destekleyen kesimin böyle bir çatışmada AKP yanında saf tutması mümkün değil. Ancak, AKP'ye karşı muhalefetin muhalefet yapabilmek için katı bir Atatürkçülük tutumunu benimsemesi gerektiğini düşünmüyorum. Böyle yaparak, yakın geçmişte kendilerine göre oluşturdukları bir "Kemalizm"le demokrasiye ağır darbeler vurmuş kadroların uygulamalarını da mazur gösteremezler. Tayyip Erdoğan diktatoryasına göre demokrasi için zorlu bir mücadele vermemiz gerekiyor. Ama bu herhangi bir ideolojiye karşı "vecibe"lerimizi yerine getirmenin değil, evrensel tanımı ve kurumlarıyla demokrasiyi kurma ve yaşatmanın mücadelesi olmalıdır. Demokrasi ucu açık bir rejimdir ve "mükemmel" filan da değildir. Yanılabilir, büyük yanlışlar yapabilir (Hitler demek yeter herhalde). Onun için yaptığını geri alabilir, değiştirebilir v.b. Hayat devam ettiği için her zaman önceden görmediği, bilmediği sorunlara çatmak ve dolayısıyla yeni çözümler bulmak durumundadır.

Ben Atatürkçü olmadım ve bunu hep söyledim. Çünkü kendine bir siyasi yol çizme, bir "rota" seçme aşamasına geldiğimde Marksist oldum, çünkü karşılaştığım olguları anlamlandırma çabalarımda bana en güvenilir düşünce araçlarını onun verdiğini düşünüyorum. Ama bu da öyle rahat, sorunsuz bir "ideoloji" sahibi olduğum anlamına gelmiyor. Marksizm'le de uyuşmadığım, anlaşmadığım durumlar oldu ve var. Düşünce dünyasına karşı "zahid" bir tavır almıyorsanız bu durum kaçınılmaz bir durumdur. Hayat her zaman kendi üzerine kurulu olan ideolojiye meydan okur ve çok zaman haklı olan hayattır.

Gerçekliği anlamak için en kullanışlı düşünsel araçları Marksizm'in verdiğini söyledim. Bunun yanına, dünyada olmasını istediğim şeyler, dünyanın almasını istediğim biçim açısından da kendime en yakın düşünsel disiplin olarak da Marksizm'i bulduğumu eklemeliyim. Buna rağmen Marksizm'in hem kendisi, hem de uygulanış biçimine ilişkin bir yığın itirazım olduğunu tekrar edeyim.

Bu düşüncelerimle elbette Kemalist olmaz, olamazdım. Kemalizm dünyayı böyle görmüyor ve elbette "komünist" bir toplum kurmak gibi bir misyonu da yok. Gelgelelim, AKP rejiminin yarattığı ideoloji-politik atmosferde, "Atatürkçü değilim" demek neredeyse bir "suç" gibi algılanır oldu. Bunu dediğinizde "AKP'li olduğunuzu ilan etmiş" gibi oluyorsunuz; Kemalizm'i eleştirmekle onu erozyona uğratıyor ve böylece AKP gibi demokrasi düşmanı siyasi gruplara zemin hazırlıyorsunuz. AKP'nin bu gibi eleştirilerden ötürü iktidar olduğunu ileri sürmek "absürd" bir önerme. Ama ciddi ciddi inananları da var. Bununla uğraşmak istemiyorum şimdi. "Kemalist olmama"nın gerekçelerini kendi inançlarım çerçevesinde açıklamaya çalışacağım.

Bunu yapmak, neyi eksik, neyi yanlış bulduğunu açıklamak demek. Eksik ya da yanlış bulduğum birçok şey var ama baştan söyleyeyim: Atatürk'ün günahlarını ve sevaplarını ölçebilecek bir tartı sistemi icat olunsa da tartılabilse, bu hayat boyunca işlenmiş sevapların ağır basacağından fazla şüphem yok. Onun için ben Mustafa Kemal'in Türkiye tarihinde varlığını bu ülkenin başına gelmiş bir talihsizlik gözüyle görmem. Örneğin "Batılılaşma"nın o tarihte ve o koşullarda verilmesi gerekli karar olduğunu düşünürüm. Ama bunun "nasıl"ına baktığımda, durum değişir. O zaman, bu gibi "ulusal" hedeflere ulaşmak için uygulanmış yöntemlerin, bugün AKP'nin varlığını ve başarısını hazırlamış olduğunu görmek de mümkündür. Toplumda "boşluk" yoktur (doğada olmadığı gibi) ve toplum hayatında yarattığınız her olay, kendi "kontra"sını, karşıt hareketi de yaratır. Atatürk enerjik bir önderdi ve zaten Batılılaşmanın kendinden önceki gidişatıyla ilgili bir numaralı hoşnutsuzluğunun nedeni Tanzimat'ın ağır aksak temposuydu. Yani, dolayısıyla, daha fazla tepki uyandıracak bir performans gösterdi. Bunun, kişiseli aşan, toplumsal determinizme dayanan yanları elbette vardır, ama Atatürk'ün kişiliğinin payı şüphesiz daha çok ağır basar.

Bu konu herhalde uzayacak, bunun gibi birkaç yazıda ancak anlatabileceğim derdimi. Burada bir konuyu açıp kalanları başka yazılara bırakayım. Otuzlara egemen olan dil ve tarih teorileri var aklımda: Güneş-Dil Teorisi, İç Deniz'in kuruması üstüne göç eden ve göçtükçe dünyaya, dünyanın çeşitli bölgelerine medeniyet götüren Türkler'i kastediyorum. Bunun sözünü eden kimse pek kalmadı. En "angaje" Kemalistler de açmıyorlar bu konuları. Üstüne varırsanız, "Canım, böyle iyi niyetli abartılar olabilir. Karamsarlaşmış bir topluma enerji aşılamaya çalışıyordu" gibi bir cevap alabiliyorsunuz. Tabii şu da var: Geleneksel "fatih Türkler" kavramına, askeri başarıyı bütün değerlerin üstüne koyanlara karşı Atatürk "medeniyet getiren Türk" imgesi oluşturmak istiyor.

Çin'in iyi kötü bir medeniyeti varmış; derken nedense işler karışmış, sorunlar çıkmış. Ufak tefek, seyrek sakallı bir adam peyda olmuş, sorunları çözmüş, kurtarmış Çin medeniyetini. Bu adam "Konfüçyüs" adında bir Türk'müş... Hindistan'da "Buddha" adında bir önder çıkmış, Hindistan'ı adam etmiş. Onun geldiği kabilenin Türk kökenli olduğu tespit olunmuşmuş! Kimi Türkler kendilerine "Sumer", kimi Türkler "Eti" demişler (biz de bunları banka yapmışız). Yunan medeniyetini kuran Akhalar da, Roma medeniyetini kuran Etrüskler de hepsi Türk asıllı. Bütün dillerin temelinde Türkçe yatıyor. Böyle gidiyor hikâye. Durumla matrak geçen mizahçı hınzırlar da Amazon'un "Amma uzun"dan, Niagara'nın "Ne yaygara"dan geldiğini ileri sürerek gülüyor, eğleniyorlar. Daha sonra birilerinin bu sefer Öz Türkçe "devrimi"nden ötürü "İçi geçmiş dinsel kişi" gibi şeyler uyduracağı gibi. Ama elektrik Türkçe lehçelerden "elek" ile "Aytırak"tan gelir diye tez yazan adam ödül alıyor... "İyi niyetli abartı"dan ötelere varan şeyler bunlar. Komik. Ve çocukça.

Bir yandan "en hakiki mürşit" olan bilim var, bir yandan seyrek sakallı Türk, Konfüçyüs. Şimdi, böyle teorilerle ortaya çıkmış birinin, birilerinin "tarih anlayışı" nasıl bir anlayış olmalı? Bunları, morali bozulmuş bir toplumun moralini düzeltmek için icat eden biri olmak bir şey; ama bunlara kendi inanacak biri olmak da başka bir şey. Hangisinin daha beter olduğuna karar vermek kolay değil.

 

Murat Belge kimdir?

Prof. Dr. Murat Belge, 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.

12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1981'de doçentken istifa etti.

Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı.

1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu. 1997'de profesör olan Murat Belge, başkanlığını da üstlendiği Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde devam ettiği akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Türkiye'nin en üretken yazarları arasında ön sıralarda yer alan Murat Belge, çok sayıda kitapta yer alan makalelerinin yanı sıra 23 kitap yazdı; William Faulkner, James Joyce ve John Berger'den eserler de dâhil olmak üzere 15 çeviri kitabı yayımladı.

1957 seçimlerinde Demokrat Parti Muğla Milletvekili olarak parlamentoya giren gazeteci-yazar Burhan Asaf Belge'nin oğlu olan Murat Belge, aktris Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetıe

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

Yazarın Diğer Yazıları

Kutuplaşmadan yaşamak

İktidar Bloku’nun karşısındaki gittikçe büyüyen muhalefetin en kalabalık, dolayısıyla en faal ve etkili ögesi CHP. Orada yaratılacak bir çatlak her şeyden önce iktidarın ömrünü uzatmaya yarar

Nazar

Asvadzadzin’de bu sefer Nazar’ı öbür dünyaya uğurlamak üzere bulunmak içimi acıttı. Ne acelen vardı, Nazar? 

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

"
"