Ne zamandır zihnimin bir köşesinde duran bir konu var. Bir "kelime"den söz ediyorum. Ama o kelime başlatmakla birlikte bitirmiyor. Çünkü arkasında benzerleri sıralanmış.
Bilmece gibi konuşmayayım. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Görece yakın zamanlarda, orada burada, arada sırada, karşıma "acziyet" diye bir kelime çıkmaya başladı. İyi ama, böyle bir kelime yok. "Acz" var ama bunun arkasına bir "-iyet" kuyruğu takmak düşünülmemiş. "Acz" bir cins isim, bir durum anlatıyor. "Elinden bir şey gelmeme" durumu. "Aciz", bu duruma düşmüş olanı anlatan sıfat. "Acuze" de buradan türeme. Gene elinden bir şey gelmemek üstüne ama burada hem bunun ileri yaştan ötürü böyle olduğunu anlıyoruz, hem de bu durumda olan kişinin "kadın" olduğunu. Dar-ül aceze’nin "aceze"si de aynı kökten, "berdel acuz"un ("kocakarı soğuğu" demek) "acuz"u da. Şimdi "aciz"den "acizi" türetebilir, ondan da "aciziyet" diye bir isim türetebilirsiniz ama "acziyet" değil, "aciziyet". Arapça’nın "üç konson" kuralına göre kelimenin kökleri "ayın" (yani "elif" değil), "ce" ve "ze".
"Acziyet" deyip durdukları "nev-icat" kelime aslında "acz"in anlattığını anlatıyor. Yani, sözgelişi, "alıklık" değil de "alıklıklık" gibi bir şey oluyor
Yukarıda "benzerleri sıralanmış" dedim. Özellikle Arapça ve Farsça kökenli kelimeler söz konusu olduğunda, her türlü yanlışlıktan geçilmiyor, onu anlatmak istiyorum. Telaffuzla ilgili bir yığın yanlış yapılıyor; herhalde en kalabalık yanlış grubu o. Ama kelimeler yanlış kullanılıyor, her şey oluyor. Bunları yazmaya kalkmak kimin işine yarayacak?
Bu sabah (11 Eylül, Cuma) "Sabah" gazetesinde bizim Dışişleri Bakanlığı’nın Macron’la kavga eden açıklamasının başlığını gördüm: Macron’un bu kötü davranışları "Acziyetinin ve çaresizliğinin dışa vurumu" imiş. Bu "acziyet" lafının böyle resmi metinlere de girebilmesi biraz fazla geldi. Onun için yazıyorum.