İnsan bu memlekette bazan kendi kendine soruyor: “Bunlar şimdi sahiden oluyor mu? Rüya, kâbus görmüyorum, değil mi? Yani bunlar olmakta olan olaylar, öyle mi?”
Şu günlerde Sezen Aksu ve şarkısı üzerine kopan kıyamet tam bu soruları sorduracak mahiyette bir şey!
İlkin o beş, on kişilik grubu gördük. Topluma, Sezen Aksu’nun Adem ile Havva’ya hakaret ettiğini bildiriyorlardı. “Cahil” demiş! Şaştık mı? Şaştık. Ama yukarıda aktardığım soruları soracak ölçüde değil. Çünkü cahil insan, isteyerek ya da istemeyerek yanlış anlayan insan, ortalığı kıra döke kendine bir kariyer kurmaya çalışan insan vardır. Bunlar bilinmeyen şeyler değil, hatta tersine, ne yazık ki oldukça sık karşılaştığımız şeylerdir. “Fesüphanallah” der geçersin.
Büyük şaşkınlık Tayyip Erdoğan’ın olaya katılmasıyla başladı. Aslına bakarsanız bu da öyle çok “olmayacak şey” olmaktan çıkmıştı. Çünkü Tayyip Erdoğan sürekli bir biçimde “şaşırma duygusunu” budayacak şeyler yapıyor ya da sözler söylüyor. Gene de bu kolay kolay yenir yutulur bir şey değildi. Üzerine kıyamet koparılan sözler ve bundan rahatsızlıklarını dile getiren grubun sözcülüğünü yapan kişinin “sabıka”ları (sahte kimlikler v.b.); bunlar bir yana, herhangi bir yerde değil camide bu sözleri söylemesi, bir camide birilerinin dilini “koparmak”tan söz etmesi “Bunlar şimdi sahiden oluyor mu?” sorusunu sorduracak kadar vahimdi.
Bu konuda aklımdan geçenleri yazdım, burada yayımlandı. Ama gene yazıyorum. Bu sefer, yapılan suçlamaların (dil koparmayı gerektirecek suçlar işlendiği iddiası) bunları ileri sürenler açısından bile herhangi bir temele oturmadığını anlatmak için yazıyorum. Hani olur ki biri bir şey iddia eder, buna aklın basmaz. Yanlış bulursun, itiraz edersin. Belki iddianın sahibi de ısrar eder, tartışma çıkar. Burada durum böyle mi?
Adem ile Havva’nın bize anlattığı temel hikâye nedir? Yasak edilen meyvayı yemek, değil mi? Meyva nedir? Elimin altında şu anda Tevrat var (ama zaten hikaye bütün kutsal metinlerde aynı hikâye). Tevrat şöyle diyor: “Ve Rab Allah görünüşü güzel ve yemesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi.”
“Cahil” ne demek? Türkçe’si “bilgisiz”. Peki Adem ile Havva “bilme” ağacının meyvasını yemeden “önce” neydiler? Örneğin çıplak oldukları ve bundan utanmadıkları söylenir. Bu aşamada neydiler? “Bilgisiz”, yani “cahil” değil mi?
Onları “bilgili” yapan şey, meyvayı yeme eylemleri, aynı zamanda onların ve dolayısıyla insanlığın “ilk günahı”. Peki “bilme” meyvasını yedikleri anda her şeyi öğrendiler mi? Böyle bir şey olabilir mi? Öğrendikleri (ya da “kazandıkları”) “ayırt etme” yeteneğidir, iyiyi kötüden ayırma bilinci ve imkanıdır. Bildikleri, kendi yaşadıklarından ibarettir. Söz gelişi, çocukları olacağını, bir oğullarının öbür oğullarını öldüreceğini, yani henüz olmamış şeyleri bilmezler. Yani”bilgisizlik”, yani “cehalet” devam etmektedir ve bunun böyle olduğunu söylemekle Adem’e ve Havva’ya “hakaret etme” arasında herhangi bir mantıki bağlantı kurmak mümkün değildir.
Sezen Aksu’nun bütün bu kuru gürültüye yol açan şarkısı “Acısıyla, tatlısıyla” sözleriyle başlıyor ve bu temayı sonuna kadar sürdürüyor. Hayatın temelinde bu karşıtlığın olduğunu anlatıyor. Ama içerdiği acılara rağmen sonuç olarak hayatın “şahane” bir şey olduğunu söylüyor. Tabii burada yalnız Adem ile Havva’nın değil, hepimizin cahilliğini dile getirmiş oluyor. Cahiliz, ama anlama ve anladığımızı değerlendirme yetimiz var. Hayatımızın içini kendimiz doldurarak bize verilmiş yoldan yürüyoruz.
Adem ile Havva’nın “cehaleti” Hazreti Muhammed’in gelişinden önce Arap dünyasının “cahiliye devri” gibi bir şey, onun paralelinde bir şey. Daha “bilgi” yok ki “cahil”den başka bir şey olabilsinler. Öte yandan, bu “cahiliye”, evrenin başlangıcındaki “masumiyet” anlamına geldiği için bir “övgü” olarak bile kabul edilebilir.
Yani hakaret filan değil, onların bütün insanlık ve insanın kaderiyle özdeşleştirilmesi söz konusudur. Kaldı ki söz konusu edilen şey bir şarkıdır, bir teoloji çalışması değildir ve şarkı—biraz da şakacı bir tavırla—bu evrensel menkıbeye bir gönderme yapmaktadır.
Bütün bu patırtının şarkının ilk söylenmesinden beş yıl sonra başlaması ayrıca anlamlıdır. Belli ki bu toplum içinde birileri bu gibi konularda olay çıkarma işlevini (amatör ya da profesyonel amaçlarla) benimsemiş durumdalar. “Bu gibi”den kastım, dindar kabul edilen insanlara ülkede bir kesim insanın İslam dinini karalamayı, insanları dinden soğutmayı kendine iş edindiğini “haber vermek” ve böylelerine karşı bir genel seferberlik atmosferi yaratmak. Bu, en hafif söylenişiyle, insanları şiddete çağırma anlamına geliyor. Bu yönde çalışmak üzere gözünü karartmış bir kesim var.